21 Nisan 2017 Cuma

‘Meferandum!’ - Meriç Velidedeoğlu

Değerli dostlar, “AKP” iktidarı, “çocukmocuk” tekerlemesinde olduğu gibi. “Referandum”u da, “Meferandum”a dönüştürdü.
Bu işleme, sanırım “Hukuk”tan başladılar; bu kavram ilkin “Guguk”a dönüştürüldü, şimdi de “Mukuk”a.
Bunun için, “Hukuk”un temeli olan “Adalet”i, “Madalet” yaptılar; böylece bu kavramın dayanağı “Eşitlik” de oldu mu “Meşitlik”?
“Utanma” mı, “15 yıldır”, “Mutanma” olarak görevde...
“Tesettür”ü de, “Mesettür” yapmadılar mı? 
 
Ne diyordu bu konuda, Suriye’nin ünlü yazarı “Adonis El Akra”: “Mütedeyyin gibi örtün, ama her boyutuyla dünyaya dönük yaşa; bu ‘İslamiyeti bir biçim’ sorununa indirger!”. Böylece bu durum “İslamiyeti” de -ister istemez-“Mislamiyet”e dönüştürmez mi?
Peki, ya “Demokrasi”...
Bu kavram, istenilen durakta inilip binilen “tramvay” ile eşleştirilerek, “Memokrasi”ye dönüştürülmedi mi?
“Demokrasi”nin, tramvaylaştırıldığı ülkede, “Cumhurbaşkanı” yerine “Mumhurbaşkanı” olması gerekmez mi? Daha uygun olmaz mı?
“Yalan dolan” sıradaydı, “2002” yılında yalan; kuyruğu “dolan”dan kurtarılıp iyice “kullanım”a sokuldu...
“M” ile başlayanlara gelince, yalnız “M”leri düşürüldü; böylece, “Millet”in yüzde ellisi oldu “illet”...
Ne var ki, “Maskaralık” direndi; haklı olarak “gerek yok” dedi; o günden bu güne neredeyse, “15 yıldır” görevde...
Böylece yola devam edildi, “Kurumlar” da “Murumlaştı”; son olarak da “16 Nisan” günü “Müksek Meçim Murumu” (MMM) oluşuverdi, dolaysiyle “Başkanı” da, “Maşkan”a dönüştü; “Mühürsüz oylar da geçerlidir!” dedi; üstelik tüm sandıkların oyları henüz daha “sayılıp, teslim” edilmeden. Eh, haklı; “MMM”ye yakışan da bu; ne dersiniz? 
 
İnsan artık bir ülkenin, hele kendi ülkesinin, tam bir “Çadır Tiyatrosu”na dönüşebileceğini değil görmek, “düşünmek” bile istemiyor. 
 
Gerek oylama sırasında, gerek öncesinde yaşananlarla, “TC Devleti”nin, “demokrasi”den en denli uzak olduğu bir kez daha- görüldü, öyle ki, demokrasiyi yalnızca “seçim”den “ibaret” olarak saymanın da gerisine düştüğü, anında, “canlı-canlı” tüm dünyaya sunuldu... 
 
Ve değerli dostlar, dertleşmeyi sürdürelim diyorum; eğer bir insan, “namus ve şerefi” üzerine “yemin” ederek verdiği “söz”ü tutmuyor, göz göre göre çiğniyorsa, o “kişi” ülkesi halkının tümünün oylarıyla seçilse bile, ancak “Mumhurbaskanı” our, “Cumhurbaşkanı” değil. Ne dersiniz?
Ayrıca şuna da değinmek gerek; “Demokrasi”nin, “Aydınlanma Çağı”nın “Akıl Çağı”nın, bir ürünü olduğu bilinir; bu çağda “bilim” artık “kilim (!)” değildir; “din”in de içinde olduğu her konu, “aklın” önderliğinde ele alınmaktadır, öyle ki, bu doğrultuda, el atılmayan alan kalmamıştır.
İşte bir örnek, “1789”lu yıllarının, “Paris Devrimleri” adlı gazetesinden: “Basın özgürlüğü”nü kısıtlayan koşul, kemer kayışı gibidir. İstendiğince sıkılır, istendiğince gevşetilir. Yönetimde kalmak isteyenler bunu hep kullanacaklardır!” (*) 
 
Ve “eğitim”de “dinsel” olmaktan tümüyle çıkarılır; “evrensel ve ulusal” nitelik kazanır...
Ayrıca, “ilkokul” çağındaki çocuklara, “din eğitimi” verilmesinin “uygun olmadığı” kabul edilir...
“Demokrasi”ye, işte böyle geçildi. Kurallara uyulduğu sürece de kesintiye uğramıyor...
Değerli dostlar, alanlarda buluşalım!

 Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
 
(*) M. Velidedeoğlu, “Ortaçağ’dan Laikliğe Varış”, Cumhuriyet, 3.3.1990.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder