Şilili sosyalist şair Pablo Neruda’nın ölümü üzerindeki sır perdesi kaldırılamadı. Şili yetkili mahkemesi bir süre önce, şairin ‘Casa de Isla Negra’ (Kara Ada Evi) adı verilen son evinin bahçesinde bulunan mezarının açılmasına ve naaşının incelenmesine karar vermişti. Mezar 2013 yılı Nisan ayı içinde, değişik kuruluşlardan birçok gözlemcinin huzurunda açıldı ve incelemeye alındı.
Şili Komünist Partisi’nin 2011 yılında yaptığı bu yoldaki başvuruyu inceleyen mahkeme, uzun bir sürenin sonunda bu tarihi kararı vermişti. Şili Komünist Partisi başvurusunu, Neruda’nın sağlığında kendisi için parti tarafından görevlendirilmiş olan şoförü Manuel Arraya’nın, yıllar sonra açıkladığı ihbarına dayanarak yapmıştı. İhbara göre, Neruda hayatının son günlerinde tedavi için yattığı Santiago’daki Santa Maria Kliniği’nde, o zaman resmen belirtildiği gibi kalp krizi ve prostat kanserinden değil, General Pinochet’nin ajanlarınca zehirlendiği için ölmüştü. Kısacası, şair faşistlerce öldürülmüştü. Manuel Arraya, daha sonra 2011 yılında yayınlanan anı kitabında da bu iddiasını tekrarlamıştı.
Mahkemenin kararının gecikmesinin nedeni, benzer başvuruların bir hayli fazla olması
Faşist askeri darbenin yıllarca süren korkunç baskı rejiminde General Pinochet’in ajanlarınca zehirlendiği iddia edilen yüzlerce kişinin dosyaları ve inceleme başvuruları birleştirilmiş olduğundan, bu incelemelerin sonuçlanmasının zaman aldığı anlaşılıyor.
Naaş mezarından çıkarıldıktan sonra üzerinde yapılan tıbbi incelemelerden, zehirlenme iddiası hakkında yeterli bir sonuç elde edilememiş olsa da, son günlerde ortaya çıkan başka bazı deliller, Neruda son günlerinde hastanede yatarken onun yakınlarında hep esrarengiz bir doktorun –veya doktor kılığında birinin- bulunmuş olduğunu gösteriyor. Bu şahıs, o zaman hastanede çalışan diğer doktorların tanımlamalarına göre kendisinin bir Amerikalı olduğunu düşündüren kişisel özelliklere sahipmiş. Esrarengiz doktor, hastanede çalıştığı sıralarda Dr. Price ismini kullanıyormuş. Hastane kayıtlarında böyle bir isim elbette bulunamadı ama o tanımlamaların şimdi bir başka faile, o zamanlar Şili’de yapılan bir sabotaj cinayetine adı karışmış, daha sonra bu sebeple hapis cezasına çarptırılmış olan Amerikalı bir şahsa çok uyduğu anlaşıldı ve tüm şüpheler bu kişiye yöneldi. Bu kişi halen kayıp, bulunamıyor.
Şairin vefatı hangi sebepten olursa olsun, onun son günlerinin acılar içinde geçtiği bir gerçektir. Faşistler onun varlığından çok büyük rahatsızlık duyuyorlardı. Ölümünden sonra bile şairin anıları faşistlere rahatsızlık vermeye yetiyordu, anılara bile saldırdılar.
Pablo Neruda, 1970 yılındaki Şili genel seçimlerinde devlet başkanlığı için aday gösterilmişti. Ancak o, kısa bir süre sonra bu adaylıktan çekilerek seçimde Salvador Allende’yi destekleyeceğini açıklamıştı. Seçimden galip çıkan Şili Komünist Parti’si, Salvador Allende önderliğinde sosyalist Şili’yi kurmaya girişmişti.
Seçimden hemen sonra Pablo Neruda Paris’e büyükelçi olarak atanmıştı. Yine bu dönemde, 1971 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştı şair. Ancak ödül komitesi bu kararı almakta epeyce zorlanmış, uzun süre kararsız kalmıştı. Ödül Komitesi üyelerinin çoğu onun vaktiyle Stalin’i öven konuşmalarını anımsıyorlardı. Ancak yine de, şairin şiirlerini İsveççeye çevirmiş olan Artur Lundkvist’in yoğun çabaları sonunda ödül Neruda’ya verilmiş oldu.
Paris’te Büyükelçi olarak yaklaşık üç yıllık bir görev süresinden sonra Neruda, sağlığındaki belirgin kötüleşme yüzünden, 1972 yılı sonlarında ülkesine dönmeyi arzu etmişti. Prostat kanserine yakalanmıştı. Artık evine dönecek, sağlığı ile ilgilenecekti. Ne var ki, 11 Eylül 1973 günü uğursuz bir darbe ülkedeki her şeyi mahvetti.
Yakın arkadaşı Salvador Allende, darbenin olduğu gün askerlerce katledilmişti. Neruda, arkadaşının acı ölümüyle daha da sarsıldı.
Levent Özübek/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder