2 Ocak 2017 Pazartesi

Laik kimlik kıyımı: Reina - TAYFUN ATAY

Gezi, bir çığlıktı.
Yaşam biçimlerini yitirme kaygısı duyan on milyonlarca insanın, bunun sorumlusu saydıkları bir iktidara karşı canhıraş çırpınışla attıkları bir çığlık...

Memleketi “Hisseli Dinbazlıklar Kumpanyası”na çevirmiş hoyrat, acımasız, kendinden başka herkese düşman bir iktidara karşı atılmış çığlık...
Reina ise bir kıyım.
Gezi’de on milyonlar halinde “Beni duyun, anlayın” diyen, ama karşılığında komplo, provokasyon, darbeye davetiye diye lânetlenen o çığlığın kıyımı... 

***
Gezi olayları başladığında muhafazakâr kesime yakınlığıyla bilinen psikatrist Prof. Dr. Erol Göka bir gazeteye verdiği röportajda çarpıcı bir yorumla Gezi’yi “laik kimliğin feryadı” olarak tanımlamıştı.
Çok doğruydu.
Ama muhafazakâr camia içerisinden dahi Gezi olaylarının ilk günlerinde kendisini gösteren böylesi “akil” sesler, sokağa dökülenleri topyekûn kriminal addeden, “çapulcu” diye lânetleyen ve terörle irtibat ve “iltisak” içinde sayan irade tarafından duyulmaz kılındı.
Hele ki 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Gezi için, bırakın böyle bir hayat isyanı, çığlığı, feryadı demeyi, sosyolojik mahiyette bir kelime etmek bile imkânsızlaştı. O, 15 Temmuz’a giden yolda ilk “prova” sayılır oldu.
Hâlbuki Göka haklıydı. Gezi, bir feryattı. Ve o feryat kaale alınmadığı, bastırıldığı, ezildiği için bugün Reina’ya gelmiş bulunuyoruz!.. 

***
İstemeye istemeye bu yazıyı kaleme alırken bir yandan da ekrandaki
zevat/zerzevatın Reina katliamına ilişkin yine “Suriye faktörü”, “dış-güçlerin oyunu”, “uluslararası- terör”, “emperyalist-komplo” vb. retorik üzerinden sakız çiğnemeyi sürdürdüklerini duyuyorum. Elimdeki kalemi ekrana fırlatasım geliyor.
Gezi’de de böyle yaptılar. “İçeri”de her şey güllük gülistanlık, sütliman, balkaymaktı çünkü!.. Huzurumuzu bozmak isteyen, ülkenin kalkınmasını, büyümesini, güçlenmesini istemeyen ve “Yeni Türkiye”yi çekemeyenlerin bir tezgâhı idi o...
Şimdi de aynı ya da benzeri teraneleri sıralayıp ardından ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa temenni ediyorlar.
Sanki günlerdir Yılbaşı’nı “Noel” adı altında “cadılaştırıp” bir yeni yıla neşe, sevinç ve eğlenceyle girmek isteyenler için cadı kazanları kaynatmadılar!
Noel” diye diye Yılbaşı’nı günah, haram, necis, lânet ve evet, en resmi ağızlardan “gayri meşru” ilan etmediler!
Billboardlarda “Noel Baba” yumruklayıp meydanlarda onun kafasına silah dayamadılar!..
Daha ne olsun, böyle “mümbit” bir iklimde cihadi-selefi teröre ne kalır ki...
Yarabbi Şükür” demekten başka?! 

***

Gelelim Diyanet’e...
Başkan Mehmet Görmez, katliamın ardından haber olarak önümüze sürülen beyanatında diyor ki:
“Bir pazar veya mabette yapılmasıyla bir eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yok. Bu, bir vahşettir, dehşettir, cinayettir ve katliamdır.”
Tebrik ediyorum Sayın Başkan!..
Ama esefle de dönün bir de iki gün önceki Kurumunuz hutbesine bakın diyorum!..
Ne deniyordu orada:
“Unutmayalım ki ömür sermayesinden geçen bir yılın sonunda kendini ve yaratılış gayesini unutarak değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayri meşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz.”
Sayın Başkan, keşke bu kadar rahat ve hesapsızca “gayri meşru” ilan ettiğiniz bu tutum ve davranışları kendi yaşam tercihleri doğrultusunda sürdürenlere karşı bir “mümin”e neyin yakışıp yakışmayacağına da hiç olmazsa açıklık getirseydiniz orada...
Ki ortalık belki bu kadar başıboş kalmazdı!..

Tayfun Atay / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder