“Washington Post”un yeni logosu bu: “Demokrasi karanlıkta ölür/Democracy dies in darkness”...
Florida’da geçen haftaki gövde gösterisi mitinginde Trump’ın medyayı “halk düşmanı” sözleriyle, diktatörlerin diliyle hedefe oturtmasının ardından WP logosunun altına hızla bu sloganı yerleştirdi: “Demokrasi karanlıkta ölür”. 47 Pulitzer ödülü ile basın tarihine geçen ve Watergate skandalını ortaya çıkarmasıyla destan yazan gazete, çarpıcı logoyu bu zamanlamayla gazete adının yanına ekleyerek Trump’la doğrudan bir bilek güreşine girdiğini iddia etmiyor.
Çünkü her türlü ucuz kahramanlıktan ve fuzuli babalanmadan kaçınıyor. Üst perdeden “hodri meydan”lara gerek duymuyor. Buna karşın “mesajı alan aldı, anlayan anladı” tavrını tercih ediyor.
Gazetenin ilk elden okurları olmak üzere herkes nitekim mesajı aldı. Fox News başta ABD’nin ileri gelen tüm sağ yayınlarında “Bu sözler aslında Trump’a” dokundurması yapıldı. “Japan Times”a kadar mevzu dünyanın dört bucağında haber oldu.
Gazete tüm bunlara cevaben ses getiren slogan seçimini, “Biz sade misyonumuzu ve kim olduğumuzu okurlarımıza anlatmak için bu logoyu kullanıyoruz” diye açıklıyor.
“Demokrasi karanlıkta ölür” sloganının aslında gazetenin 2013’ten bu yana sahibi olan “Amazon.com”un kurucusu Jeff Bezos’a ait olduğu bildiriliyor.
WP’nin efsanevi sahibi Kathrine Graham’ın vârislerinden gazeteyi satın alan Bezos, yapmış olduğu yatırımı bazı söyleşilerinde bu sözleri kullanarak açıklamış:
“Çoğumuz, demokrasinin karanlıkta öldüğünü kabul ediyoruz” diye söze giren Bezos şunları eklemiş: “Aydınlığın sürmesini temin etmekte bazı kurumların öncelikli rolü vardır. ABD’nin başkentinde (yayımlanan) Washington Post o en önemli kurumlardan biridir.”
RTE de o listede
WP özetle Trump karşısında (bunun reklamını uzun boylu yapmasa da) “direniş” sergiliyor. WP örneğini uzun uzun anlatmamın nedeni “Uluslararası Af Örgütü/Amnesty International”ın bundan iki gün önce yayımlanan son raporunun, yedi düveli aktif biçimde tam bu tür efendice yapılan direnişlere davet etmesi. AI’nın bu tarz bir çağrıda bulunmasına ilk kez tanık oluyorum. AI, genel olarak uluslararası insan hakları ihlallerini inceler ve bunları derli toplu bir “durum raporu”yla kayda geçer.
Bu kez bununla yetinmiyor. “Durum öyle vahim ki” diyor: “İşbaşa düşüyor. Bu son raporun sunumuyla AI, dünyanın dört bir yanındaki insanları, açık toplumun boğulmasına karşı ön almaya çağırıyor. Gidişat böyle sürerse, evrensel insan haklarının temelleri yekten çökebilir. Uluslararası Kadın Yürüyüşü, Gambia’da demokrasi yanlısı gösteriler, Meksika’da öğrenci gösterileri gibi barışçı hareketler, özgürlüklerimize sahip çıkmak için cümlemize ilham kaynağı olmalıdır.”
Hiç bu denli yüksek tonda alarm çanları çalan bir AI raporu okumadım. Rapor, insan haklarının faşizmden bu yana görülmemiş biçimde geri gittiğini beyan ediyor. “Bu kerte şeytanlaştırma ve ötekileştirmenin ancak (faşizmler çağı) 1930’larda görüldüğüne” değiniyor. AI, insan haklarındaki kazanımlarını yitirmekte hazin bir dünya tablosu çıkarıyor. Bu hazin “geri savruluşa” ön safta damga basan liderlerin isimlerini açıkça sıralıyor: Trump, Orban, Duterte ve Erdoğan.
‘En büyük hapishane’ onuru
Türkiye, dünyada insan haklarının en geri gittiği ülkeler arasında ön sıralarda yer tutuyor. Raporun Türkiye sayfaları 15 Temmuz sonrası OHAL’le gelen ağır baskıya, toplu tasfiyelere, hapse atılan vekillere, basına yapılan zulme ayrıntılı yer veriyor.
“Bir sükût hapishanesi: Türkiye’de gazeteciliğin ölümü” başlıklı bölümde “Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olma onurunu taşıdığı” anlatılıyor. Dünyada hapisteki tüm gazetecilerin üçte birinin Türkiye’de bulunduğu açıklanıyor. 160’ı aşkın yayın organının kapatılmasının tek mesajı olduğu belirtiliyor: “Çeneni kapat!”
Evet... Tam AI’nın raporunun yayımlandığı saatlerde “Medya ayağını denk almak zorunda kalacak!” diye gözdağı veren Numan Kurtulmuş’un kulakları çınlasın.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder