Geçen pazartesi yazımda bir “büyük savaş” olasılığına işaret eden gelişmelerden söz etmiştim. Kapitalizmde büyük savaşların arkasında her zaman büyük ekonomik krizler yatar. Çarşamba günü, yayımlanan OECD, UNCTAD raporları, ABD merkez bankasının eski başkanı Bernanke ve şimdiki başkanı Yellen’in sözleri, yalnızca böyle büyük bir kriz içinde olduğumuzu vurgulamakla kalmıyor, krizin çok daha sert bir aşamaya girmek üzere olduğunu düşündürüyor.
Üretim, yatırım ve ticaret
UNCTAD raporu, 2016 yılında global ekonomik büyüme, 2014 ve 2015 yıllarında tutturulan yüzde 2.5’in altına düşecek; gelişmiş ülkelerde 2008-2009 döneminde yerleşen düşük büyüme hızı kalıcı; Çin’de, gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda görülen momentum kaybı beklenenden daha da büyük olacak, diyor.
UNCTAD raporu, 2016 yılında global ekonomik büyüme, 2014 ve 2015 yıllarında tutturulan yüzde 2.5’in altına düşecek; gelişmiş ülkelerde 2008-2009 döneminde yerleşen düşük büyüme hızı kalıcı; Çin’de, gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda görülen momentum kaybı beklenenden daha da büyük olacak, diyor.
OECD raporu da kötümser: Dünya ekonomisinde büyüme hızı 2015’te yüzde 3’ten 2016’da yüzde 2.9’a gerileyecek, 2017’de biraz toparlanarak yüzde
3.1 olacak. OECD’ye göre bu zayıf performansın arkasında, ABD’de yatırım, Avrupa’da tüketim yetersizliği var.
Bu raporlardaki dünya ticaret verileri, kötümserliği derinleştirecek nitelikte. Tarihsel olarak ticaret büyüme hızı, ekonomik büyüme hızının iki katı düzeyinde seyrediyor. Mali krizle birlikte bu oran 1.5 katına gerilemişti. Bu yıl dünya ticareti büyüme hızı olağanüstü bir zayıflık sergileyerek ekonomik büyüme oranlarının gerisine düşmekle kalmamış, bu yılın ilk dört aylık döneminde negatif olmuş.
Özetle, dünya ekonomisi, merkez bankalarının “olağanüstü düşük faizler, niteliksel genişleme” gibi önlemlerine karşın hâlâ resesyonda (yüzde 2.5-3 sınırının altına). Dünya ticaretindeki daralma küreselleşmenin gerilemeye devam ettiğini gösteriyor.
Egemen ekonomi teorilerine (bizim “mahallede” buna “kaba iktisat” denir) göre, merkez bankaları bu “olağanüstü” önlemlerden bir süre sonra çıkarak normale döneceklerdi. Aksi halde, bir enflasyon riski oluşabilirdi. Sekiz yıl sonra, ekonomik toparlanma hâlâ başlamadığı gibi, enflasyon riski bir yana, deflasyonist bir ortam söz konusu. Geçen hafta Yellen, “Biz ekonomide ‘yeni normal’ denen şeyle boğuşuyoruz” diyordu: “Olağanüstü önlemlerden” çıkış görünmüyor. Bernanke’ye göre de “belki de bu, o asla eve dönülmeyen durumlardan biridir”.
“Ama, tüm bu olağanüstü önlemler, mali krizde mali sistemi ayakta tuttu” diyebilirsiniz. Ancak bu durum 2001-3 resesyonundaki müdahaleye çok benziyor. O zaman dünya ekonomisinin 1929 benzeri bir depresyona düşmesini önlemek için olağanüstü bir parasal genişlemeye gidilmişti. Ancak “bastırılan” mali kriz eğilimi 2007-8’de çok daha güçlü biçimde geri geldi.
Bu kez, “olağanüstü” önlemlerle bastırılan eğilimler yine geri geldiğinde, merkez bankalarının elinde, devreye sokacak araçlar da olmayacak. Fırtına vurduğunda dünya ekonomisinde artık sığınacak yer de yok.
Fırtına yolda, hiç şüpheniz olmasın! UNCTAD’a göre bu “olağanüstü” önlemlerle piyasaya giren fonların yönlendirildiği gelişmekte olan ülkelerde, 2008’de toplam 9 triyon dolar olan (mali sektör dışı) özel sektör borçları 2015’te 25 triyon dolara yükselmiş. The Democracy Journal’da yayımlanan “Özel sektör borç krizi” başlıklı bir araştırma da dünya ekonomisinin yüzde 50’sini oluşturan ABD, Avrupa, Japonya ve Çin’de bu borçların GSMH’ye oranlarının, 2008-9 döneminde yüzde 120-25 dolayında iken 2015’te sırasıyla, 150, 162, 167, 231 düzeyine ulaştığını gösteriyordu. HSBC’ye göre aynı dönemde bu oran Türkiye’de 80’den 125.3’e yükselmiş.
Sonuç olarak, 2007 mali krizine yol açan borç köpüğü olduğu gibi duruyor; bu kez yükselen piyasaları da kapsıyor. Merkez bankaları daha etkisiz. Yatırım, üretim, ticaret geriliyor. Yeni bir dalga geliyor. Evet, “bu kapitalizm bu krizden çıkamaz” ama çıkmaya çabalarken büyük felaketlere yol açmayı başarabilir.
Ergin Yıldızoğlu/CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder