Başkanlık sistemini getireceği ileri sürülen
ancak azgelişmiş ülkelere özgü başkancı sistemi içeren anayasa
değişikliğinin savunulacak bir yanı yok. Neresini savunacaksınız? Nasıl
savunacaksınız?
Bir devletteki bütün yetkileri tek bir insana vereceğiz ve o insanın herhangi bir şekilde denetlenmesini fiilen imkânsız kılacağız diye oy toplamak zor. Gelgelelim değişiklik aşağı yukarı bunu öngörüyor. Açıkça belli ki değişiklik Tayyip Erdoğan için özel olarak tasarlanmış.
Başkancı sistem kendisine saygısı olan bir devlet için utanç vericidir. Farklı toplum kesimlerinin demokratik bir uzlaşmayla kendini yönetmesi yerine bir “başkan baba”ya ihtiyaç duyulduğunu iddia etmek, toplumu yeterince olgun bulmamak anlamı taşır. Başkancı sistem bu sebeple “milli irade”ye taban tabana zıt, hatta “milli irade”ye en aykırı sistemdir.
Seçildiği süre boyunca başkanın yanılmaz, kandırılmaz, aldanmaz ve hata yapmaz olduğunun da peşin kabulüdür. Öyledir çünkü bu süre boyunca başkanın denetlenmesi ya da hesap vermesi mümkün değildir. Hatta Meclis biraz rahatsızlık verirse OHAL ilanıyla Meclis’in tamamen devreden çıkarılmasının da önünde bir engel yok. “Efendim, Cumhurbaşkanı’nın OHAL KHK’lerini Meclis bir ay içinde karara bağlamak zorunda.” O zorunluluğu kaldıran bir OHAL KHK’sini kim denetleyecek? Anayasa Mahkemesi, OHAL KHK’lerini denetlemeyeceğini çoktan karara bağladı.
“Müslüman aynı yerden sokulmaz” demesine rağmen bir zamanların üstü örtülü koalisyon ortağı cemaat tarafından defalarca kandırılmış bir anlayışın bir daha asla kandırılmayacağını kim ileri sürebilir? Peki, başyaver bile cemaat üyesi olduysa, başkanın yardımcıları arasına cemaat ya da başka bir odaktan birinin sızmayacağını nasıl bilelim? Bilsek de denetleyemeyiz ki. Bu anayasa herkesin elini kolunu bağlayacak. Hatta yurtdışına çıktığında bizzat başkanın kendi bile bir yardımcısı tarafından devre dışı bırakılabilir.
Bu ve benzeri onlarca sebepten dolayı “evet” propagandası basit bir hamasetten ibaret. Siyasi hayatı başkanlığa karşı açıklamalarla dolu Devlet Bahçeli’nin neyi, neden savunduğu zaten belli değil. Defalarca sorduk en fazla sabahlara kadar kendisiyle tartıştığını söyledi. Bundan çıkarılabilecek tek sonuç Sayın Bahçeli’yi daha yeni uykuya daldığı için sabah erken saatlerde arayıp rahatsız etmemek gerektiği oldu.
Bir “evet” panelinde partisinin başkan yardımcısı da neden “evet” dediğini soran birine cevap veremeyip kendisine özel olarak anlatabileceğini söyledi. Kaldı ki aynı kişi daha eylül ayında güçlendirilmiş parlamenter rejimden yana olduğunu söylüyordu.
Sayın Erdoğan hayır oyu verenleri terörist ilan etmek dışında elle tutulur bir açıklama getirmedi. Binali Yıldırım Bey ise başkanlık sisteminin “Erdoğan için değil her doğan” için olduğunu ilan ederek basit kelime oyunları haricinde bir gerekçesi olmadığını defalarca ispat etti.
Şayet bu medya baskısı ve OHAL şartları olmasaydı, “evet” oyu Türkiye referandum tarihinde görülmemiş bir mağlubiyet alacaktı. Muhtemel ki yine mağlup olacak.
Türkiye, millete anlatılamayacak kadar kötü, böyle bir geri kalmış devlet yönetim biçimini reddedecek kadar büyük bir devlettir.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Bir devletteki bütün yetkileri tek bir insana vereceğiz ve o insanın herhangi bir şekilde denetlenmesini fiilen imkânsız kılacağız diye oy toplamak zor. Gelgelelim değişiklik aşağı yukarı bunu öngörüyor. Açıkça belli ki değişiklik Tayyip Erdoğan için özel olarak tasarlanmış.
Başkancı sistem kendisine saygısı olan bir devlet için utanç vericidir. Farklı toplum kesimlerinin demokratik bir uzlaşmayla kendini yönetmesi yerine bir “başkan baba”ya ihtiyaç duyulduğunu iddia etmek, toplumu yeterince olgun bulmamak anlamı taşır. Başkancı sistem bu sebeple “milli irade”ye taban tabana zıt, hatta “milli irade”ye en aykırı sistemdir.
Seçildiği süre boyunca başkanın yanılmaz, kandırılmaz, aldanmaz ve hata yapmaz olduğunun da peşin kabulüdür. Öyledir çünkü bu süre boyunca başkanın denetlenmesi ya da hesap vermesi mümkün değildir. Hatta Meclis biraz rahatsızlık verirse OHAL ilanıyla Meclis’in tamamen devreden çıkarılmasının da önünde bir engel yok. “Efendim, Cumhurbaşkanı’nın OHAL KHK’lerini Meclis bir ay içinde karara bağlamak zorunda.” O zorunluluğu kaldıran bir OHAL KHK’sini kim denetleyecek? Anayasa Mahkemesi, OHAL KHK’lerini denetlemeyeceğini çoktan karara bağladı.
“Müslüman aynı yerden sokulmaz” demesine rağmen bir zamanların üstü örtülü koalisyon ortağı cemaat tarafından defalarca kandırılmış bir anlayışın bir daha asla kandırılmayacağını kim ileri sürebilir? Peki, başyaver bile cemaat üyesi olduysa, başkanın yardımcıları arasına cemaat ya da başka bir odaktan birinin sızmayacağını nasıl bilelim? Bilsek de denetleyemeyiz ki. Bu anayasa herkesin elini kolunu bağlayacak. Hatta yurtdışına çıktığında bizzat başkanın kendi bile bir yardımcısı tarafından devre dışı bırakılabilir.
Bu ve benzeri onlarca sebepten dolayı “evet” propagandası basit bir hamasetten ibaret. Siyasi hayatı başkanlığa karşı açıklamalarla dolu Devlet Bahçeli’nin neyi, neden savunduğu zaten belli değil. Defalarca sorduk en fazla sabahlara kadar kendisiyle tartıştığını söyledi. Bundan çıkarılabilecek tek sonuç Sayın Bahçeli’yi daha yeni uykuya daldığı için sabah erken saatlerde arayıp rahatsız etmemek gerektiği oldu.
Bir “evet” panelinde partisinin başkan yardımcısı da neden “evet” dediğini soran birine cevap veremeyip kendisine özel olarak anlatabileceğini söyledi. Kaldı ki aynı kişi daha eylül ayında güçlendirilmiş parlamenter rejimden yana olduğunu söylüyordu.
Sayın Erdoğan hayır oyu verenleri terörist ilan etmek dışında elle tutulur bir açıklama getirmedi. Binali Yıldırım Bey ise başkanlık sisteminin “Erdoğan için değil her doğan” için olduğunu ilan ederek basit kelime oyunları haricinde bir gerekçesi olmadığını defalarca ispat etti.
Şayet bu medya baskısı ve OHAL şartları olmasaydı, “evet” oyu Türkiye referandum tarihinde görülmemiş bir mağlubiyet alacaktı. Muhtemel ki yine mağlup olacak.
Türkiye, millete anlatılamayacak kadar kötü, böyle bir geri kalmış devlet yönetim biçimini reddedecek kadar büyük bir devlettir.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder