ABD Başkanı Donald Trump, herkesin tüylerini diken diken eden, “işkence işe yarıyor” açıklamasıyla işkenceye yeşil ışık yaktıktan sonra ABC News’a verdiği demeçte Suriye’de kesinlikle güvenli bölgeler oluşturacağını da söyledi. Her ne kadar Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Türkiye’nin başından beri güvenli bölge oluşturulmasından yana olduğunu vurgulamışsa da, devletin ilgili birimlerine sunmak üzere hazırlanan raporda Trump’ın planının Körfez Savaşı sorasında Irak’taki Kürtleri korumayı amaçlayan “Çekiç Güç” harekâtının bir benzeri olması ihtimali de belirtilmiş bulunuyor. PYD-YPG güçlerinin kontrolünde bulunan toprakların güvenli bölge ilan edilmesi halinde, Türkiye’nin bu bölgelere operasyon düzenlemesi olanağı tümden ortadan kalkacak, Ankara, Suriye’de en istemediği durumla karşı karşıya kalacaktır.
Kolayca görülebileceği gibi Suriye’deki savaştan Şam’dan sonra en fazla zararlı çıkan Ankara olmuştur.
Bu duruma gelinmesinde başından beri uygulanan fahiş yanlışlarla dolu politikaların büyük ölçüde payı var.
***
Ankara, Suriye’yi istikrarsızlaştıracak her
türlü gelişmenin Türkiye’ye büyük tehdit olarak yansıyacağını görerek,
komşunun istikrar ve toprak bütünlüğünü korumaya yönelik politikalar
uygulaması gerekirken, tam tersi bir yol tutarak, yangına körükle
gitmiştir. Türkiye’yi tümüyle Suriye denkleminin dışına iten Rus uçağının düşürülmesi olayından sonra Moskova ile ilişkileri düzeltip Suriye politikalarını bir ölçüde senkronize eden Ankara’nın, Astana süreci ile elde ettiği konumdan, eski hatalarından da ders alarak, yeterli avantajları elde edecek akılcı bir politikaya dönmesini bekleyenler, belirtemeliyim ki, bir kez daha düş kırıklığına uğramışlardır.
Astana’dan gelen haberler, iktidarın, genelde bölge, özelde Suriye konusuna aynı tutku ve saplantıların etkisiyle, laiklik düşmanı saplantı ve İhvancı tutkuyla yaklaştığını göstermektedir. Bilindiği gibi, muhalifler ile Suriye rejimini, Moskova, Tahran ve Ankara’nın güvencesi altında bir araya getiren Astana toplantısının, Suriye sorununa askeri çözümün olmadığı siyasi çözüme de müzakerelerle varılacağını vurgulayan sonuç bildirgesinde Suriye devletinin laik yapısına vurgu yapılması öngörülüyordu. Ama toplantı sonunda yayımlanan bildiride Suriye için 20 Aralık 2016 tarihli Moskova açıklamasında yapılan “çok etnili, çok dinli, mezhepsel olmayan demokratik devlet” tanımı kullanılmış olmasına karşın laik sözcüğü telaffuz edilmemiştir.
***
Laiklik vurgusunun sonuç bildirgesinde neden yer
almadığını Astana’da Şam Yönetimi’ni temsil eden, Suriye’nin BM’deki
büyükelçisi Beşar Caferi, Kazakistan’da yaptığı basın toplantısında şöyle açıklıyordu: “Biz kendi adımıza laikliğin Suriyelilerin üzerinde mutabık olduğu Suriye devletinin özelliklerinden biri olduğunda ısrar ettik. İranlı ve Rus dostlarımız da bunu tasdik ettiler. Ancak Türk heyeti ve silahlı grupları temsil eden heyet bunu reddetti. Türkiye’nin söyledikleri ve yaptıkları farklı...”
Durumu görüyor musunuz! Laiklik karşıtlığı amentüsü olan İran İslam Cumhuriyeti’nin bile karşı çıkmadığı Suriye’nin laik yapısı ibaresi, anayasasına göre de, resmen laik olan Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazı ile karşılaşıyor.
Bu durumun bir tek açıklaması olabilir. O da Türkiye’nin laiklik düşmanlığı konusunda İran İslam Cumhuriyeti’ni de geride bırakmış olduğu ve ABD’nin İhvanı da, terör örgütleri listesine katmaya hazırlandığı bir sırada Ortadoğu’ya İhvancı bakış ile yaklaşma tutkusunun sürdüğüdür.
Suriye toprakları üzerinde, PYD-YPG Yönetimi’ne, lafta kalmanın ötesinde ciddiye alınabilecek bir itirazı olmayan bu iktidar, Suriye’nin laik yapısına canhıraş bir biçimde karşı koymakta direnmektedir.
Hey Koca Türkiye hey! Nereden nereye!..
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder