7 Ekim 2014 Salı

Yeni Bir Cephe: Tüketime Hayır!- IŞIL ÖZGENTÜRK

Hemen herkes globalleşen (vahşi kapitalizmin kucağına düşen) dünyamızın sonunu pek hayırlı görmüyor. Gerçekten de tablo hiç iç açıcı değil. Hele hele açlık sınırının altında yaşamaya çalışanlarla zenginler arasındaki uçurum öylesine derinleşti ki, çok yakın bir gelecekte, sadece açlıktan binlerce insanın ölmesi bekleniyor. Şimdi bir çalışma yapalım, gözünüzü üst üste altı kez kırpın: Evet şu anda bir çocuk açlıktan öldü. Durum bu dünyanın dengesi yoksullar aleyhine öylesine bozuldu ki, yakında zavallı dünyamız yana doğru eğilecek. O zaman sen sağ ben selamet. Bugünlerde beni bir düşüncedir sardı, dünyayı kendi amaçları (kâr) doğrultusunda yöneten 400 uluslararası şirket neden etkilenir, diye? 
Bildiğiniz gibi dünyada herhangi bir ülke “Kendi madenlerimi ben kendim işlerim” ya da “Ben köylüler için toprak reformu yapıyorum” dediğinde, özellikle silah, ilaç ve gıda sektöründe at koşturan bu şirketler, hemen dünyanın süper gücü olarak takdim edilen maşaları ABD’yi harekete geçirirler. Böylece o ülkeler saldırıya uğrar ya da başkanları alenen öldürülür. Bu arada bazı ülkeler de “demokrasi getiriyoruz” diyerek işgal edilir. 
Bu uluslararası şirketler halkların tek tipleşmesini isterler. Ne demek bu? Bütün dünya halklarının aynı markaları giyip, aynı müziklerle dans edip aynı yemekleri yemesi demek! Bu şirketler asla farklılıkları sevmezler. İnsanlar onlar için sayılardan ibarettir. Şimdi böyle vahşi bir güçle nasıl başedilir? Ve aklıma ilk gelen pasif direniş yolları. Tüketimi azaltmak! Çünkü bunlar sadece bundan anlarlar. Mal satamadıklarında işleri biter. Şimdi çok saf şeyler aklıma geliyor, altı yaşında bir çocuğun aklına gelebilecek şeyler. Kendimi tutuyorum, çocukça tamam ama işe yarayabilir. Sonunda utanmayı bırakıp bunları sizlerle paylaşmaya karar verdim: 
Başlayalım: Bir çocuğun ya da yetişkinin yaşam kalitesini düşürmeden yaşaması için belirlenen temel gıdaları baz olarak alalım. Bunlar belli; karbonhidratlar, protein ve sebzeler. Peki marketleri dolduran abur cuburların insanoğlunun beslenmesindeki yeri ne? Süt dururken neden kola? 
Sorunun yanıtı çok açık, temel gıdalarımızı alarak pekâlâ idare edebiliriz. 350 çeşit peynire gerek yok. Yıllardır taktığım bazı olaylar var; bir turşu cenneti olan ülkemizde vitrinlerde boy gösteren ithal turşular, bir de kedi köpek mamaları. Benim zamanımda yani eskilerde köpeklerin ve kedilerin böyle lüksleri yoktu, herkes evinde kendi olanaklarıyla kedi ve köpeğini doyururdu. Beni geri kafalı bulacaksınız ama Türkiye gibi dört kişiden birinin açlık sınırında yaşadığı bu ülkede ithal köpek ve kedi mamasına giden paranın çok büyük bir miktar olduğunu size hatırlatmak isterim.
 
Tüketime hayır demenin “yiyecekiçecek” başlıklı en zor aşamasını geçtik. Gelelim, giyinmeye. Giyinmek, hele de güzel ve çekici olmak, insanın karnını doyurduktan sonra aklına gelen ikinci lüks ama bu alanda işin ucunun kaçması için öyle tuzaklar var ki, akla ziyan. Geçenlerde kalabalık bir grupta birisi şöyle bir soru sordu:“Bayanlar söylesin bakalım, kaç çift ayakkabıları var?” Kimseden ses çıkmadı ama biliyorum, bir çift ayakkabı daha fazla almak için sinemaya gitmeyenler, kitap, CD almayanlar az değil. Bunu genişletebilirsiniz. Yeni evlenecekleri düşünün, yemek odası takımı, yatak odası takımı vs. derken çok güzel başlayabilecek bir birlikteliğe, paranın can sıkıcı gölgesinin düşmesini hiç önemsemiyorlar. Çünkü birileri hiç durmadan beyin yıkıyor: Tüket, tüket, tüket! 
Şimdi siz benim bu pasif direniş önerilerimi çok çocukça bulabilirsiniz, haklısınız ama ne yapalım, elimizde şimdilik kendi hayatımızı düzgün yaşamaya çalışmaktan başka bir mücadele silahı yok, öylesine kuşatıldık. Ayrıca biliyorsunuz dünyayı devletler değil, uluslararası 400 şirket yönetiyor, savaşımız onlarla, bu durumda her gün yeni bir cephe açmak gerekiyor. Savaşmak sadece Güneydoğu’ya geçip IŞİD saldırılarını durdurmaya çalışmak değil, o da başımızın üstüne, ama her gün almak istediğimiz bir eşyayı, bir gereksiz yiyeceği almadan da savaşabiliriz. Bu arada pek çok yerde kâğıtların har vurup harman savrulduğunu görüyorum. Hemen aklıma ufacık kâğıtların bile her karesini kullanan ve bu eylemi kutsallaştıran Aziz Nesin geliyor, canım acıyor; lütfen kâğıtlarınızı geri dönüşüm kutularına atın, ağaç dediğiniz bir günde büyümüyor. Buradan başlayın. Bir ilavem daha var, etkinlik davetiyeleri. Bir de hiç kimsenin okumadığı sendika raporları… Bunların bazıları öylesine lüks oluyor ki, harcanan parayla pekâlâ daha iyi işler yapılabilir. Bütün bunları yaparsak ne olur? Bize bir şey olmaz, başka yerlerde borsalarda oynamalar olur ve globalleşmenin tek faydası kendini gösterir. Nedir o? Bu da şöyle ifade ediliyor: “Bugün bir yerde bir kelebek kanat çırpsa, başka bir yerde deprem olur.”  

IŞIL ÖZGENTÜRK
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder