12 Mayıs 2014 Pazartesi

Kim Cumhurbaşkanı Olamaz? -MUSTAFA BALBAY

Anayasanın 104. maddesi cumhurbaşkanının temel görevinin devlet kurumları arasında düzeni ve uyumu sağlamak olduğunu yazar. 
103. maddede de Cumhurbaşkanlığı yemini vardır. Bu yeminde milletvekili yemininde yer alan sorumlulukların yanı sıra devletin başı olarak cumhurbaşkanının tam bir tarafsızlık içinde çalışmasına vurgu vardır. 
Her iki maddede vurgu yapılmış yetki ve sorumluluklara bakınca bu ülkede kimlerin cumhurbaşkanı olmaması gerektiği çok net ortaya çıkıyor. Danıştay’ın kuruluş yıldönümü törenine damgasını vuran Başbakan adeta, “herkes cumhurbaşkanı olur, ben olmam” diyor. 
Bir söz vardır; insan dünyayı zapteder, ağzını zaptedemez... Başbakan bu sözü her fırsatta doğrularken eline yeni yetkiler geçtiğinde daha neler neler yapacağını da ortaya koymuş oluyor. Daha şimdiden sadece devlet kurumlarını değil, tüm özel ve özerk kurumları da kendisine bağlı hale getireceğini ilan eden Başbakan’ın Köşk’e çıkması halinde bunun da ötesine geçeceğini, tarihimizdeki “kelle vurma” yetkisine de rahmet okutan bir icraata girişeceğini görmemek için kayıtsız şartsız bu iktidardan besleniyor olmak gerekir.
***
Gazetelerin çoğu Danıştay olayını Van depremi ve Başbakan’ın icat ettiği “Van mitune” ile ilişkilendirmiş. AKP’nin yarı ve tam resmi yayın organları daha çok ikinciyi tercih etmişler. Onlara göre Başbakan, kendisine laf edene çıkıştı ve haddini bildirdi. Aslında bu yaklaşım da Başbakan’ın adım adım yükselttiği ayrımcılığın ve karşıtlık üretme siyasetinin kabulü anlamına geliyor. Demek ki, Başbakan’ın karşısında bu ülkeye ait görmediği yurttaşlarımız, kurumlarımız var. 

Böyle bir Başbakan girişte vurguladığımız sorumluluklardan hangisini yerine getirebilir? 
Van depremi tanımında da elbet haklılık var. Van’da yaşanan acıların yüzüne vurulmasını hazmedemeyen Başbakan devletin tepesinde deprem etkisi yapacak bir çıkış yaptı. Gerçi bizim devletimiz bu tür depremlere dayanıklı hale geldi ama bu kez depremin artçılarının da olması kaçınılmaz.
Aslında önceki gün yaşananlara bir başka tanım şu olabilirdi: 
Danıştay’da hukuk cinayeti! 
8 yıl önce işlenen Danıştay cinayetinden sonra bu kez, tüm protokol kurallarını, devlet geleneklerini, anayasal hakları hiçe sayan bir başka kıyım daha yaşanmış oldu.
***
Parlamenter sistemin 3 ana ayağı var; yasama, yargı, yürütme. Yargının da kendi içinde üç ana ayağı var; sav, savunma, hüküm. Mesleki anlatımla, savcılar, hâkimler ve avukatlar. 
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir kişinin iki dudağı arasında sakız haline geldiği, yargının da paralelden eşkenara kadar geometrinin tüm şekillerini aldığı bir ortamda barolar, üzerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yerine getirdi. Gerek belli başlı büyük barolar gerekse Türkiye Barolar Birliği, “bu ülkede kurumlar var” dedirten bir sorumluluk üstlendiler. 
Önümüzdeki sıcak gündem, Cumhurbaşkanlığı seçimi... Ele geçiremediği kurumları hazmedemeyen, onları yok saymak için her şeyi yapan bir kişi, cumhurbaşkanlığı makamına oturunca, bunları tümüyle bitirmek için zaman kaybetmeyecektir. 
Bütün bunlardan öte şu soru daha da büyümüştür: 
Kendine hâkim olamayan bir kişi, ülkesine nasıl hâkim olacaktır? 
Bu soru 76 milyon yurttaşın gündeminde olmalıdır. 
İnsanlar, hele hele sorumluluk makamında oturanlar, sadece yaptıklarından değil yapmadıklarından da sorumludur. 
Bu anlayışı Köşk’e çıkarmama sorumluluğu sağduyu sahibi herkesindir.  

MUSTAFA BALBAY
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder