21 Mayıs 2015 Perşembe

‘Bizden ne istiyorsunuz?’- NİLGÜN CERRAHOĞLU



Hürriyet’in “Cumhurbaşkanına sesleniyoruz” başyazısına, Erdoğan Kasımpaşalı geçmişine” bir göndermeyle yanıt verdi.
Bana gelip ‘sizin döneminizde 1’e 5 kazandım’ diyen sen değil misin?” deyip ekledi: “Aydın Beyben doğma büyüme Kasımpaşalıyım. Hakkın olmayanı öncekilerden aldığın gibi bizden alamazsın. Bunu bilmen lazım!
O an gözümde “amiral gazete” olduğu dönemde Hürriyet’in “RTE karizmasını” bu Kasımpaşalılık üzerinden parlattığı günler geldi.
Yıl 1998…
Ertuğrul Özkök, vaktiyle müthiş dümur olduğum için unutmadığım “Kasımpaşalı Haylazın Brando Olarak Portresi” yazısını kaleme alıyor.
Kasımpaşalı Haylaz ve Brando!
Hiç uçuk demeyeceksin! Yaranmak istediğin adaya iltifatın irisini salla gitsin, pişman olmazsın!” kuralıyla yazılmış olan bu yazıyı, “yalakalığın çerçeveletilecek örneklerinden biri olduğu için” için saklamıştım.
Daha önce de burada birkaç kez yazdım.

Dönüm noktasıErdoğan Türkiye’yi sarsan “Minareler süngümüz” şiirini okumuş tam ve başı dertte; Fazilet’te de Erbakan mı, Erdoğan mı tartışması yapılıyor...
Hürriyet yazarları tartışmada bölünüyor...
Özkök, yazıyı bu kritik zamanlamayla yazıyor ve yeni lider adayını cilalıyor.
Kafama “dönüm noktası” diye kazınan yazıda Özkök, Erdoğan’ı “yeni Özal” olarak damgalıyor.
Hürriyet yazarlarının bir bölümü Erdoğan’ı, Erbakan’dan daha radikal buluyor” deyip devam ediyor:
Benim bulunduğum küçük grup aksi görüşte. Erdoğan dikkatli ve yumuşak bir üslup kullanıyor. Hayat tarzında Fazilet’in kravatlı kanadını temsil ediyor. Ama...‘Demokrasi araçtır’ sözü peşini bırakmıyor. ‘Demokrasi tramvaydır…’ dediği (de)söylenmişti. Danışmanı Sadık Albayrak... ‘Bir ara Tayyip Bey’in İhtiras Tramvayı’na bindiğini yazmıştınız. Bir İhtiras Tramvayı varsa, başkan orda (muhafazakâr) Karl Madlen değil, (delidolu) Marlon Brando’dur’ (diyor).
Bugünlere işte böyle gelindi.
Erdoğan bugün Aydın Doğan’ı “ayağını denk al” doğrultusunda uyardığında, verilen mesajlar artık İhtiras Tramvayı’nın Brando’sundan çok “Baba”nın Brando’sunu düşündürüyor...
Doğan Grubu da bu mesajı aldığından bugün “Cumhurbaşkanına seslendiği” başyazısında; “Bizden ne istiyorsunuz?” diyerek haykırıyor: “Neden bize saldırıyorsunuz? Neden hedef gösteriyorsunuz? Sürgün mü edeceksiniz bizi?Neden korkmalıyız ki? Demokratik bir ülkenin cumhurbaşkanı, vatandaşlarına neden korku ile yaşamalarından söz etsin? Korku ve demokrasi yan yana gelebilecek kavramlar mıdır?
Artık demokrasi olmadığımızın kanıtı olan vahim satırlar bunlar.
Oh çekmenin sırası değil 
Bir o denli vahim olan... Hürriyet’in başyazısının ardından köşelerde hüküm süren sessizlik. Ayşenur Arslan’dan başka kimse dün doğrudan konuya el atmadı. 
Bunun bir nedeni “korku dağları bekliyor” sendromu ise, diğeri Doğan medyasının “inandırıcılığını” yitirmiş olması ve “AKP’nin kontrolsüz gücünde” katkısının bulunması... 
Muhalif basının arkasında kenetlenmesi gerektiği bir anda, yükselen birkaç sesten başka ses çıkmıyor bu yüzden. 
Sosyal medyada ne yazılmış diye şöyle bir baktım da... İnsanlar göz önünde olandan (yani basın özgürlüğünün sonundan) çok; perde arkasında olanla (komplolarla) meşgul. “Niye şimdi?” ve “Böyle bir yazı?” diyorlar.“Erdoğanologlar” ve “Hürriyetologlar” tam kadro devrede. Kimi “Oh olsun!” diye Doğan gibi bir güçlünün sindirilmesine seviniyor... 
Kimi “Üç günde anlaşırlar!” kehanetinde bulunuyor... Kimi Hürriyet’ten atılan yazarları sıralayıp, “Basın özgürlüğünü savunmak yeni mi aklınıza geldi?” diye soruyor. 
Ne olursa olsun bir gazeteye bu şiddetle yüklenmenin kabul edilmez olduğunu gözden kaçırıyorlar. 
Baskının sade Doğan Grubu’na değil; uçan kuşa gözdağı olduğunu görmüyorlar... 
Ayşenur Arslan gibi ben de Doğan Medya’dan kovulmuş olmama rağmen bugün “Bizden ne istiyorsunuz?” çaresizliğini dile getiren bir yayın organının çığlığına kulak vermeyi gazetecilik görevi biliyorum.

NİLGÜN CERRAHOĞLU
CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder