Lale Belkıs’ın Paris’te bir gelinlik defilesine gitmesi gerekiyordu. Yola çıkmadan önce hem oyuncu eşi Pekcan Koşar’ı görür, hem de kumaş alır diye “Ölüm Tarlası” filminin çekildiği Kilis’e gitti. Filmin senaryosunu Yaşar Kemal yazmıştı, Atıf Yılmaz yönetiyordu, rollerde Fikret Hakan, Suna Keskin, Erdal Özyağcılar gibi önemli tiyatrocular vardı.
Gittiğinin ertesi günü yazar ve yönetmen, genç mankeni göz hapsine aldılar. Sonunda Yaşar Kemal, “Bacım, bacım” dedi, “Falcı Emine seni bekliyor!”
Lale anlamamıştı. Atıf Yılmaz açıklık getirdi: “Filmde Falcı Emine rolü var, sen de buradasın madem, sen oyna!”
Lale Belkıs, iki gün sürer diye kabul ettiği çekimler için tam 20 gün Kilis’te kaldı, Paris’e gidemedi. Atıf Yılmaz yönetiminde, altı-yedi film daha yaptı.
***
Atılan ilk yumurta, Cem Karaca’nın şapkasına çarptıktan sonra yere düşüp patladı. Şarkı bitti, Cem salona dönüp, “Ben yumurtayı rafadan severim!” dedi.
Bir buz kütlesi, Cahit Berkay’ın önünden geçip paramparça oldu. Cahit gitarın sapından tutup atanların üstüne yürümüştü ki, ansızın ayakları yerden kesildi. Moğollar, karga tulumba olay yerinden kaçırıldılar ve kesin bir linçten kurtarıldılar.
***
Ama İlmiye, babasının umutlarını boşa çıkarmadı. 5 yaşında okumayı öğrendi. Pazarcık’ta yaşıyorlardı. Düşman girince, kaçmak zorunda kaldılar.
Ankara’dan Çorum’a giderken, üstü açık bir trene doluşmuşlardı. Vagonlar cephane yüklüydü. Bir ara trenden indiler, İlmiye’nin babası bir eşek kervanı bulmuştu, çocukları küfelere koydular, büyükler eşek üstünde beş gün beş gecede vardılar Çorum’a...
***
Peki, gerçekten istediğini yapabildi mi? Ne gezer!
Hakkâri’de bir Mevsim’den sonra Yunanistan’daki ünlü bir yönetmenden dizi yapmak için aldığı davete, pasaportuna sekiz yıl süreyle el konulduğu için gidemedi. Rockfeller bursunu kazandı, bir yıl boyunca dünyayı dolaşıp tiyatroları izleyecekti, yine sakıncalı olduğu için izin verilmedi. Kapı kapı dolaştı, bir dosya çıktı karşısına, koca bir klasör, “Gel bakalım, bunların hesabını vereceksin!” dediler.
***
Özlem Özdemir’in Cumhuriyet Işığında Söyleşiler* kitabında daha nice değerin, gerçek ve dürüst aydınlarına mutlaka zulmeden bu ülkenin çilesini çeken yirmi bir insanın öyküsü var.
***
Yazar oldu.
Bu güzel kitapta söyleşen herkesin ortak yanı; hepimizin inançlı Cumhuriyet “çocukları” olmamız.
Çocukları diyorum, çünkü Özlem’e içini döken insanlardan hiçbirinin masumiyeti kırışmamış ve kiminin 102, kiminin 70 yıldır taşıdığı ışık, hiç islenmemiş!
Soner Yalçın, “Biz yok olup gitmeyiz” diyor. “İnsanlığın yürüyüşü sürer. Bayrağı aldık, sonuna kadar da onu taşıyacağız. İnsan kazanır, gerçekler kazanır, merak etmeyin. Bu ülkenin nitelikli kesimi biziz, nitelik öyle kolay yok edilemez. Nicelik o kadar önemli değildir...”
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
*Kırmızı Kedi Yayınları, 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder