20 Kasım Pazar günü öğleye doğru geldi haberi. Oğlu Yunus Emre aramış. Orhan Alkaya Twitter’da paylaşmış: “İstanbul’un Ağır Sultanları’ndan şiir kardeşim Mehmet Müfit’i kaybettik. İkindide Şakirin Camii’nden uğurluyoruz. Bilin!”
Arkadaşlarla telefonlaştık. Ölüm nedenini anlamaya çalıştık. İşten eve dönerken dolmuşta kalp krizi geçirdiği söyleniyordu. Mehmet Müfit 1952 doğumlu. 64 yaşındaydı.
Karacaahmet Şakirin Camisi her zamankinin aksine kalabalık değil. Musalla taşlarında sadece iki tabut var. Bir yazar, bir şair, Taner Ay ve ben cenaze namazının başlamasını bekliyoruz. Müfit’in ailesi, antikacı, koleksiyoncu meslektaşları... Pek kalabalık değiliz, hiç kalabalık değiliz. Gözlerim Mehmet Müfit’i uğurlamaya gelmesini umduğum şairleri, dostları, okurları arıyor. Mutlaka geçerli sebepleri vardır diye düşünüyorum. Taner’le nedenler buluyoruz; hava güzel, İstanbul Kitap Fuarı, Kartal’da miting, Kadıköy’de derbi maçı var. En önemlisi müthiş bir trafik var. Yolda kalmışlardır, diyerek iyimser bakmaya çalışıyoruz.
Mehmet Müfit’i uğurladıktan sonra araba beklerken Orhan Alkaya koşturarak geliyor. Trafiğe takılmış, ancak yetişmiş. Uzaktan Mehmet Müfit’in cenazesinin gidişini selamlıyoruz. “Sonra işte yaşlandık” diyerek 30-35 yıl öncesinin anılarına uzanıyoruz.
Mehmet Müfit’le Konur Ertop’un yönettiği dönemde Varlık Dergisi’nde tanıştım. Yıl 1982 miydi? Müfit, dost canlısı bir arkadaşımızdı. Beni hemen o zamanlar İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını yapan Tuğrul Tanyol’la, öykücü arkadaşımız CengizÖndersever’le tanıştırdı. Felsefe okuyan Cengiz’in vasıtası ile Oktay Taftalı ve Osman Konuk’la tanıştık. Gruba Adnan Özer dahil oldu. Haydar Ergülen, Ali Günvar, Bahadır Bayrıl, Hüseyin Öncü, Levent Erseven, Taner Ay...
Bu kadar şair ve yazar bir araya gelince dergi çıkarılır. Üç Çiçek çıktı. Üç Çiçek Yayınları zaten kurulmuştu. Mehmet Müfit’in ilk kitabı “İstanbul’un Ağır Sultanları” da 1984’te Üç Çiçek’ten çıktı. Hem şiirdeki sesi, hem de işlediği temalar ve konularıyla farklı ve kendine hastı. Sokaktaki yaşamın tüm yanlarıyla fotoğrafını çekiyordu Müfit. Bir yandan da şehrin görünmeyen yanını, yeraltındakileri, kabadayıları, kumarbazları, alkolikleri, esrarkeşleri kendine has argoları ile kendi ağızlarından ustaca anlatıyordu.
Üç Çiçek kapanınca, üç arkadaş, ben, Tuğrul Tanyol ve Mehmet Müfit, Çizgi Yayınları’nı kurduk. Mehmet Müfit’in 35 top kâğıdı vardı, onu sermaye yaptık. 4 sayı Poetika Şiir Dergisi ve 17 şiir ve öykü kitabı çıkardık iki yılda. O kitaplardan biri de Müfit’in ikinci kitabı “Tekkede Bahar”dı (1986).
“Tekke”, her gün öğleden sonra toplanıp şiir konuştuğumuz Beyazıd Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ndeki Erenler Kahvehanesi’ydi. Benim ve Tuğrul’un ısrarlarıyla çıkardığı “Tekkede Bahar”da Müfit, şiirini bir adım öteye taşıdı, geliştirdi. Ve sonra sustu. 25 yıllık bir suskunluk.
Bu suskunluğun iradi bir karar olduğunu yazıyordu 25 yıl sonra yeni kitabının, “Herşey Dün Gibiydi”nin (2012) girişinde. “1988’de ailesiyle birlikte aldığı ani bir kararla, ‘Para kazanmak için şiiri bırakmam gerekir, ikisi bir arada yürümüyor çünkü’ diyerek Babıâli’den koptu” diyordu. Mehmet Müfit, sadece şiirden kopmakla kalmadı, yakın arkadaş çevresi ile de ilişkisini kesti, tamamen gözden kayboldu. Onu Nişantaşı’ndaki antikacı dükkânında bulup yeniden yayımlamaya ikna eden, genç yaşta kaybettiğimiz Seyhan Erözçelik oldu. İyi de etti. Özellikle genç kuşak şiir meraklıları arasında bir “Mehmet Müfit efsanesi” dolaşıyordu. Çok meraklılar kütüphanelerde, sahaflarda bulduğu kitaplarını fotokopi ile çoğaltıp paylaşıyordu. Mehmet Müfit üç yeni kitapla geldi. Yeni kitaplarını da bekliyorduk. Ama ölüm izin vermedi. Pazar günü uğurladık...
Metin Celal
CUMHURİYET
Arkadaşlarla telefonlaştık. Ölüm nedenini anlamaya çalıştık. İşten eve dönerken dolmuşta kalp krizi geçirdiği söyleniyordu. Mehmet Müfit 1952 doğumlu. 64 yaşındaydı.
Karacaahmet Şakirin Camisi her zamankinin aksine kalabalık değil. Musalla taşlarında sadece iki tabut var. Bir yazar, bir şair, Taner Ay ve ben cenaze namazının başlamasını bekliyoruz. Müfit’in ailesi, antikacı, koleksiyoncu meslektaşları... Pek kalabalık değiliz, hiç kalabalık değiliz. Gözlerim Mehmet Müfit’i uğurlamaya gelmesini umduğum şairleri, dostları, okurları arıyor. Mutlaka geçerli sebepleri vardır diye düşünüyorum. Taner’le nedenler buluyoruz; hava güzel, İstanbul Kitap Fuarı, Kartal’da miting, Kadıköy’de derbi maçı var. En önemlisi müthiş bir trafik var. Yolda kalmışlardır, diyerek iyimser bakmaya çalışıyoruz.
Mehmet Müfit’i uğurladıktan sonra araba beklerken Orhan Alkaya koşturarak geliyor. Trafiğe takılmış, ancak yetişmiş. Uzaktan Mehmet Müfit’in cenazesinin gidişini selamlıyoruz. “Sonra işte yaşlandık” diyerek 30-35 yıl öncesinin anılarına uzanıyoruz.
Mehmet Müfit’le Konur Ertop’un yönettiği dönemde Varlık Dergisi’nde tanıştım. Yıl 1982 miydi? Müfit, dost canlısı bir arkadaşımızdı. Beni hemen o zamanlar İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını yapan Tuğrul Tanyol’la, öykücü arkadaşımız CengizÖndersever’le tanıştırdı. Felsefe okuyan Cengiz’in vasıtası ile Oktay Taftalı ve Osman Konuk’la tanıştık. Gruba Adnan Özer dahil oldu. Haydar Ergülen, Ali Günvar, Bahadır Bayrıl, Hüseyin Öncü, Levent Erseven, Taner Ay...
Bu kadar şair ve yazar bir araya gelince dergi çıkarılır. Üç Çiçek çıktı. Üç Çiçek Yayınları zaten kurulmuştu. Mehmet Müfit’in ilk kitabı “İstanbul’un Ağır Sultanları” da 1984’te Üç Çiçek’ten çıktı. Hem şiirdeki sesi, hem de işlediği temalar ve konularıyla farklı ve kendine hastı. Sokaktaki yaşamın tüm yanlarıyla fotoğrafını çekiyordu Müfit. Bir yandan da şehrin görünmeyen yanını, yeraltındakileri, kabadayıları, kumarbazları, alkolikleri, esrarkeşleri kendine has argoları ile kendi ağızlarından ustaca anlatıyordu.
Üç Çiçek kapanınca, üç arkadaş, ben, Tuğrul Tanyol ve Mehmet Müfit, Çizgi Yayınları’nı kurduk. Mehmet Müfit’in 35 top kâğıdı vardı, onu sermaye yaptık. 4 sayı Poetika Şiir Dergisi ve 17 şiir ve öykü kitabı çıkardık iki yılda. O kitaplardan biri de Müfit’in ikinci kitabı “Tekkede Bahar”dı (1986).
“Tekke”, her gün öğleden sonra toplanıp şiir konuştuğumuz Beyazıd Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ndeki Erenler Kahvehanesi’ydi. Benim ve Tuğrul’un ısrarlarıyla çıkardığı “Tekkede Bahar”da Müfit, şiirini bir adım öteye taşıdı, geliştirdi. Ve sonra sustu. 25 yıllık bir suskunluk.
Bu suskunluğun iradi bir karar olduğunu yazıyordu 25 yıl sonra yeni kitabının, “Herşey Dün Gibiydi”nin (2012) girişinde. “1988’de ailesiyle birlikte aldığı ani bir kararla, ‘Para kazanmak için şiiri bırakmam gerekir, ikisi bir arada yürümüyor çünkü’ diyerek Babıâli’den koptu” diyordu. Mehmet Müfit, sadece şiirden kopmakla kalmadı, yakın arkadaş çevresi ile de ilişkisini kesti, tamamen gözden kayboldu. Onu Nişantaşı’ndaki antikacı dükkânında bulup yeniden yayımlamaya ikna eden, genç yaşta kaybettiğimiz Seyhan Erözçelik oldu. İyi de etti. Özellikle genç kuşak şiir meraklıları arasında bir “Mehmet Müfit efsanesi” dolaşıyordu. Çok meraklılar kütüphanelerde, sahaflarda bulduğu kitaplarını fotokopi ile çoğaltıp paylaşıyordu. Mehmet Müfit üç yeni kitapla geldi. Yeni kitaplarını da bekliyorduk. Ama ölüm izin vermedi. Pazar günü uğurladık...
Metin Celal
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder