"Başbakan Tayyip Erdoğan bu toplumu bölüyor!“ Mırırıltılı iç geçirmelerden hıçkırıklı feryatlara uzanan ve tam bir kakafoniye dönüşen bu bu serzeniş gittikçe daha çok midemi bulandırıyor!
Bu “lâf” kimlerin kafasında dizayn ediliyor? Kimlerin ağzından dökülüyor? Bu şikayet ve sözümona uyarıda bulunanlar aslında neyi amaçlıyorlar? Sakın işin içinde çok daha derinlerde yatan bir hinlik gizli olmasın? Örneğin, Tayyip’in toplumu böldüğü” propagandasıyla herkesin kafasında tam da şu resmi oluşturmak istiyor olabilirler mi?:
“Bu toplum eskiden tepeden tırnağa bölünmez bir bütündü!”
Şimdi birileri bunu çok ölümcül bir ikaz olarak algılasın, sonra da toplumun bölünmesine karşı hemen kolları sıvasın mı istiyorlar? Böylece “Tayyip tarafından bölünen toplum” tekrar bibirine yapıştırılacak; tekrar bölünmez bir bütün haline mi getirilecek?..
Söz konusu propagandayla Tayyip’e karşıymış havası yaratanlar, aslında her kapitalist düzende var olan gerçekliği gizlemeye çalışıyorlar. „Ulusal birlik ve beraberlik“ yalanlarıyla, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana var olan tüm çelişkileri, karşıtlıkları, ayrılıkları gözlerden gizlemeye çabalıyorlar. Ve bunların en başında da sınıfların varlığını, emekle sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi inkâr ediyorlar!
Tayyip bu toplumu nasıl bölüyormuş?
Sermaye sınıfı ile onun sömürüsü altındaki işçiler ve işgücüne dayanarak yaşam mücadelesi veren her türden emekçiler ne zaman bölünmez bir bütün oluşturmuşlar ki?
Uzun yıllar boyunca kırsalda hakimiyetini sürdüren -artık hepsi birer kapitalist olan- büyük toprak sahipleriyle onların altında köle misali ezilen, sömürülen, ellerindeki son toprak parçasına el konulan yoksul köylüler, yarıcılar, marabalar ne zaman bölünmez bir bütündüler?
Cumhuriyetin kuruluş günlerinden bu yana aydınlanmadan, laisizmden yana olanlarla bu ülkeyi gericiliğin karanlık perdesiyle örtme hevesinde olanlar hangi dönemde bölünmez bir bütün müşler?
Ulusal kurtuluş savaşı öncesinden itibaren asıl çıkarlarını ülkeyi emperyalizmin hegemonyasına terketmekte bulanlarla ülkenin bağımsızlığından yana olanlar ne zaman bölünmez bir bütündüler, bilen var mı?
Osmanlı tarihi boyunca Alevileri sürekli baskı altında tutan, her fırsatta katleden Sünni İslam’ın saldırganlarının ne zaman bölünmez bir bütün oluşturduğunu merak ediyorum.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kürtlere anadillerini bile konuşmayı, okuyup yazmayı yasak eden Türk milliyetçiliğinin ne zaman bölünmez bir bütün oluşturduğunu anlatsın birileri bana.
Cumhuriyetle birlikte kadınların eşit yurttaşlık haklarına kavuşmasını içine sindiremeyen, kadınları ikinci sınıf insan gözüyle gören, kimi bölgelerde başlık parasına satan, çok evlilikten yana kafalarla özgür ve eşit kadın yurttaşlar ne zaman bir bütün oluşturmuşlardı, bunu da bilmek isterim.
Tayyip’in ülkeyi böldüğünden yakınanların iddialarının tam tersine işaret eden o kadar çok örnek verilebilir ki, tümüne burada değinecek yerim yok.
Ve bunların tümü bu ülkede başından beri var olan, birbiriyle asla barışamayacak ve asla birarada yaşayamayacak sayısız ayrılıklardır!
Bunların en temelinde de yukarıda değindiğim, emek ve sermaye arasındaki asla uzlaşmayacak olan çelişki yatmaktadır.
Sermaye cephesinde duranlar başından bu yana bunun son derece farkındalar. Sınıfsal konumlarını ve ortak çıkarlarını “kendileriyle bölünmez bir bütün oluşturduklarına” ikna etmeye çalıştıkları işçi ve emekçilere karşı her türlü yol ve yönteme başvurarak, gereğinde silahla savunmaya hazırlar. (Bunu defalarca da ispatladılar.) Bunların bütün çabaları, milyonlarca emekçiden bu gerçeği gizlemek, onlarda sınıf bilincinin uyanmasına ve her alanda örgütlenmelerine engel olmaktan ibarettir.
Tayyip’in yaptığına gelince...
O bölmeye çalışmıyor. Zaten bölünmüş olan toplumdaki en gerici öğeleri ideolojik olarak daha keskinleştiriyor. Kısmen demagojiyle, kısmen oluşturduğu sadaka sistemiyle, kısmen doğrudan satın alarak siyasal alanda daha da sıkı örgütlü hale getiriyor. Bunların giderek daha da saldırganlaşmasının yollarını açıyor. Böylece emekten, aydınlıktan ve ülkenin bağımsızlığından yana güçlere saldırısına, ülkede kurmaya çalıştığı islamcı-faşist dikta rejimine dayanak olarak kullanmaya hazırlanıyor.
Buna saldırıya karşı “toplumun bölünmesine tasalanma” safsatasıyla mücadele edilemez. Ülkenin sürüklendiği bataktık Tayyip ve AKP'yi götürüp, onun yerine aynı sınıfın başka maskeli temsilcilerini getirerek de kurutulamaz.
Çözüm yolunu, zaten bölünmüş olan toplumun sermaye düzenine, emperyalizme karşı olan, emekten ve aydınlanmadan yana konum alan kesimlerin biraraya geleceği bir Sol Cephe açabilir.
Gerisi lâf-ı güzaftır!
Cemil Fuat Hendek/ SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder