Evet, “Hep pireler devleri mi yutacak?”.. Uzun süreçli iş cinayetleri tanıklıklarımın anıları kadar, dolaplarımdaki sonuç alınamadığı için işlevsiz kalmış dosyaları da çok kabarık... İnanmayacaksınız ama 1960’lı-70’li yıllarda solun, sosyal devlet algılaması, sendikal örgütlülüğün güçlenmesi bağlantılı, insanca yaşam, çalışma hakları, paylaşımdüzeni ile aynı ciddiyet içinde işçi sağlığı, iş güvenliği, işçinin yaşam hakkı.. önlemleri de toplumsal sorunların bütünü içinde ciddi ciddi gündemimize girmişti... Çok doğal olarak Türkiye’de çalışanlara ilişkin kayıtlarda, iş kazalarında dünya çapında en önde ülkeler arasında yer alırken meslek hastalıklarının ise yok anlamında düşük görülmesinin anlamı sorgulanmıştı... Kayıtlarda yok sayılamayan ölüm, ağır yaralılıkla sonuçlanmış iş kazaları ile, yok sayılan yine olumsuz çalışma koşullarının ürünü aynı derecede ciddi olumsuz koşullarda ölüm ve ağır hastalıklara, malullüklere yol açan meslek hastalıkları gerçeği ile yüzleşilmişti. Kurşun, benzol zehirlenmeleri örneği saygıyla anmamız gereken bilim insanlarının ortaya çıkardıkları çarpıcı sonuçlarla toplumsal çalkantı yaşamış, kimi anlamlı önlemler de alınmıştı... ÇalışmaBakanlığı’nın işyeri teftişleri, uzmanlık müfettişleri, uzmanlık hastaneleri.. türünden yasal ve kurumsal önlemler en ciddileri...
Elbette güçlü sendikacılık işçiden yana önlemlerde duyarlılığı artırmıştı.. Kimyasal gübre üretiminde havaya saçılan, zehirlenmelere, kronik hastalıklara yol açan tozların bütün bir fabrikanın çalışanlarını kronik iç organlar, meslek hastalığına yakalatan gerçeğin, işyeri hekimliği kayıtlarında sıradan yakınmalar olarak görülmesi elbettesorgulanmıştı. Ömür törpüsü bu hastalıkların bir tek üretim yapılan makinelerin bir zahmet üstünü örten kapakların takılması, işçilerin üretim sürecinde maske kullanmaları zahmetiyle bile anlamlı derecede azaltılabileceği öğrenilmişti. Ayyakkabı yapıştırıcılarında kullanılan benzolün yasaklanması, havasız küçük atölyelerde üretiminönlenmesi gibi önlemler bile çok sayıda işçinin kansere yakalanmalarını önleyebilecek, canlarını kurtarabilecekti. Kurşunun yoğun kullanıldığı bir fabrikada bütün çalışanların ağır, kronik kurşun zehirlenmesine yakalandıkları hastane raporlarıile ortaya çıkarılmıştı...
Elbette güçlü sendikacılık işçiden yana önlemlerde duyarlılığı artırmıştı.. Kimyasal gübre üretiminde havaya saçılan, zehirlenmelere, kronik hastalıklara yol açan tozların bütün bir fabrikanın çalışanlarını kronik iç organlar, meslek hastalığına yakalatan gerçeğin, işyeri hekimliği kayıtlarında sıradan yakınmalar olarak görülmesi elbettesorgulanmıştı. Ömür törpüsü bu hastalıkların bir tek üretim yapılan makinelerin bir zahmet üstünü örten kapakların takılması, işçilerin üretim sürecinde maske kullanmaları zahmetiyle bile anlamlı derecede azaltılabileceği öğrenilmişti. Ayyakkabı yapıştırıcılarında kullanılan benzolün yasaklanması, havasız küçük atölyelerde üretiminönlenmesi gibi önlemler bile çok sayıda işçinin kansere yakalanmalarını önleyebilecek, canlarını kurtarabilecekti. Kurşunun yoğun kullanıldığı bir fabrikada bütün çalışanların ağır, kronik kurşun zehirlenmesine yakalandıkları hastane raporlarıile ortaya çıkarılmıştı...
***
Hiç unutamam, 1977 Ecevit rüzgârı ile ilk kez düzgün bir sendika lideri, Bahir Ersoy(Hoca) Çalışma Bakanı seçilmiş, ilk iş olarak kurşunla bütün işçileri zehirlenen fabrikayı yeterli sağlık önlemleri alınana kadar kapatma kararını verdirmişti. Deyimin tam anlamı ile yer yerinden oynadı. Gizli bir elle, çıkar dünyasının çarkları işletilerek,Bahir Hoca’nın partisi içinde yıpratılması seferberliği işletilmişti... Hepsi de kurşun zehirlenmesi hastalığına yakalanmış fabrika işçileri ise örgütlü oldukları Petrol-İş Sendikası’nın kapısını, işsiz kalmamak adına aşındırır olmuşlardı... Kurşunzehirlenmesinden ölüm uzak, örgütlü iyice ücret aldıkları işlerini kaybetmek yakın ve algılamaları ile büyük tehditti.. Özünde anlamlı önlemler alınmadan fabrikanın hızla yeniden açılması gerçeği bir yana, üretim içinde maliyet payını yükselten işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin algılanmaması yolunda tersine bilinç için sermaye cephesininvicdansız atakları hız kazandı...
Bu ülkede işçi haklarının, sendikal hakların zirvelerde olduğu yıllardan söz ediyoruz... Sigortalı çalışanların yarısından fazlasının sendikalarda örgütlü ve sözleşme haklarından yararlandıkları, ücretlerin tüm emeği ile geçinenler için en adil biçimde yükseltiği, emek bilincinin yükseldiği yıllar yani... Sonrası lüks anayasa, sol örgütlülük,sendikal haklar, etkin meslek örgütlenmelerine karşı dünyadan gelen küresel saldırı ile yetinilmeyerek, Türkiye’de özel provokasyonların gündeme sokulduğu, 12 Eylül’ün, bu anlamda çok etkin askeri darbenin yaratıldığı sürece geçişin sonuçları, yasaklı düzenin anayasası yasaları ile yaratılanlar, liberal açılımın mimarı Özalizm uygulamaları ile alınan sonuçlar... Sadece örgütlülük değil, ücretler, elbette çok daha ağır olarak çalışma ve yaşam koşullarında adım adım geriye püskürtülme süreçleri... Kritik dönemeçler...
En ağır sonuçların Erdoğan iktidarları yasaları ve icraatları ile yaşam gündemimize girdiğinin doğru dürüst algılaması bile yok... Çünkü medya çağında güdümlü medyanın kafaları bulandırması, yaratılmış kavram kargaşasında bireyin özgürleşmesiadına sınıf örgütlülüğü, dayanışması, hakların unutturulması, hak arama örgütlülüklerinin tümünde dibe vuruşu getirecek darbelerin yaşanması gündemde. Soma gerçeği, bu çağda böylesine ağır, ilkel koşullarda ölümüne üretiminyapılabileceğine inanmanın bile çok zor olduğu şokunu yaratmışken.. Yani evrensel sömürü düzeni, kapitalizm bile “Bu kadarı olamaz, bilim bu kadar gelişmişken, bir madende yüzyıllar öncesinin ilkelliğinde bu koşullarda üretim yapılamaz..”isyanlarındayken... Kamunun malı, İktidarlarının sorumluluğundaki işletmede, yasahileleri, pardon hüllelleri ile patron adı altında taşeronluk, onun da yazısız sayısız alt taşeronluklarının sihirli formülleri üretilmişken, böylesine kirli bir siyasi iktidar-sermaye çıkar örgütlenmesi gerçekleştirilmişken.. Aynı oyunun sayısız kat kötü, kirli kopyaları bize yutturulabilir mi?
Bu ülkede işçi haklarının, sendikal hakların zirvelerde olduğu yıllardan söz ediyoruz... Sigortalı çalışanların yarısından fazlasının sendikalarda örgütlü ve sözleşme haklarından yararlandıkları, ücretlerin tüm emeği ile geçinenler için en adil biçimde yükseltiği, emek bilincinin yükseldiği yıllar yani... Sonrası lüks anayasa, sol örgütlülük,sendikal haklar, etkin meslek örgütlenmelerine karşı dünyadan gelen küresel saldırı ile yetinilmeyerek, Türkiye’de özel provokasyonların gündeme sokulduğu, 12 Eylül’ün, bu anlamda çok etkin askeri darbenin yaratıldığı sürece geçişin sonuçları, yasaklı düzenin anayasası yasaları ile yaratılanlar, liberal açılımın mimarı Özalizm uygulamaları ile alınan sonuçlar... Sadece örgütlülük değil, ücretler, elbette çok daha ağır olarak çalışma ve yaşam koşullarında adım adım geriye püskürtülme süreçleri... Kritik dönemeçler...
En ağır sonuçların Erdoğan iktidarları yasaları ve icraatları ile yaşam gündemimize girdiğinin doğru dürüst algılaması bile yok... Çünkü medya çağında güdümlü medyanın kafaları bulandırması, yaratılmış kavram kargaşasında bireyin özgürleşmesiadına sınıf örgütlülüğü, dayanışması, hakların unutturulması, hak arama örgütlülüklerinin tümünde dibe vuruşu getirecek darbelerin yaşanması gündemde. Soma gerçeği, bu çağda böylesine ağır, ilkel koşullarda ölümüne üretiminyapılabileceğine inanmanın bile çok zor olduğu şokunu yaratmışken.. Yani evrensel sömürü düzeni, kapitalizm bile “Bu kadarı olamaz, bilim bu kadar gelişmişken, bir madende yüzyıllar öncesinin ilkelliğinde bu koşullarda üretim yapılamaz..”isyanlarındayken... Kamunun malı, İktidarlarının sorumluluğundaki işletmede, yasahileleri, pardon hüllelleri ile patron adı altında taşeronluk, onun da yazısız sayısız alt taşeronluklarının sihirli formülleri üretilmişken, böylesine kirli bir siyasi iktidar-sermaye çıkar örgütlenmesi gerçekleştirilmişken.. Aynı oyunun sayısız kat kötü, kirli kopyaları bize yutturulabilir mi?
ŞÜKRAN SONER
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder