Başbakan, AKP kurulmadan önce Refah Partisi adayı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapıyor. Belediye başkanlığı sırasında, imam hatipli kimliği ve kültürüyle, günümüzün en azılı ve acımasız dinci terörist Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturmasıyla ve “Devlet laik olur insanlar laik olmaz; demokrasi hedefe kadar gidilecek tramvaydır” gibi söylemleriyle tanınıyor. Pek kitap okumadığı, sinemaya, tiyatroya, konsere ve operaya gitmeyi sevmediği, güzel sanatlarla arasının iyi olmadığı biliniyor.
Fırsatını bulduğunda tedrisinden geçmiş olduğu Erbakan’ı terk edip Amerika’ya yakınlaşıyor ve AKP’yi kuruyor. 1993’te Sivas-Madımak’ta “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkacağız” diyerek nice canları diri diri yakanların avukatlığını üstlenenleri de yanına alıyor; ya belediye başkanı ya da mebus yapıyor! 2002 seçimleri öncesinde, YÖK’ün ve milletvekili dokunulmazlığının kaldırılacağı ve seçim yasasının değişeceği gibi pek çok vaatlerde bulunuyor; Başbakanlığında bu vaatleri unutuyor.
Belediye başkanlığı dönemiyle ilgili olarak hakkında açılmış soruşturmalar bulunuyor; milletvekili seçildiği için bu soruşturmalar sonuçlandırılamadığından, soruşturulduğu davalardaki sanıklık durumu hâlâ devam ediyor.
17 ve 25 Aralık 2013’te patlayan yolsuzluk olaylarında, bazı AKP’i yetkililerin çocuklarının ve kimi iş adamlarının evlerinde kasa kasa ve ayakkabı kutuları içinde çıkan paraları herkes görüyor. Yolsuzluk soruşturmaları sırasında ortaya çıkan telefon konuşmalarından, çocuğunun evindeki paralar dağıtıldıktan sonra bile evde kalan paranın 30 milyon Avro gibi küçücük bir meblağ olduğunu herkes duyuyor. Bu yolsuzluk olayları sırasında, Başbakan’ın “Savcısıyım” dediği davaların uyduruk delillerle düzenlenmiş “birer kumpas” olduğu ortaya çıkıyor.
Savcısı olduğu kumpas davalarının polislerini, savcılarını ve hakimlerini yere göğe sığdıramazken, 17 ve 25 Aralık soruşturmalarını ucu AKP’lilere dokununca, meclisteki çoğunluğa dayanılarak alelacele yasaları değiştirip yargıda değişikliğe gidiyor. Önce yolsuzluk davasıyla ilgili olarak soruşturma başlatan polis ve savcıların çoğu görevden alınıyor; şimdilerde de soruşturma yapanların tutuklanıp yargılanması süreci başlatılıyor. Yolsuzluğa adı karışıp istifa etmek zorunda kalan bakanlarla ilgili olarak bir meclis soruşturma komisyonu kuruluyor. Soruşturma Başbakan’a/onun çocuklarına kadar uzanabilir korkusuyla, komisyon toplanmasının cumhurbaşkanlığı seçimi sonuna kalması için her yol deneniyor! Başbakan, belediye başkanlığında başlatılan soruşturmalardan bile aklanmamış durumdayken, şimdi bir de 17 ve 25 Aralık yolsuzluklarının üstünü örtmeye kendini adamış görünüyor!
Başbakan, meclisin çoğunluğuna hakim olduğu gibi bakanlara da hakim. Hiçbiri onu sözünden çıkmıyor/çıkamıyor. Gülen cemaatiyle dalaşmasında bile, içlerindeki cemaatçilerden ancak 2-3’ü istifa edebiliyor. Silahlı kuvvetlerden polise, TRT’den yargı organlarına kadar tarafsız olması gereken tüm devlet kuruluşlar da onun dediğinden şaşmıyor. Abdullah Gül de, Cumhurbaşkanı olarak onun her dediğini yapmış bulunuyor. Başbakan, başbakan olmakla yetinmiyor ve illa “Cumhurbaşkanı da olacam” diyor!
Devlet memurları seçimlerde aday olduklarında görevlerinden istifa ederken başbakan istifa etmediği gibi, seçim süresinde TRT dahil devletin tüm olanaklarını kullanıyor! Bununla da yetinmiyor! Diğer varlıkları bir yana yalnız 2011’de 3,3 milyon lira olan nakit parası, günümüzde 4,4 milyona çıkmışken seçim çalışmaları için yandaşlarından para toplamak üzere bağış hesabı açıyor. Bu arada, mal varlığının hepsini beyan etmemekle suçlanıyor!
Anayasa cumhurbaşkanının tarafsızlığını öngörse de, Başbakan, yedi yıl bir AKP noteri gibi işlev gören A. Gül başta olmak üzere önceki cumhurbaşkanlarını “saksı” yerine koyup, tüm toplumun değil de, yalnız AKP’nin cumhurbaşkanı olacağını, diğer yurttaşları yok sayacağını ve diktatörleşeceğini gösteren şu açıklamayı yapıyor: “Ben tarafsız cumhurbaşkanı olmayacağım” diyor!
Üstelik Soma faciasında esas suçluların AKP içinde oldukları da ortaya çıkmışken. Soma faciası sırasında ve herkesin gözü önünde, “Eleştirirseniz dayak yersiniz” demişken, olayları protesto eden gence tokat atmışken, protestoculara “İsrail dölü” diyerek hakaret etmeye çalışmışken, özel danışmanı da bir madenciyi tekmelemişken; Gezi olayları sırasında, toplumu birbirine düşürmek için, “Türbanlı kadını dövdüler” ve “Camide bira içtiler” diyerek günlerce gerçek olmayan suçlamalarda bulunmuşken; Gezi olaylarında polis şiddetine kurban gidip aylarca komada kalan Berkin öldüğünde, yandaşlarına Berkin’in annesini yuhalatmışken! Neden cumhurbaşkanlığına aday oluyor?
Yalnız Erbakan’a vefasızlık yapmıyor. AKP’yi birlikte kurdukları kişileri, içlerinde “Abi” diye yere göğe sığdıramadıkları dahil olmak üzere, bir çırpıda elinin tersiyle itebiliyor. Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda birlikte kumpas kurarken göklere çıkardığı cemaat mensuplarına şimdi hakaretlerde bulunuyor. Araları iyiyken kendisinin atadığı ve terfi ettirdiği kişilere, “Bunlar ihanet içinde devlete sızmışlar” diyor! “Barış ödülü” aldığı Libya lideri Kaddafi’nin linç edilmesi için ABD ile işbirliği yapmaktan çekinmiyor! Bir zamanlar ailecek tatile çıktıkları Suriye lideri Esad’ı yok etmek için şimdi dinci fanatik katillerle işbirliği yapıyor. Eskiden dost olduğu Irak lideri Maliki ile bugün kanlı bıçaklı oluyor. Eskiden kanlı bıçaklı olduğu Barzani ile bugün neredeyse kankan durumuna geliyor. Dış siyasette “sıfır sorun” sloganıyla yola çıkıp hiçbir dost komşu ülke bırakmamış bulunuyor! Dışlama sırasının bir zamanlar “Kardeşim” dediği Gül’e geldiği görülüyor!
Vefasızlıkta tavan yaparken cumhurbaşkanlığına aday oluyor! Neden?
Rıfat Okçabol/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder