“Feto-Opus Dei” yazılarıma tarihi boyut katmak isteyen bir okurum, Mumcu’nun 80’ler sonunda Nazlı Ilıcak’la katıldığı bir TV programının videosunu göndermiş.
Taha Akyol ve Coşkun Kırca’nın da katıldığı programda, Ilıcak, Mumcu’ya;“Laikliğin tehlikeye girdiği söyleniyor. Bu endişeleri siz de paylaşıyorsunuz. Neden?”şeklinde bir soru yöneltiyor.
Mumcu; “Opus Dei bir Katolik örgütünün adıdır” diyerek söze giriyor: “Siyaset, ticaret ve din üçgeni içinde gelişir. Batı’da yayın organlarına, TV kanallarına egemen bir örgüttür. Türkiye’de de buna benzer, Katolik örgütlenmesine benzer yeni bir parasal kaynak bulundu İslamcı ideolojiye” diyor. Ardından “İslamcı bankerler” eklemesini yapıyor:
“Bu bankerlere başka hiçbir kuruluşa verilmeyen ayrıcalıklar verilmiştir. İcra iflas kanunu, ticaret kanunu bunlara işlemez. Ya ne işler? Başbakanın takdirleri. Hiçbir yabancı sermayeye sağlanmayan vergi muafiyetleri bunlara sağlanmıştır. Bunlar işte Arap kapitülasyonlarıdır. İslamcı ideoloji ve siyasi hareket böylece mali kaynak bulmuştur.”
“İslamcı kadrolaşmaya” da mim koyan Uğur Mumcu, “Laiklik son on yılda (80’lerde) devlet eliyle yok edildi” sözleriyle son noktayı koyuyor.
Türkiye’ye “Opus Dei’vari” bir şablonun getirilmek istendiğini Uğur Mumcu tam çeyrek asır öncesinde görmüş. Ama değerli tespitleri hiçbir işe yaramamış...
Can damarlarına girin
Mumcu’nun somut uyarılarını bırakın... 28 Şubat döneminde Gülen’in TV kanallarına yansıyan açık itiraf mahiyetindeki görüntüleri vardı...
Devlette kadrolaşmanın öneminden bahsederken bizatihi “Esnek olun, can damarları içinde dolanın. Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!” direktifleri veriyordu Gülen taa o zamanda.
’90’lar sonunda Batı Çalışma Grubu raporlarında, Gülen’in TSK ve emniyete sızmasının tehlikelerinden bahsediliyor; “Grubun TSK’ye sızma girişimlerini planlı, programlı, sinsi, yanıltmacı biçimde sürdürdüğünden” bahsediliyor ve Gülen’i o yıllarda uluslararası aktör haline getiren Papa ile görüşme için “Görüşmenin önemi Hıristiyanların lideri karşısında Gülen’in Müslümanların lideri olarak dünyaya takdimidir” deniyor; “Gülen’in Roma’da Büyükelçilik mensuplarınca karşılanması ve Cumhurbaşkanı’nın mesajını Papa’ya iletmesi de, devletin de bu şahsiyete destek olduğu beyanla bu oyuna alet olduğunu göstermektedir!” eklemesi yapılıyordu.
Gözler önünde cereyan eden filmin son aşamasında Gülen ABD’ye gitti. 2002’de iktidarı devralan AKP, bütün bu bilgilere rağmen Gülen’le işbirliğine devam etti. Pennsylvania’ya gelmeler gitmeler, balkon konuşmalarında selam çakmalar filan siyasi ortamın kanıksanan öğeleri oldu. Ta ki “al gülüm ver gülüm” anlaşması bozulup dev bir iktidar kapışmasına dönüşene dek..
Mumcu’nun somut uyarılarını bırakın... 28 Şubat döneminde Gülen’in TV kanallarına yansıyan açık itiraf mahiyetindeki görüntüleri vardı...
Devlette kadrolaşmanın öneminden bahsederken bizatihi “Esnek olun, can damarları içinde dolanın. Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!” direktifleri veriyordu Gülen taa o zamanda.
’90’lar sonunda Batı Çalışma Grubu raporlarında, Gülen’in TSK ve emniyete sızmasının tehlikelerinden bahsediliyor; “Grubun TSK’ye sızma girişimlerini planlı, programlı, sinsi, yanıltmacı biçimde sürdürdüğünden” bahsediliyor ve Gülen’i o yıllarda uluslararası aktör haline getiren Papa ile görüşme için “Görüşmenin önemi Hıristiyanların lideri karşısında Gülen’in Müslümanların lideri olarak dünyaya takdimidir” deniyor; “Gülen’in Roma’da Büyükelçilik mensuplarınca karşılanması ve Cumhurbaşkanı’nın mesajını Papa’ya iletmesi de, devletin de bu şahsiyete destek olduğu beyanla bu oyuna alet olduğunu göstermektedir!” eklemesi yapılıyordu.
Gözler önünde cereyan eden filmin son aşamasında Gülen ABD’ye gitti. 2002’de iktidarı devralan AKP, bütün bu bilgilere rağmen Gülen’le işbirliğine devam etti. Pennsylvania’ya gelmeler gitmeler, balkon konuşmalarında selam çakmalar filan siyasi ortamın kanıksanan öğeleri oldu. Ta ki “al gülüm ver gülüm” anlaşması bozulup dev bir iktidar kapışmasına dönüşene dek..
.
Osmanlı’nın yıkımı sürüyor
15 Temmuz sonrasında ise devlet şimdi bir nevi fetret çalkantısına girdi. Yargıdan orduya tüm devlet kurumları hallaç pamuğu gibiatılıyor. Öyle ki Türkiye’yi dışardan izleyenler ülkemizin giderek bir “Irak, Suriye olma riskinden” bahsediyorlar. Independent’tan Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn örneğin, dün birebir bunu yazdı.
İspanya ve İtalya gibi demokrasilerde FETÖ benzeri Opus Dei oluşumları neden devleti bu radikallikle temelinden sarsmıyor da Türkiye’de işler böyle tüm taşların oynadığı yere dek ilerliyor?
Bu soru üzerinde düşünülmeye değer.
“Darbe girişiminin Ortadoğu’da ulus devletin çöküşünden bağımsız olmadığını”beyan eden diğer ünlü Independent yazarı Robert Fisk’in satırlarıyla bitirelim bu yazıyı:
“Türkiye’de olaylar göründüğünden çok daha çarpıcı. AB sınırlarından baktığımızda Türkiye, Suriye, Irak, Mısır’ın Sina Yarımadası’nın büyük bölümü, Libya ve Tunus... Uzun bir hatta anarşi ve çökmüş devletler hâkim. Mark Sykes ve François Georges-Picot, Osmanlı’yı parçalamaya başladı ve süreç günümüze kadar sürüyor!”
15 Temmuz sonrasında ise devlet şimdi bir nevi fetret çalkantısına girdi. Yargıdan orduya tüm devlet kurumları hallaç pamuğu gibiatılıyor. Öyle ki Türkiye’yi dışardan izleyenler ülkemizin giderek bir “Irak, Suriye olma riskinden” bahsediyorlar. Independent’tan Ortadoğu uzmanı Patrick Cockburn örneğin, dün birebir bunu yazdı.
İspanya ve İtalya gibi demokrasilerde FETÖ benzeri Opus Dei oluşumları neden devleti bu radikallikle temelinden sarsmıyor da Türkiye’de işler böyle tüm taşların oynadığı yere dek ilerliyor?
Bu soru üzerinde düşünülmeye değer.
“Darbe girişiminin Ortadoğu’da ulus devletin çöküşünden bağımsız olmadığını”beyan eden diğer ünlü Independent yazarı Robert Fisk’in satırlarıyla bitirelim bu yazıyı:
“Türkiye’de olaylar göründüğünden çok daha çarpıcı. AB sınırlarından baktığımızda Türkiye, Suriye, Irak, Mısır’ın Sina Yarımadası’nın büyük bölümü, Libya ve Tunus... Uzun bir hatta anarşi ve çökmüş devletler hâkim. Mark Sykes ve François Georges-Picot, Osmanlı’yı parçalamaya başladı ve süreç günümüze kadar sürüyor!”
Nilgün Cerrahoğlu / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder