Malumunuz Jandarma İçişleri, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanınca Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın emir verecek personeli de kalmadı. Ege kıyılarında gezinti yaparken Kardak kayalıklarına doğru sadece el sallayabildi. Üstelik beraberindeki heyette "Bylock"çu kurmay yarbay vardı. Emir subayı, özel kalem müdürü darbeci çıkan Akar'ın Hava Kuvvetleri Danışmanı hanım yarbayın FETÖ şüphelisi olarak göz altına alınması kadar normal bir şey olamaz!
"Atatürk'e küfrettiği için baş tacı ettiler: Ayak topuğunuzdaki nasır yazar olsaydı Nuri Pakdil gibi olurdu" derken haksız mı? Çekmemişti kimseden nasırdan çektiği kadar" dizelerindeki Hamdullah Efendi bile Nuri Pakdil yerine nasırını tereddütsüz tercih ederdi.Merhum Orhan Veli'nin "
Fidan ile Akar'ın ortak özellikleri askerlikten değil 15 Temmuz gecesinin karanlıkta kalan, kayıp 4 saatten geliyor. Malumunuz her ikisi de "TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu"na bilgi vermekten imtina ettiler. Bu satırların yazarını bile 4 saat boyunca dinleyen, soru soran komisyon Akar ve Fidan ile muhatap bile olamadı. 15 Temmuz gecesinin sisleri dağılmadığı için de başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere canım memleketimin önemli miktardaki aydınları "Kontrollü Darbe"yi haklı olarak telaffuz edebiliyor... Kimbilir belkide Nuri
Pakdil'i ziyaretlerinde dinbazların teorisyenine of the record anlatmışlardır...
Basına yansıyan Pakdil'in liseli yıllarda yaşayıp yarım kalan aşklarını dinledikerine yönelik habere doğrusu canım sıkıldı. Ne de olsa Pakdil'in tuzu kuru... Babası, dedesi İstiklal Harbinde yok. Emmisi, dayısı Kıbrıs'ta değil. Oğlu, torunu, yeğenleri Güneydoğu'da terörle mücadelede şehit olmamış. Hadi O'nun acısı lisede yaşadığı yarım aşkı... Ya her gün ay-yıldızlı bayrağa sarılı tabut ile toprağın kara bağrına yatırılan 20-21 yaşındaki gencecik şehitlerin yarım kalan umutları... Geride bıraktıkları gözü yaşlı anne-baba-bacı-kardeş, eş, nişanlı-yavuklu, yetim bebeler... Sıvasız, tuğlalı evi tamamlama rüyaları... Kıt-kanaat biriktirdiği para ile alıp bir türlü binemedikleri arabaları... Heyecan ile yazıp dağıttıkları düğün davetiyeleri... Ucuz bir valizin içine tıkılan çamurlu, yırtık postalları, kan-ter içindeki üniformaları kaldı yadigar... Bir de cenaze törenlerinin yayınlandığı 45 saniyelik televizyon haberi... Sur'da, Silopi'de, Cizre ve El-Bab'da şehit olan 20-21 yaşındaki gençlerin çeyrek hayatlarını konuşamazlar elbette...
Ateş düştüğü yeri yakar!
Peki ya Yeni Şafak'tan Hürriyet'e terfi eden Abdulkadir Selvi'ye ne demeli. Sanki Akar ile Fidan'ın özel temsilcisi, basın danışmanı. Anadolu'da "Zırva tevil götürmez" derler. Uzatmayalım. Asıl kafama takılan ise Pakdil'in, Akar'a yönelttiği "Niye üniformanla gelmedin?" sorusudur. Her ne kadar Hulusi Bey "Bir dahaki sefer inşallah" cevabını vermiş olsa da. Bu üniforma işine sabitlendim. Öyle ya Pensilvanya'daki Meczup Kardinal de Yamanlar Koleji'nin gizli katında huzuruna getirilen subay kılıçlarını teşhir ediyordu. Uçak maketlerinin koleksiyonunu yaptığını da
öğrendik.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Mareşal Fevzi Çakmak'ın makamında oturan Hulusi Akar'ın bu ülkenin tartışılamayan önderine "Firavun" diyen biri ile işi olmaz! Olmamalıdır!...
Vesselam...
Yavuz Selim Demirağ / YENİÇAĞ
Kaynak: Akar-Fidan-Pakdil... - Yavuz Selim DEMİRAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder