Hukukla lehe getirilen kurallar tabii ki uygulanmalıdır. Tabii ki uzun ve haksız tutukluluklar sona ermelidir. Tabii ki özgürlük asıl tutukluluk tali olmalıdır.
Ancak, Cumhuriyet’i dönüştürmekle görevli bir siyasi iktidardan ve planlanarak yaratılmış siyasi davalardan söz ediliyorsa, bu siyasi davalar açılırken ve görülürken adaletsizlikten ve hukuksuzluktan söz ediliyorsa, aynı siyasetten hukuk yoluyla çözüm bekleyemeyiz. Olsa olsa siyasi çıkar bekleriz. Hem de kirli amaçlarına ulaşanların pişkinliği içinde…
Kaldı ki, davalar devam etmektedir; tutukluların tahliyesi, hukuken aklanma olmadığı gibi, siyaseten de hakkın yerine getirilmesi değildir. Kaldı ki, Haziran Direnişi’nde halka yaşatılan şiddet, Berkin’e yaşatılan vahşet, onun ölümünden sonra da devam etmektedir. Huylu huyundan vazgeçmemiştir.
Siyasi davaları kurgulayan AKP ile bugünkü AKP arasındaki fark, bugünkünün daha hırçın ve şiddet yanlısı olmasıdır. Berkin için ayağa kalkan halka yapılanlar, AKP’nin şiddetinin daha da artacağının, kışkırtmalara kalkışılacağının, “şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” sebebiyle olağanüstü hal bile ilan edileceğinin emarelerini vermektedir.
“Güdümlü” olmaktan, “AKP’li” olmaya terfi eden yargıdan hak aramak çözüm müdür? Bireysel başvuru ya da Yüce Divan gibi düzen müesseselerinden umut beklemek çözüm müdür?
“Kul hakkı” ve “günah işleme özgürlüğü” ile beslenen AKP kanunları çözüm müdür? Karşılaştığı her olumsuz olay karşısında kanunlarla yargılamaya müdahale eden ve yargıyı biçimlendiren AKP’nin tahliye formülleri çözüm müdür?
Kimilerine göre, bu tür soyut sorulara olumlu yanıt verilmesi olanaklı. Kimilerine göre “istikrar” gerekli. Ve o kimileri, şiddetle, gericilikle, emperyalizmle, sömürüyle ilgilenmiyor bile…
“Burjuva demokrasisinin ve hukukunun, bu hukuku dayalı yargılamanın olağan kuralları çalışmıyor, çalışmalı” savı, AKP döneminde hep yinelendi. AKP ise hep kuşa baktırdı. Şimdi, devletin ve hukukun iplerini elinde tutan ve koltuğu bırakmamak için her şeyi göze alan AKP’den umut bekleyenleri de aynı gelecek bekliyor.
AKP faşizmi, “Alman Faşizminin Kuramları”nı inceleyen Walter Benjamin’in sıraladığı ayrıntıları göstermese de gericilikle estetize edilmeye mahkum edilen Türkiye yönünden tehlikesi yadsınamaz.
Şöyle diyor Benjamin: “Faşizmin, oluşumu da, topluma kendini kabul ettirebilmesi de modern toplumların kültür yaşamının kendi işleyişinden ve işlevinden yararlanarak olmaktadır. Yaşamın kendisi üzerinde etkide bulunabilmek, yaşamı özgürce biçimlendirebilmek olanaklarından soyutlanan modern toplum insanı; faşizm olgusu henüz ufukta gözükmediği zamanlarda dahi, faşizmin oluşturucu temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürekli kılan bir yaşama üslubunun içindedir.”
Hukuk, egemen siyasete bağlanmış; yaşam, gericiliğe mahkum edilmiştir. Bundan en çok yararlanan ise ilkel yaşam tarzını seven AKP olmuştur.
Siyaseten içeri tıkıp, sonra da siyaseten çıkaranların sunduğu özgürlükler yalnızca yanılsamadır. AKP’nin yaptıklarına, yine onların açtığı deliklerden bakarken görüldüğü sanılan umut, yanılsamadır.
Haziran Direnişi’nde kaybettiklerimizin, Berkin’in, ekmeğin ve emeğin katillerini çürümüş düzenin çürümüş mahkemeleri yargılayamaz. Adaletsizler, adalet dağıtamaz. Ekmek almanın da, hastaneden cenaze çıkarmanın da şiddete maruz bırakıldığı ülkede devletten söz edilemez.
Siyasi davalar da piyasacı ve gerici siyaset de, AKP gitmeden bitmez. AKP gitse bile hesap sorulmadan bitmez. AKP’den kurtulma gerçekleşse ve hesap sorulsa bile, yerine aynı siyaseti savunanlar geldikçe de bitmez.
“Ekmek” adlı çocuk gitmedi. Küçük vücudundaki büyük yüreğini, bedenlerin katillerinden ve mücadeleci halkın yaşamını katledenlerden hesap sorulması ve güzel günlerin getirilmesi için Haziran Direnişi’nin neferlerine devretti.
ALİ RIZA AYDIN/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder