Umutsuzluk, çaresizlik ve öfke... Renzi’yi tahtından eden uzun dalga bu oldu.
Merkez solun gelecek vaat eden lideri olarak bundan üç yıl önce göz kamaştırıcı bir çıkış yakalayan, partisinin önseçiminde yüzde 70 oyla “popülarite rekorları” kıran, 2014 son Avrupa Parlamentosu seçiminde hiçbir merkez sol liderin sağlayamadığı destekle “yüzde 41” oy alan İtalya’nın merkez sol başbakanı Renzi, pazar günkü anayasa değişikliği referandumunda tepetaklak yere çakıldı.
Renzi’nin oylamayı kişiselleştirerek şansını fazla zorladığı kampanya boyunca hissedilse de, katılım oranı çok yüksek (yüzde 70) bir referandumda “yüzde 60” oranında “hayır”ı kimse beklemiyordu.
Kaybetse de.. İtalya Başbakanı’nın daha dar bir marjla kaybetmesi umuluyordu.
Bu nedenle bizzat Renzi’nin önerdiği bir referandumun “yüzde 60” “hayır”la geri çevrilmesi gerçek bir şok etkisi yarattı.
Pazardan beri şimdi bu “hayır”ların analizi yapılıyor.
Tsunami boyutunda tepki
Merkez sola ve ülkeye “istikrar” getirmesi umulan bir liderin şimdi birdenbire niye “tsunami” boyutunda tepkiyle geri çevrildiği araştırılıyor.
Hezimetin çeşitli nedenleri var.
Her şeyden önce çok teknik bir konu olan “anayasa reformunu”, eğitimli ülkelerde bile halka anlatmak kolay değil.
Renzi de senatonun üçte ikisinin lağvedilmesini ve kalanının yapısının değişmesini öngören; konuyla ilgili anayasada 47 maddenin değişikliğini içeren ayrıntılı bir reformu seçmene anlatamadı.
Renzi’nin “reform”la varmak istediği hedef, 950 üye ile Avrupa’nın en kalabalık parlamentosuna sahip olan ülkede, bu sayıyı aşağı çekerek hem “tasarruf” sağlamak, hem kararları hızlandırmaktı.
Parlamentonun üst kanadında 200’ü aşkın üye indirimi ile halkın hem “kast” gibi algıladığı bir kalabalık sınırlandırılmak isteniyor; hem işlevini yitiren bir kurumdan kurtulmak amaçlanıyordu.
Genç başbakanın ne ki bu “kastı sınırlama hamlesi”, seçmence inandırıcı bulunmadı ve geri püskürtüldü. Üç yıl önce (halktan kopuk siyaset sınıfı ile özdeş kullanılan) kasta bayrak açarak işbaşına gelen Renzi’nin kendisi zaman zarfında bizzat “kast”a dahil olmuştu.
Bisikletle işe gittiği günlerden.. devlet uçağı ile kayağa gitme eşiğine terfi etmiş ve zamanla “muktedir”leşerek halktaki kredisini yitirmişti.
Renzi’nin düşüşünün ardındaki en büyük neden bu; seçmen nezdindeki yüksek dozdaki “sempati kotasını” yitirmesi.
Bir diğer neden de Renzi’nin referandumda alabildiğine geniş bir cepheyle mücadele etmesi.
Herkese karşı bir başına
Her şeyden önce bizzat kendi partisinden eski Başbakan D’Alema etrafında toplanan bir klik, sosyal demokratların çok tipik “birbirinin kuyusunu kazma” geleneğinin bir örneği olarak Renzi’ye bayrak açtı. Ve sağcıların bulunduğu “Hayır”cılara katıldı. Silvio Berlusconi’ciler, faşist “İtalya’nın Biraderleri”, ırkçı “Kuzey Ligi” partisi, yüzde 30 oy potansiyeline sahip “Beş Yıldız Hareketi” ile hep birlikte “Hayır” kampında yer aldı.
Renzi, popülaritesi gerilerken bu müthiş geniş cepheye karşı, “tek tüfek” savaştı.
Bunların ötesinde merkez sol liderin uğradığı hüsranın en tayin edici nedeni de başta bahsettiğim “öfke”.
Gazetelerde “Kim hayır dedi?” röportajlarına bakınca; “dip dalga”nın fakirleşen orta sınıfın derin öfkesinden kaynaklandığını görüyorsunuz.
İşsizlik oranı yüzde 36’da seyreden gençler, geçici sözleşmeye mahkûm kesimler, kadınlar ve krizden en ağır biçimde etkilenen az gelişmiş güneydeki İtalyanlar... Pazar günü alabildiğine yaygın bir “öfke kabarmasıyla” hayır dediler.
“La Stampa”da dün, “hayır” oyu veren 43 yaşındaki bir seçmenin profili vardı. Yıllardır kalıcı işi olmamış, garsonluktan tezgâhtarlığa her işi yapmış, günde 14 Avro kazanıyor ve annebabasıyla yaşıyor, “zenginle fakir arasındaki mesafenin çok açıldığından” yakınıyor; “en büyük düşünün hesaba katılmak olduğunu” söylüyor.
Sırf “hesaba katılmadığı” için “hayır” demiş ve Başbakan’a “Sen beni tanımaysan, ben seni hiç tanımayrum!” yapmış.
Avrupa’da kol gezen bu öfke ve bu öfkeyi hesaba katmadan hâlâ devlet uçağı ile kayağa giden şuursuz bir siyaset sınıfı var.
İkisinin alaşımı çok tehlikeli.
Nilgün Cerrahoğlu
CUMHURİYET
Merkez solun gelecek vaat eden lideri olarak bundan üç yıl önce göz kamaştırıcı bir çıkış yakalayan, partisinin önseçiminde yüzde 70 oyla “popülarite rekorları” kıran, 2014 son Avrupa Parlamentosu seçiminde hiçbir merkez sol liderin sağlayamadığı destekle “yüzde 41” oy alan İtalya’nın merkez sol başbakanı Renzi, pazar günkü anayasa değişikliği referandumunda tepetaklak yere çakıldı.
Renzi’nin oylamayı kişiselleştirerek şansını fazla zorladığı kampanya boyunca hissedilse de, katılım oranı çok yüksek (yüzde 70) bir referandumda “yüzde 60” oranında “hayır”ı kimse beklemiyordu.
Kaybetse de.. İtalya Başbakanı’nın daha dar bir marjla kaybetmesi umuluyordu.
Bu nedenle bizzat Renzi’nin önerdiği bir referandumun “yüzde 60” “hayır”la geri çevrilmesi gerçek bir şok etkisi yarattı.
Pazardan beri şimdi bu “hayır”ların analizi yapılıyor.
Tsunami boyutunda tepki
Merkez sola ve ülkeye “istikrar” getirmesi umulan bir liderin şimdi birdenbire niye “tsunami” boyutunda tepkiyle geri çevrildiği araştırılıyor.
Hezimetin çeşitli nedenleri var.
Her şeyden önce çok teknik bir konu olan “anayasa reformunu”, eğitimli ülkelerde bile halka anlatmak kolay değil.
Renzi de senatonun üçte ikisinin lağvedilmesini ve kalanının yapısının değişmesini öngören; konuyla ilgili anayasada 47 maddenin değişikliğini içeren ayrıntılı bir reformu seçmene anlatamadı.
Renzi’nin “reform”la varmak istediği hedef, 950 üye ile Avrupa’nın en kalabalık parlamentosuna sahip olan ülkede, bu sayıyı aşağı çekerek hem “tasarruf” sağlamak, hem kararları hızlandırmaktı.
Parlamentonun üst kanadında 200’ü aşkın üye indirimi ile halkın hem “kast” gibi algıladığı bir kalabalık sınırlandırılmak isteniyor; hem işlevini yitiren bir kurumdan kurtulmak amaçlanıyordu.
Genç başbakanın ne ki bu “kastı sınırlama hamlesi”, seçmence inandırıcı bulunmadı ve geri püskürtüldü. Üç yıl önce (halktan kopuk siyaset sınıfı ile özdeş kullanılan) kasta bayrak açarak işbaşına gelen Renzi’nin kendisi zaman zarfında bizzat “kast”a dahil olmuştu.
Bisikletle işe gittiği günlerden.. devlet uçağı ile kayağa gitme eşiğine terfi etmiş ve zamanla “muktedir”leşerek halktaki kredisini yitirmişti.
Renzi’nin düşüşünün ardındaki en büyük neden bu; seçmen nezdindeki yüksek dozdaki “sempati kotasını” yitirmesi.
Bir diğer neden de Renzi’nin referandumda alabildiğine geniş bir cepheyle mücadele etmesi.
Herkese karşı bir başına
Her şeyden önce bizzat kendi partisinden eski Başbakan D’Alema etrafında toplanan bir klik, sosyal demokratların çok tipik “birbirinin kuyusunu kazma” geleneğinin bir örneği olarak Renzi’ye bayrak açtı. Ve sağcıların bulunduğu “Hayır”cılara katıldı. Silvio Berlusconi’ciler, faşist “İtalya’nın Biraderleri”, ırkçı “Kuzey Ligi” partisi, yüzde 30 oy potansiyeline sahip “Beş Yıldız Hareketi” ile hep birlikte “Hayır” kampında yer aldı.
Renzi, popülaritesi gerilerken bu müthiş geniş cepheye karşı, “tek tüfek” savaştı.
Bunların ötesinde merkez sol liderin uğradığı hüsranın en tayin edici nedeni de başta bahsettiğim “öfke”.
Gazetelerde “Kim hayır dedi?” röportajlarına bakınca; “dip dalga”nın fakirleşen orta sınıfın derin öfkesinden kaynaklandığını görüyorsunuz.
İşsizlik oranı yüzde 36’da seyreden gençler, geçici sözleşmeye mahkûm kesimler, kadınlar ve krizden en ağır biçimde etkilenen az gelişmiş güneydeki İtalyanlar... Pazar günü alabildiğine yaygın bir “öfke kabarmasıyla” hayır dediler.
“La Stampa”da dün, “hayır” oyu veren 43 yaşındaki bir seçmenin profili vardı. Yıllardır kalıcı işi olmamış, garsonluktan tezgâhtarlığa her işi yapmış, günde 14 Avro kazanıyor ve annebabasıyla yaşıyor, “zenginle fakir arasındaki mesafenin çok açıldığından” yakınıyor; “en büyük düşünün hesaba katılmak olduğunu” söylüyor.
Sırf “hesaba katılmadığı” için “hayır” demiş ve Başbakan’a “Sen beni tanımaysan, ben seni hiç tanımayrum!” yapmış.
Avrupa’da kol gezen bu öfke ve bu öfkeyi hesaba katmadan hâlâ devlet uçağı ile kayağa giden şuursuz bir siyaset sınıfı var.
İkisinin alaşımı çok tehlikeli.
Nilgün Cerrahoğlu
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder