13 Mart 2014 Perşembe

‘Ekmekler Berkin Kokuyor!’-NİLGÜN CERRAHOĞLU

Bütün ekmekler Berkin kokuyor!”, 
Hoşça kal zeytin gözlü çocuk!”,
Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil…” 
Milyonları yasa boğan Berkin’in cenazesinde acıyı haykıran sloganlar bunlar… 
Gülben Ergen bile… 
Bile… diyorum, Ergen nihayet “şov devam etmeli!”düsturunu şiar edinen gösteri dünyasından geliyor…
 
Onun gibi bir gösteri yıldızı bile türkülü, şarkılı eğlence programını iptal ediyor. Sosyal medyada Berkin’in anısına Nâzım Hikmet’in; “Ürkek bir serçe gibi eğme başını… Dimdik dur. Bu senin değil, ülkemin ayıbı. Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk”dizelerini paylaşıyor… 
14 yaşında başına gelen bir gaz kapsülü ile yaşamdan koparılan Elvan için vicdan, yürek taşıyan herkes Türkiye’de yas tutuyor. 
O Berkin ki; sıcacık evinden; “Sen gazdan kaçamazsın ben hızlı koşarım anne, ekmeği ben alırım!” diye çıkmış. 
Bir daha geri dönememiş. 
Yürek dayanmaz bir durum. 
Ama AKP kodamanları ve liderlerinin yürekleri yürek değil, taş!. 

Pınarhisar’la değil “Alo Bilal”le anılacak
 
Siirt’te seçim propagandası faaliyeti içinde olan Başbakan, -en azından bu yazının yazıldığı saatlere dek- Berkin’in ailesinden bir “başsağlığı mesajını” esirgiyor. 
Hâlâ israrla Pınarhisar’da geçirdiği “mapusluk”günlerinden “mağduriyet” devşirme egzersizleri yapıyor. 
Durup durup gündeme getirdiği “minareler süngümüz” şiiri ile Pınarhisar’a nasıl gittiğini anlatıyor: “Bugünlere pek çok badireler atlatarak ulaştık” diyerek hikâyenin sonunu bağlıyor. 
Başbakanın etrafında, “Ayol Berkin’in cenazesine, Okmeydanı’na bir dön de bak!Ortada hiç badire atlatılmış bir durum var mı?” 
diyebilecek kimse yok! 
Ayakları yerden kesilen Başbakan, Türkiye’nin salt kendisiyle başlayıp, kendisiyle bittiğini düşündüğü için; ülkeyi Berkin’in ailesiyle kenetleyen yası görmüyor ve hissetmiyor. 
O oranda “gerçeklerden” kopmuş kendisi…. 
Türkiye gerçeğinden Erdoğan’ın kopukluğunun ölçüsünü; aslında Berkin gösterileri ve cenazesini dolduran kalabalıklarla görebilirsiniz! 
Berkin’den başsağlığı mesajını esirgeyen Erdoğan; bu dönem de bir gün geride kaldığında… sandığı gibi aslında Pınarhisar serüvenleriyle değil; “Alo Bilal” ve bakan çocuklarının evlerinden çıkan para sayma makineleri ile hatırlanacak. 
Evinden ekmek almaya çıkan çocuklar geri gelmezken bakan çocukları evlerinde kasa kasa para sayıyordu!” denecek.

“Üzüldüm gerçekten” yapaylığı…
 
Başbakandan daha basiretli ve biraz daha insancıl olmakla tanınan CumhurbaşkanıGül ise evet… başsağlığı mesajı vermesine veriyor… 
Ancak o da seçtiği sözlerinin özensizliği ile göz çıkarıyor.
Habere üzüldüm gerçekten” diyen Gül, kuru birkaç cümleyle “aileye”gayet üstünkörü ve baştan savma başsağlığı dilemekten öte gitmiyor. 
Tüm ülkeyi sarsan büyük trajedi karşısında, “üzüldüm gerçekten” kalıbından daha uzak ve daha uzaylı bir söylem olabilir mi? 
Misal… 
Yakınınızdan birinin evladını kaybettiğini düşünün: “Üzüldüm 
gerçekten”gibi buram buram “yabancılaşma” içeren, mesafeli bir ifade kullanır mısınız?
Benim aslında bu derece üzülmem gerekmiyordu. Ama heyhat vallahi deüzüldüm!” dercesine içeriği boşaltan ve hafifleten bir ifade bu! 
Alevisiyle, Sünnisiyle… tüm TC’nin yurttaşlarına eşit yakınlıkta olması gereken Cumhurbaşkanlığı’nın kapsayıcılığını ileten bir beyan değil her halükârda. 

Boşluğu Gülen dolduruyor
 
Fettullah Gülen…. taa Okyanus ötesinden şaşırtıcı biçimde oysa Cumhurbaşkanının yapmadığını yapıyor. 
Alevilerin kaybına evirip çevirmeden açıkça vurgu yaparken bir taraftan da tırmanan “nefret atmosferi”, “kutuplaşma”ya dikkat çekiyor:
“ Elvan ailesine ve yakınlarına başsağlığı diler, bugüne kadar pek çok dağidar olmuş ama temkin ve teyakkuzunu korumayı başarmış Alevi kardeşlerimize sabrı cemil niyaz ederim” diyen Gülen, mesajına şu uyarıları da ekliyor: 
Bir AVM inadıyla başlayan hadiseler teskin edileceğine, kutuplaştırcı bir dille körüklenmiş ve bugüne kadar birçok gencimizin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. 15 yaşındaki küçük Berkin Elvan, bu atmosferin son kurbanı… Bu nefret atmosferi, toplumun muhtaç olduğu sevgi, sükûnet ve birbirini anlama çabasını ortadan kaldırmakta; yukardan aşağıya doğru çatışmacı bir üslubu telkin etmektedir…” 
Bir din adamından önce, bunlar, “laik devletin” ön saftaki temsilcileri tarafından verilmesi gereken mesajlar… 
Ama gelin görün ki… 
Laik devlet” yerine Türkiye’de öncelikle “Sünni mezhebinin devleti” haline gelen devlette çıkan boşluğu Gülen’in nasıl doldurduğuna böylece bir kez daha tanık olmuş oluyoruz.  

NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder