22 Aralık 2016 Perşembe

Ülkenizi sevmek zorlaştığında... - ZEYNEP ORAL




Yıllar boyu öfkeli bir ses avaz avaz haykırıp “laiklik din düşmanlığıdır” diye zart zurt ediyorsa...
Her gün beş vakit Cumhuriyet ilkelerine, Atatürk’e küfür edilmesine göz yumuluyorsa...
Demokrasi, bir amaç değil sadece bir araç olarak görülüyorsa...
Ülkeye hilafeti geri getirme hayalleri kışkırtılıp Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılma rüyası görülüyorsa...
Kindar ve dindar olma gereği “Allahuekber” deyip can alma hakkını kendinde görenler çoğalıyorsa...
Ya bizden - ya vatan haini... Sünni -Alevi... “Affedersiniz Ermeni, afedersiniz Kürt, affedersiniz kadın, affedersiniz eşcinsel”... Laik - anti laik... Türbanlı -başı açık... Ahlaklı - ahlaksız... O partili - bu partili... Ayrımları kışkırtarak kin, öfke ve nefreti körükleyerek onulmaz yaralar açıyorsa...
Bunca ölüme, bunca saldırıya niye şaşıyoruz ki.

***
Katliam, canlı bomba, terör ve cinayetlerle sarsılan ülkemde gördüğüm, konuştuğum herkes büyük bir karamsarlık içinde. Moral çöküntü içinde.
Tünelin ucunda hiçbir ışık görmüyorlar. Yaşadığımız bu korkunç ortam hiç sona ermeyecek sanıyorlar.
Adalete güven sıfır. Yaşamlarının güvende olduğuna kimse inanmıyor. Her an, her şey, herkesin başına gelebilir duygusu hepimize egemen...
Tek tümceyle bu ülkeyi sevmenin artık çok güç olduğuna inanıyorlar.
Ama hayır, yanlış bu düşünceler. Silkinin kendinize gelin!
Terörün, cinayetlerin, katliamların amacı bu zaten. Herkes pes etsin. Ülkesini sevmekten vazgeçsin. İlkelerinden vazgeçsin. Düşüncelerinden, düşünmekten vazgeçsin! Sadece güce biat etsin. Güç ne derse o olsun. Herkes evine, kabuğuna, kendi içine çekilsin. Yaşamla ilişkisini kessin. Kısacası hayattan vazgeçsin!

***
Ülkenizi sevmek zorlaştığında, yapmamız gereken ülkeyi daha çok sevmek için nedenler bulup onları çoğaltmak, yaymak...
Yapmamız gereken, sevilecek ülkeyi yeniden yaratabilmek için daha çok çalışmak...
Susup tırsmak yerine daha çok konuşmak, daha çok anlatmak, daha çok açıklamak... Rejim değişikliği istemediğimizi ortaya koymak... (Örneğin şu sıralar başkanlık sisteminin neden geri çevrilmesine dair öyle çok sohbet, film, video dolaşıyor ki ortalarda, bunların herkes tarafından görülmesini, izlenmesini sağlayabilirsiniz.)
Yapmamız gereken daha çok kenetlenmek... Dostlarımızla, sevdiklerimizle, ailelerimizle daha çok bir araya gelip daha güzel günler için neler yapabileceğimizi çoğaltmak...
Tiyatrolar, konserler, opera, bale mi kısıtlanıyor, kitaplara kötü mü davranılıyor? İnadına daha çok, daha çok tiyatroya gideceğiz, daha çok konsere, daha çok opera ve baleye gideceğiz, daha çok kitap okuyacağız... Hayattan ve ülkeden vazgeçmediğimizi önce kendimize sonra tüm dünyaya duyuracağız. Yılmak yok!

***
Önceki akşam 13. İstanbul Bach Günleri’nde muhteşem bir konser izledim. Hakan Erdoğan prodüksiyonu olan festivalin bu yılki teması “Bach & Love”... Hemen belirteyim Deniz Müzesi’nin büyülü atmosferi (Boğaz’dan geçen vapurların ışıklarının içeriye, o dev kadırgaya yansıması vb.) Bach ile aşkı buluşturan konserleri taçlandırıyor.
Fransız iki sanatçı, kemancı François Fernandez ve klavsende Benjamin Alard, iki Bach sonatını yorumlarken içimden geçen tek duygu, Bach seven herkes bu festivalin tüm konserlerini izlemeli, bunu mutlaka paylaşmalıyım duygusuydu. (Festivalin son konseri bu akşam yine Beşiktaş’ta Deniz Müzesi’nde.)
“Sevginin Müziği” başlıklı yazısında Ahmet Soysal, “Bach’ı sevmek, müziği sevmektir ve buradan da insanı sevmektir” diyordu, program dergiciğinde...
Şu günlerde en çok gereksinimimiz olan şey hiç kuşkusuz sevmek...

Zeynep Oral
CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder