Hani acaba sevindirik mi oldum? Çünkü bir haftadır Adana’dayım ve yurdumun şu karanlık günlerinde, kendimi yeniden o eski güzel günlerde olduğu gibi, inançlı, keyifli ve hayata dair yüzlerce soru soran, yanıt bulmaya çalışan filmler içinde kaybolmuş gibi hissediyorum. Her yerde, her köşede Tarık Akan bana eşlik ediyor. Bu güzel bir kayboluş, Derviş Zaim’in yarışma filmi gibi bir Rüya’dayım sanki. İşçi sınıfının has yönetmeni Ken Loach’un “Ben, Daniel Blake” adlı filminde bir İngiliz inşaat işçisinin, hastalanınca işsizlik parası alabilmek için yaptığı mücadelede nasıl yenildiğini izleyip, Kıvanç Sezer’in İstanbul’daki bir inşaat işçisinin, hâlâ memlekette deprem konteynırında yaşayan ailesinin bir TOKİ evine geçip o evin taksitlerinin ödenebilmesi için kendini feda etmesini anlatan “Babamın Kanatları” adlı filme giriyorum. Her iki film de epeydir unuttuğumuz işçi sınıfından ve yoksulluktan söz ediyor. Kapitalizm kırbacını acımasızca indiriyor. Dünyanın her yerinde!
Bu arada, her şeyin zıvanadan çıktığı toplumsal hayatımıza el atanlar da var.Mehmet Can Mertoğlu’nun “Albüm” filmi bunun başarılı bir örneği. Bir ilk film. Antalya’da otuzlu yaşlarında bir çift var, çift doğal yollarla çocuk sahibi olamadıkları için, yeni doğmuş bir çocuğu sahiplenmeye karar verirler. Ama çocuğun kendilerini gerçek annebaba olarak bilmesini de isterler. Peki, ne yaparlar? Efendim, çiftin kadın kahramanını hamileliğin çeşitli aşamalarında gösteren bir albüm oluşturmaya başlarlar. İş bu kadarla bitmez, yeni doğum ünitesinde başarılı bir mizansen hazırlayıp albümlerini tamamlarlar. Evlenemediği için damatsız düğün yapan kadınların yaşadığı bir ülkede bu neden olmasın? Harika bir iş. Üstelik sosyal medyada artık bebişinizin bütün gelişim fotoğraflarını paylaşıp mutlu olabilirsiniz.
Onlarca kısa film, belgesel ve uzun metrajlı filmin gösterildiği festivalde, ben ancak bunları izleyebildim. Çünkü dört yıldır bir hafta boyunca sürdürdüğüm Altın Koca Kısa film atölyesi bu yıl da beni bekliyordu. Ben bu “Bereketli Toprakları” seviyorum, atölye her yaştan, her meslekten Adanalılar ve konuklarla doluydu. Dolu olan sadece atölye mi? Yarışma filmleri, kısalar, belgeseller de doluydu ve yer bulamayanların epeyce şikâyet ettiği söyleniyordu. Ne derseniz deyin Adana bir sinema ülkesi. Burası benim sevdiğim bir deyişle Adana Cumhuriyeti! Örneğin üç yıldır atölyemize devam eden bir fotoğrafçı dostumuz var, adı Serdar Kırkbabaoğlu. “Kimsin Sen Lan” adlı kendi imkânlarıyla bir saat otuz dakikalık bir film çekmiş, bir başka Adanalı oyuncu Aytaç Arman da onu kırmamış, küçük bir bölümünde oynamış. Bu kentte çocuklar daha sekiz yaşında film yapmaya, senaryo yazmaya başlarlar. İşte onlardan biri Pelinsu’ydu. İlk Tokat adlı projemiz için öyle bir hikâyeler getirdi ki, 16 yaşındaki Pelinsu’nun cesareti, çok görmüş çok geçirmiş beni bile etkiledi.
Tam beş gün, kapandık bir salona ve Prof. Dr. Savaş Arslan bize alışılmışın dışında bir sinema tarihi anlattı ve küçümsenen Yeşilçam filmlerinin değerinden söz etti. Yönetmen ve senarist Hakan Haksun bir senaryonun nasıl filme uyarlanabileceğini örneklerle gösterdi, oyuncu Aytaç Arman oyunculuğun özellikle de objektif oyunculuğun püf noktalarından söz etti, konservatuvar öğrencileri onu bırakmak istemediler, avukat ve bir sanat aktivisti Sedef Erken, özellikle sinema dalındaki örgütlenmelerle neler başarıldığını, aylardır alınamayan kaşelerin nasıl alındığını anlattı. Harikaydı. Sonra görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış, kamerayı, kurgucu Ali Ağa kurgunun bir filmi nasıl yüceltip nasıl batırabileceğini örneklerle aklımıza soktu. Sonra ben ve ekibim, Pelinsu’nun öyküsünü çekmek için yola çıktık. Biz şu anda filmi çekiyoruz. Neşeyle, umutla... Ve her yıl ilk kez yapıyormuşçasına... Çalışan tüm festival ekibine, geçen yıl pek çok sinema festivali yapılamazken, “sinema eğlence değil sanattır” diyerek festivali yapma kararı veren Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’ye teşekkür ediyoruz. Devamlılık esastır, iş sinema festivali olduğunda!
Işıl Özgentürk/CUMHURİYET
Bu arada, her şeyin zıvanadan çıktığı toplumsal hayatımıza el atanlar da var.Mehmet Can Mertoğlu’nun “Albüm” filmi bunun başarılı bir örneği. Bir ilk film. Antalya’da otuzlu yaşlarında bir çift var, çift doğal yollarla çocuk sahibi olamadıkları için, yeni doğmuş bir çocuğu sahiplenmeye karar verirler. Ama çocuğun kendilerini gerçek annebaba olarak bilmesini de isterler. Peki, ne yaparlar? Efendim, çiftin kadın kahramanını hamileliğin çeşitli aşamalarında gösteren bir albüm oluşturmaya başlarlar. İş bu kadarla bitmez, yeni doğum ünitesinde başarılı bir mizansen hazırlayıp albümlerini tamamlarlar. Evlenemediği için damatsız düğün yapan kadınların yaşadığı bir ülkede bu neden olmasın? Harika bir iş. Üstelik sosyal medyada artık bebişinizin bütün gelişim fotoğraflarını paylaşıp mutlu olabilirsiniz.
Onlarca kısa film, belgesel ve uzun metrajlı filmin gösterildiği festivalde, ben ancak bunları izleyebildim. Çünkü dört yıldır bir hafta boyunca sürdürdüğüm Altın Koca Kısa film atölyesi bu yıl da beni bekliyordu. Ben bu “Bereketli Toprakları” seviyorum, atölye her yaştan, her meslekten Adanalılar ve konuklarla doluydu. Dolu olan sadece atölye mi? Yarışma filmleri, kısalar, belgeseller de doluydu ve yer bulamayanların epeyce şikâyet ettiği söyleniyordu. Ne derseniz deyin Adana bir sinema ülkesi. Burası benim sevdiğim bir deyişle Adana Cumhuriyeti! Örneğin üç yıldır atölyemize devam eden bir fotoğrafçı dostumuz var, adı Serdar Kırkbabaoğlu. “Kimsin Sen Lan” adlı kendi imkânlarıyla bir saat otuz dakikalık bir film çekmiş, bir başka Adanalı oyuncu Aytaç Arman da onu kırmamış, küçük bir bölümünde oynamış. Bu kentte çocuklar daha sekiz yaşında film yapmaya, senaryo yazmaya başlarlar. İşte onlardan biri Pelinsu’ydu. İlk Tokat adlı projemiz için öyle bir hikâyeler getirdi ki, 16 yaşındaki Pelinsu’nun cesareti, çok görmüş çok geçirmiş beni bile etkiledi.
Tam beş gün, kapandık bir salona ve Prof. Dr. Savaş Arslan bize alışılmışın dışında bir sinema tarihi anlattı ve küçümsenen Yeşilçam filmlerinin değerinden söz etti. Yönetmen ve senarist Hakan Haksun bir senaryonun nasıl filme uyarlanabileceğini örneklerle gösterdi, oyuncu Aytaç Arman oyunculuğun özellikle de objektif oyunculuğun püf noktalarından söz etti, konservatuvar öğrencileri onu bırakmak istemediler, avukat ve bir sanat aktivisti Sedef Erken, özellikle sinema dalındaki örgütlenmelerle neler başarıldığını, aylardır alınamayan kaşelerin nasıl alındığını anlattı. Harikaydı. Sonra görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış, kamerayı, kurgucu Ali Ağa kurgunun bir filmi nasıl yüceltip nasıl batırabileceğini örneklerle aklımıza soktu. Sonra ben ve ekibim, Pelinsu’nun öyküsünü çekmek için yola çıktık. Biz şu anda filmi çekiyoruz. Neşeyle, umutla... Ve her yıl ilk kez yapıyormuşçasına... Çalışan tüm festival ekibine, geçen yıl pek çok sinema festivali yapılamazken, “sinema eğlence değil sanattır” diyerek festivali yapma kararı veren Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’ye teşekkür ediyoruz. Devamlılık esastır, iş sinema festivali olduğunda!
Işıl Özgentürk/CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder