15 Ocak 2014 Çarşamba

Suç ve Gerçek - MİNE KIRIKKANAT

“Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı görülmemiştir. Ancak, maalesef 2012’nin Türkiyesi’nde bu durum da yaşanmıştır.

Akıl almaz, mantık dışı, vicdanların asla kabul etmeyeceği ve hukuk açısından da ibretlik olan bir iddianameyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmıştır. Bu da olmuştur. Bu suçlama hiçbir zaman kişisel bir suçlama olarak görülemez.
Aziz milletim!
Senin evlatlarından oluşan Türk ordusunun bir terör örgütü olduğu ileri sürülmektedir. Bizler ise devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan terörist faaliyetlere karşı hayatımızı tehlikeye atmaktan çekinmeyerek mücadele eden kişileriz. Ortada çok vahim, kabul edilemez bir durum bulunmaktadır. Bu durum, insanlarımızın vicdanını hiç rahatsız etmiyor mu?
***
2007 yılında Türkiye büyük boyutlarda, baskın şeklinde aramalarla, gözaltılarla ve tutuklamalarla tanıştı. İlk günlerden itibaren büyük bir yanlışlığın içine girildi. İddia edilen suçlamaların ciddiyetinin, tutarlılığının kamuoyuna sunulması ve tartışılmasından ziyade, kişilerin tutuklanıp tutuklanmadıkları gündemin ana maddesini oluşturdu. Öyle bir izlenim yaratıldı ki, tutukluluk varsa suç da var, tutukluluk yoksa suç şüphesi de yok. Aslında üzerinde durulması gereken nokta, kimliği belirsiz ve imzasız ihbar mektuplarına, birçoğu suça bulaşmış gizli tanık ifadelerine ve sahte dijital belgelere dayanarak insanların nasıl suçlandığı olmalıydı. İşte bu noktada, Özel Yetkili Mahkemeler’in bu uygulamaları ile Türkiye’de yargı sistemi çökmeye başladı. Yargılamada elbette tutuklama esas olmamalıdır. Tutuklama istisnai olmalıdır düşüncesi, tüm söylemlere rağmen kâğıt üzerinde kaldı. Daha sonra görüldü ki tutuklamalar cezaya dönüşüyor. Bu durumların ne zamana kadar süreceği de belirsiz.
***
3. yargı paketi Meclis’te kabul edildi. Bu paket ile büyük bir sorun olan tutukluluk durumu’na belirli ölçülerde çözüm getirilmesi hedeflendi. Yasama, yargıya şöyle diyordu:
Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, kararlarında somut olgularla açıkla.
13. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27 Temmuz 2012 tarihinde aldığı kararla yasamaya şu cevabı verdi:
Tutuklama gerekçelerini çok ayrıntılı, somut olarak ve delillerin tartışılması suretiyle açıklarsam, ihsası rey itirazlarına neden olabilirim.
Birçok değerli hukukçuya göre, mahkemenin bu tavrı, 3. yargı paketindeki hükümlere ve AİHM’nin tutukluluk gerekçesinin açıklanmasının ihsası rey olmayacağı görüşüne aykırıdır. Yani hukuka aykırıdır. Zira tutuklama kuvvetli şüpheye, mahkûmiyet kararı ise kesin delile dayandırılır. Mahkûmiyet gerekçesi ile tutuklama gerekçesi aynı şey değildir. Henüz tanıkların dinlenmesi safhasında olan yargılamada, mahkemenin bu durumu bu şekilde değerlendirmesi karşısında bu mahkemeden bağımsız, adil ve tarafsız uygulama yapması nasıl beklenebilir?”*
*İLKER BAŞBUĞ’un Suçlamalara Karşı Gerçekler (Kaynak Yayınları, 2013)kitabından alıntıdır.
***
TSK’ye yargı/polis kumpasında kurulan komplonun kurbanlarından, eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un hapiste yazdığı bu satırların üzerinden bir buçuk yıl geçti.
Türkiye, Başbakan’ın oğlunun yargıdan kaçıp babasına sığınırken, hukukun da Başbakan’dan korkup kaçtığına bile tanık olduDevleti bir iktidar silahı olarak kullanmak isteyen taraflar, halen hukuksuzlukla hukuksuzluğu çarpıştırıyorlar. Oysa hukuksuzluğun galibi olmaz.
Başsağlığı bile dileyemiyorum, çünkü bu savaştan kimsenin başı sağ çıkmaz!
Ne devletin, ne de milletin…
G NOKTASI
İŞKENCEDEN MEKTUPAnne
cebimdeki sigara paketinde hepsi yazıyor
bir elinize geçseburada adamların suratınainsan yakan fırınların karası sinmişdolana dolana çıkıyor merdivenleriıslıkları dilleri eksik
yılanlardan aklıma geldi
her şeyi soruyorlar
sana süt getiren küçük Ali’yi bilekulağıma vurdular burnum kanıyorböyle yaşatamayız diyor iri yarı olanı
başımıza iş açar
bunlar beni böyle yaşatmazlarperdeleri çekiyorlar sürüklüyorlar ayaklarımdançocukken gördüğüm korku flimlerindeki
vampirler olmalılarbirden devrimci arkadaşlarım yürüyor gözlerimeeski günlerdeki kadar haykırıyoruz gene marşlarımızı
zalimlerin yüzüne yüzüne
kırılırken yedinci katın camlarıAnne
cebimdeki sigara paketinde hepsi yazıyorbir elinize geçse.
A. KADRİ ERGİN
► “Devlet güçlüyse, bizi ezer. Zayıfsa, ölürüz.” PAUL VALERY 

MİNE KIRIKKANAT
Cumhuriyet 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder