-Sosyalizm kurtaracak bu ülkeyi, başka çaresi yok, yatıyorum kalkıyorum olup bitenleri düşünüyorum, rüyalarımda kan çiçekleri dolanıyor. Yıkılmış yakılmış, talan edilmiş kentler, köyler içimde ağıt söylüyorlar. Kiraz ağaçlarının bile gülüşlerini yitireceği günlere gebeyiz, anlayacağın rahatım yok. ‘Anne’ diye ağlayarak yanan asker çocukları beni kömüre çeviriyor, fırındaki askıda artık hiç ekmek kalmıyor.. utanıyorum.. üşüyor milletin yüreği.. ağlaşıyorlar.. karda donmuş kış çiçekleri gibiler.. çaresizler.. türküleri elem haykırıyor, sahipsizler.
-Ağabey yine yapma, yapma yine.. bak zaten ta şurama kadar doluyum. Bazen kendimi ormanı yakılmış köknar ağacı gibi hissediyorum, külün kömürün ortasından tüten kara dumanların içinde yanmamış bir köknar ağacı gibi, içim dışım karanlık. Yetmiyor evde ağlaşan bir anam var, susturamıyorum. Yalvarıyorum, düzelecek diyorum susturamıyorum, İnci’nin ağzı mühürlü, birbirimize günaydın bile demiyoruz, Menekşe üç gündür yürüdü gitti arkadaşlarına, beni suçluyor, ‘karamsarlığın bu kadarı hicrandır’ diyor, bunu bana söylüyor.
-Doğru söylüyor. Hiçbiriniz ailelerinize gerçek kurtuluşun nerede olduğunu anlatmadınız. Çağdaş olsun, uygar olsun, aydın, laik olsun yeter diye düşündünüz. Sosyalizmi anlatmadınız, bizlerle tartıştınız, günlerce birbirimizin canına okuduk, sonunda ‘haklısınız’ dediniz ama bunu kimselere anlatmadınız, siz bunu yaptıkça gerçek kan yitirdi, can yitirdi, neredeyse nefesi duracak halen susuyorsunuz.
-Aileler böyle ne yapacaksın. Babamın babasından büyük dedeme hepsi böyle, Çıkamıyorsun sözden dışarı. Sıra ailene gelince de ne gördüysen onu uyguluyorsun.
Ama haklısın bizler tuhafız. Başımız bu denli dara düşmeden anımsayamıyoruz gerçeği. Bir denge bu, anlamsız ve aptalca bir denge, kim kurmuş, kurgulamış belli değil diyemem. Bizlerde sınıf bilinci yok ağabey. Emeğin hakkının örgütlü alınabileceği inancı yok, farklı düşüncelere saygı adıyla içimiz kuşatıldı, kemirdiler, yiyorlar ona bile sesimiz çıkmıyor.
-Nihayet bari bunu anlamışsınız, şu parlamentoda yaşananlara bak. Sizin seçtiğiniz insanlar orayı terk etmeyip dayatılan saltanat anayasasını görüşüyorlar. İstedikleri kadar su fışkırtsınlar, yenilecekler, çünkü maça yenik başladılar. Ülkede OHAL var. 12 Eylül anayasası hangi koşullarda yapılmıştı acaba, neye geçit açılıyor, bunu niye halka anlatamıyorlar, niye bir miting olsun düzenleyip derdinizi anlatamıyorsunuz. Saltanat boş durmuyor, her açılış bir miting, her cenaze bir miting, siz ne yapıyorsunuz, yanına ekleniyorsunuz, ‘terörle mücadelede yan yanayız’ diyor, yaşananlara susuyorsunuz. Bir kez olsun bu ülkenin komünistleri, devrimcileri ne diyor diye yüzünüzü döndünüz mü, hayır dönseniz kaya düşer başınıza.
-Babam aradı dün gece. ‘kalabalıklardan uzak durun, Menekşe birkaç gün okula gitmesin’ filan dedi kapadı. Anlıyor ruh halini ülkenin iyi gitmiyor bu tren, makas değiştirmek kurtarmaz biliyor. İçi yanıyor Cumhuriyet diye ama bittiğini anlıyor, kahroluyor. Ne diyeyim şimdi ben bu adama, ‘baba yeter yüzünü sosyalizme dön, aldatılıyoruz’ desem, suratıma şamar indirir.
-İndirsin ne olacak, Sosyal bilimciydi değil mi?
-Evet, 30 yıl emek verdi, 16 kitabı var.
-Okudum bir kaçını, tüm örneklemelerinde Tolstoy, Dostoyevski, Brecht, Aragon, Neruda filan var. Beslendiği kaynaklar pınar gözeleri gibi ama kendi kafası bulanık bir dere. Ülkenin sınıf tarihi, işçilerin emekçilerin üretimden gelen gücü, örgütlenme alanlarında tek sözü yok. Kültürel dokumuzun bu denli sevdalı bir geçmişi varken, bu denli çağıl çağılken babanın ve benzeri aydınların bunu kışkırtmak gibi bir meseleleri yok, birlikte yaşamının sosyal, toplumsal ve sınıfsal bilincinden yoksunlar. Kürt düşmanlığı yapanların sırtlarını sıvazlamaktan geri durmayan onlarcasını tanıyorum. Gericiliğin çarkına yanık yağ sürüyorlar.
-Ne desen az ama fayda etmez ağabey, iş arkalarımızdan gelen çocuklarda, benim Menekşe gibilerde, onların arkadaşları gibilerde. Sesini çıkaran işçiler emekçiler gibi, evlerinde rahat uyuyamayan namuslu tüm insanlar gibi, İş umudu diri tutmakta ağabey, güne merhabayı bilmekte, martıya ıslık çalmayı meslek edinmekte, gözünü kırpmadan gökyüzüne bakıp bulutların arasından sızan ışığı görmekte. İş umudu bir hayat oyunu yapmakta ağabey. Metni yazılmış, ışığı tasarlanmış, dekoru çakılmış, kostümü dikilmiş, müziği ‘ayağa kalkın’ diye bestelenmiş bir oyun yapmakta.
-Müziği ‘ayağa kalkın’ diye bestelenmiş bir oyun. İyiymiş. Prova altıda bitiyor, çıkışta buluşalım konuşalım bu bahsi.
-Tamam, ağabey aynı yerde mi?
-Aynı yerde, orası martı kanatlarına yakın.
Orhan Aydın / SOL
oaydinoaydin@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder