Hakan Şükür olayı, “Boynun neden eğri” diye sorulduğunda “Nerem doğru ki” diye yanıtlayan devenin durumuna benziyor.
Bilindiği gibi, Galatasaray’ın eski yıldız futbolcuları, halen kaçak, Hakan Şükür ve Arif Erdem’in iktidar kanadından gelen yoğun baskı sonucu, kulüpten ihracı konusu geçen pazar yapılan mali kongrede genel kurula getirildi ve oylama sonucunda reddedildi. Ama bu ikisi yine de yönetim kurulu kararıyla ihraç edildiler.
Kanımca, genel kurul kararı doğru, yönetim kurulu kararı yanlıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki Hakan Şükür ile Arif Erdem’in Fethullahçı oldukları gerekçesiyle (şimdilerde artık Fethullahçı değil de “hain” deniyor) ihraçlarının reddedilmiş olmasını Fethullah yandaşlığının kulüp içinde destek görmesi olarak kabul etmek büyük bir hata olur.
Olayı genel kurulun, üyelerin dinsel ve siyasal inançlarına karışılmasına, siyasi iktidarın kulübün iç işlerine müdahale edilmesine karşı çıktıkları şeklinde yorumlamak gerçeğe daha uygun düşer.
Hakan Şükür ve Arif Erdem’in militan Fethullahçılıkları bir Galatasaray taraftarı ve kulüp üyesi olarak beni de rahatsız ediyordu. Ama suç oluşturan bir eylemde bulunmadıkları sürece inançlarına karışmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyordum.
Hâlâ da aynı kanıdayım.
Hakan ve Arif’in, yurtdışına kaçmış olmalarını da, Türkiye’de bağımsız yargı olmadığı için adaletin tecelli etmeyeceğine inanmalarıyla gerekçelendirilmesi de, son zamanlarda yaşadığımız olaylar ışığında çok da aykırı gelmiyor.
Onların, bir zamanlar adaleti zulme tebdil eden bir cemaatin mensupları olmalarının da adil yargıdan mahrum edilmelerini haklı kılamayacağı da ortadadır.
Bu durumda, Galatasaraylıların Hakan ve Arif için, haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadıkça yapılan baskılara direnmeleri doğal ve Galatasaray’a can veren ilkelere uygundu.
Hakan ve Arif’in baş tacı edildikleri sırada, takım içinde yaymaya çalıştıkları cemaatçi yapılanmanın kulübün ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle, Galatasaray ile yollarını ayırmamış olan kurulların şimdi siyasi iktidarın baskısıyla onları atmalarını haklı görmeye imkân yoktur.
Tıpkı Hakan Şükür’ün FETÖ’nün sembol ismi olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ı çıkışında haklı bulmaya imkân olmadığı gibi.
Evet, Hakan Şükür FETÖ’nün sembol ismiydi. Ama FETÖ’nün sembol ismi olan Hakan, Tayyip Erdoğan tarafından elinden tutulup parlamentoya sokulup milletvekili yapılmış ve AKP’nin de sembol isimlerinden biri haline getirilmişti.
Hakan ve Arif’in FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle Galatasaray’dan ihraç edilmesini isteyen ve kulüp üzerinde büyük bir baskı oluşturan AKP kodamanlarına tok bir sesle şu söylenmelidir:
-Siz önce kendi içinizdeki FETÖ’cüleri temizlemeye bakın!
Gerçekten de yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada FETÖ’cü avına çıkmışolan AKP’nin, kendi içinde tek FETÖ’cü bile bulamamış olması şaşırtıcı olmanın da ötesinde dehşet vericidir.
Bu durumda biri çıkıp, “FETÖ’nün asıl kökü AKP içindedir, ona dokunulmadığı sürece yapıldığı ileri sürülen mücadele palavradır ve FETÖ’cüleri kollamaktan başka bir sonuç vermeyecektir” dese, hazretler acaba buna ne cevap verebilirler?
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Bilindiği gibi, Galatasaray’ın eski yıldız futbolcuları, halen kaçak, Hakan Şükür ve Arif Erdem’in iktidar kanadından gelen yoğun baskı sonucu, kulüpten ihracı konusu geçen pazar yapılan mali kongrede genel kurula getirildi ve oylama sonucunda reddedildi. Ama bu ikisi yine de yönetim kurulu kararıyla ihraç edildiler.
Kanımca, genel kurul kararı doğru, yönetim kurulu kararı yanlıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki Hakan Şükür ile Arif Erdem’in Fethullahçı oldukları gerekçesiyle (şimdilerde artık Fethullahçı değil de “hain” deniyor) ihraçlarının reddedilmiş olmasını Fethullah yandaşlığının kulüp içinde destek görmesi olarak kabul etmek büyük bir hata olur.
Olayı genel kurulun, üyelerin dinsel ve siyasal inançlarına karışılmasına, siyasi iktidarın kulübün iç işlerine müdahale edilmesine karşı çıktıkları şeklinde yorumlamak gerçeğe daha uygun düşer.
Hakan Şükür ve Arif Erdem’in militan Fethullahçılıkları bir Galatasaray taraftarı ve kulüp üyesi olarak beni de rahatsız ediyordu. Ama suç oluşturan bir eylemde bulunmadıkları sürece inançlarına karışmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyordum.
Hâlâ da aynı kanıdayım.
***
Hakan ile Arif hakkında henüz kesinleşmiş bir
yargı kararı yoktur. Var olan, bir zamanlar (o sırada da Fethullahçı
idiler) onları bağırlarına basan AKP iktidarının henüz yargı kararına
bağlanmamış ithamlarıdır. Hakan ve Arif’in, yurtdışına kaçmış olmalarını da, Türkiye’de bağımsız yargı olmadığı için adaletin tecelli etmeyeceğine inanmalarıyla gerekçelendirilmesi de, son zamanlarda yaşadığımız olaylar ışığında çok da aykırı gelmiyor.
Onların, bir zamanlar adaleti zulme tebdil eden bir cemaatin mensupları olmalarının da adil yargıdan mahrum edilmelerini haklı kılamayacağı da ortadadır.
Bu durumda, Galatasaraylıların Hakan ve Arif için, haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadıkça yapılan baskılara direnmeleri doğal ve Galatasaray’a can veren ilkelere uygundu.
Hakan ve Arif’in baş tacı edildikleri sırada, takım içinde yaymaya çalıştıkları cemaatçi yapılanmanın kulübün ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle, Galatasaray ile yollarını ayırmamış olan kurulların şimdi siyasi iktidarın baskısıyla onları atmalarını haklı görmeye imkân yoktur.
Tıpkı Hakan Şükür’ün FETÖ’nün sembol ismi olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’ı çıkışında haklı bulmaya imkân olmadığı gibi.
Evet, Hakan Şükür FETÖ’nün sembol ismiydi. Ama FETÖ’nün sembol ismi olan Hakan, Tayyip Erdoğan tarafından elinden tutulup parlamentoya sokulup milletvekili yapılmış ve AKP’nin de sembol isimlerinden biri haline getirilmişti.
***
Fethullahçılar ile AKP’lilerin el ele “beraber yürüdük biz bu yollarda...” türküsünü
çığırdıkları dönemde muteber kişi olan Hakan Şükür’ün, kâbesini
Pennsilvanya’dan Aksaray’a çevirmeyi kabul etmemesinden sonra kendisini
elinden tutup milletvekili yapanlar karşısında hain konuma düşmesini
anlamak mümkündür, ama aynı nedenle, neden Galatasaray için de hain
konumuna düşeceğini anlamaya imkân yoktur.Hakan ve Arif’in FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle Galatasaray’dan ihraç edilmesini isteyen ve kulüp üzerinde büyük bir baskı oluşturan AKP kodamanlarına tok bir sesle şu söylenmelidir:
-Siz önce kendi içinizdeki FETÖ’cüleri temizlemeye bakın!
Gerçekten de yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada FETÖ’cü avına çıkmışolan AKP’nin, kendi içinde tek FETÖ’cü bile bulamamış olması şaşırtıcı olmanın da ötesinde dehşet vericidir.
Bu durumda biri çıkıp, “FETÖ’nün asıl kökü AKP içindedir, ona dokunulmadığı sürece yapıldığı ileri sürülen mücadele palavradır ve FETÖ’cüleri kollamaktan başka bir sonuç vermeyecektir” dese, hazretler acaba buna ne cevap verebilirler?
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder