Bu Tayyipçiler bizle kavga ederken kendilerine bayağı çeki düzen
veriyorlarmış. Camide içki içip alem düzenleme ve bacılara saldırma türü
fanteziler… bakmayın siz içeriğin saçmalığına, bunlar çalışılmış
senaryolardı. Daha gerilere gidelim. Özelleştirmelerin yararları üstüne
yazdıkları literatür, inanın İngiltere’yi, Amerika’yı aratmaz. Çeşitli
başlıklarda cemaatin üstüne giden solcu gazetecilere yazılan
iddianamelerin ciddi bir kalitesi varmış…
Artık nerdee…
Kemalizmle uğraşırken tarihi yeniden yazmak durumundaydılar. Anadolu’da eski ibadethanelerin üstüne kat çıkılması veya yıkılıp otopark yapılması tarihsel bir alışkanlık olduğu için Atatürk ve İnönü’nün camileri ahıra dönüştürdüğü hikayesi, çok ucuz olsa da inandırıcı bulunabildi. Ama yüzde birin okuma yazmayı becerdiği bir toplumda alfabe değiştirmenin yarattığı kültürel yıkımı (!) yazmak daha rafine bir senaryoydu. Vahdettin ve Abdülhamid’in ters yüz edilmesi, Kemalist barış politikasının sünepelik olarak mahkûm edilmesi, etnik katliamların sınıftan ve tarihsel nedenlerinden arındırılıp fatura edilmesi… Bunlara eşlik eden demagojik milliyetçilik eleştirisinin açtığı yoldan cemaatçiliğin sokulması…
Neredeyse birkaç yıl önce memlekette ne kadar derin entelektüel tartışmalar yapılıyormuş, diyeceğim!
Anlıyorum ki, AKP’lilerin “ergenekonculara”, devletin hâkimi oldukları dönemin kapandığının farkında olmayan eski milliyetçilere de saygıları varmış. Ciddi tartışmalardı doğrusu; bir taraf demokrasi getiriyordu. Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek, çağdaş uygarlığı yakalayacaktı. Kürt sorunu çözülecekti… Gerçi diğer tarafın eski moda ve ilkel görüntü vermesinin nedeni Erdoğan takımının yeteneklerinden ziyade liberallerin ve liberal solcuların reklam sektörü deneyimleriydi. Ama olsun; bütün bunlar yalan dolan olsa bile ciddi bir zihinsel emeğin ürünüydü.
Bu arada efsaneye göre Gülen cemaatinin kadroları İslamcı yeni entelijansiyanın has örneklerini oluşturuyordu. ABD’den veya Malezya’dan kapı gibi doktora diplomasını getiren o parlak gençler, dinciliği yıllardır gericilik diye damgalamanın ne kadar yanlış olduğunu kanıtlıyordu. Meğer dinciliğin de kendi modernizmi vardı. Yükseliyordu işte, İslami burjuvazimiz, İslamcı bilim insanlarımız! İslam kadının gerçekçi kurtuluş yoluna işaret ediyordu! Bereket, parlak tosuncukları parlatmak için liberaller ve solcu eskileri iş başındaydı. Ama asıl, onların parıldattığı dünyada Fethullahçı istihbaratçılar ve Fethullahçı emniyetçiler, kendilerini ve faşist tetikçileri kolayca örtüyor ve bildik kontrgerilla cinayetlerinin keyfini sürüyorlardı.
Meğer bütün bu operasyonlar, mükemmel bir toplumsal mühendislik tasarımıymış ve içlerinde görece göz kamaştırıcı bir akıl, beceri falan yatıyormuş.
Tayyipçiler solla, Kemalistlerle, milliyetçilerle ve Fethullahçılarla kapıştıktan sonra kendileriyle baş başa kaldılar. Ve örüntü hızla değişti. Ortalık küfür kıyamet. Zaman tam “Atatürk sünnetsizdi” gibi rekor denemeleriyle tanınan Melih Gökçek ve arkadaşlarının zamanı.
Cahiller, ahlaksızlar, kendini bilmezler... Ve birbirlerini de böyle suçluyorlar. Bir de Reis’e dost olmakla kendilerini övüp, birbirlerini Reis’e düşman olmakla suçlarlar. Bayağı sade bir dünyaları var anlayacağınız.
Başka bir tez, tutum, politik strateji, taktik… Galiba pek yok. Yukarıda hatırlattığım eski mücadelelerin -yobazın, liberalin, solcu eskisinin kusurunu affedin- “göreli derinliğinin” nedeni mücadeleleri anlamlandıran içerikteydi. Bir düzen tasfiye ediliyordu. Derinlik katan buydu.
Şimdi, atalarımıza ayıp olacak ama, paçasını kurtarmak için uğraşan avcı-toplayıcı bir kavimle karşı karşıyayız. Yıktıkları Cumhuriyetin yerine yenisini geçiremiyorlar diyoruz ya hep. Kuruculukta yaya kalanlar mevcudu yağmalamaya asılıyor. Görülmemiş bir iştihayla toplayıp, vurup, çalıp yiyorlar. Çok aceleleri var, çünkü bu güce daha kaç gün sahip olabileceklerini seçemiyorlar. Tıkınmanın alternatifi belki hapis, belki sürgün. İdam taahhüdünü tutabilmeleri durumunda birbirlerine neler yaparlar, düşünmek bile istemiyorum.
AKP’linin AKP’liyle kavgası hiç çekilmiyor. Erdoğan da bu yüzden partisine geri dönüyor. Lakin reisin lağımdan taşanları geri doldurmayı becermekten ziyade lağımın parçası olma ihtimali daha yüksek. Kalite ve düzeyle ilgili olarak yukarıda yeterince dalga geçmiş olmalıyım. Mesele Erdoğan’ın kabiliyetine bağlı değil. Bu yobaz rejim ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyor. Sorun orada. Yoksa kaliteye sözüm yok.
Aydemir Güler /SOL
Artık nerdee…
Kemalizmle uğraşırken tarihi yeniden yazmak durumundaydılar. Anadolu’da eski ibadethanelerin üstüne kat çıkılması veya yıkılıp otopark yapılması tarihsel bir alışkanlık olduğu için Atatürk ve İnönü’nün camileri ahıra dönüştürdüğü hikayesi, çok ucuz olsa da inandırıcı bulunabildi. Ama yüzde birin okuma yazmayı becerdiği bir toplumda alfabe değiştirmenin yarattığı kültürel yıkımı (!) yazmak daha rafine bir senaryoydu. Vahdettin ve Abdülhamid’in ters yüz edilmesi, Kemalist barış politikasının sünepelik olarak mahkûm edilmesi, etnik katliamların sınıftan ve tarihsel nedenlerinden arındırılıp fatura edilmesi… Bunlara eşlik eden demagojik milliyetçilik eleştirisinin açtığı yoldan cemaatçiliğin sokulması…
Neredeyse birkaç yıl önce memlekette ne kadar derin entelektüel tartışmalar yapılıyormuş, diyeceğim!
Anlıyorum ki, AKP’lilerin “ergenekonculara”, devletin hâkimi oldukları dönemin kapandığının farkında olmayan eski milliyetçilere de saygıları varmış. Ciddi tartışmalardı doğrusu; bir taraf demokrasi getiriyordu. Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek, çağdaş uygarlığı yakalayacaktı. Kürt sorunu çözülecekti… Gerçi diğer tarafın eski moda ve ilkel görüntü vermesinin nedeni Erdoğan takımının yeteneklerinden ziyade liberallerin ve liberal solcuların reklam sektörü deneyimleriydi. Ama olsun; bütün bunlar yalan dolan olsa bile ciddi bir zihinsel emeğin ürünüydü.
Bu arada efsaneye göre Gülen cemaatinin kadroları İslamcı yeni entelijansiyanın has örneklerini oluşturuyordu. ABD’den veya Malezya’dan kapı gibi doktora diplomasını getiren o parlak gençler, dinciliği yıllardır gericilik diye damgalamanın ne kadar yanlış olduğunu kanıtlıyordu. Meğer dinciliğin de kendi modernizmi vardı. Yükseliyordu işte, İslami burjuvazimiz, İslamcı bilim insanlarımız! İslam kadının gerçekçi kurtuluş yoluna işaret ediyordu! Bereket, parlak tosuncukları parlatmak için liberaller ve solcu eskileri iş başındaydı. Ama asıl, onların parıldattığı dünyada Fethullahçı istihbaratçılar ve Fethullahçı emniyetçiler, kendilerini ve faşist tetikçileri kolayca örtüyor ve bildik kontrgerilla cinayetlerinin keyfini sürüyorlardı.
Meğer bütün bu operasyonlar, mükemmel bir toplumsal mühendislik tasarımıymış ve içlerinde görece göz kamaştırıcı bir akıl, beceri falan yatıyormuş.
Tayyipçiler solla, Kemalistlerle, milliyetçilerle ve Fethullahçılarla kapıştıktan sonra kendileriyle baş başa kaldılar. Ve örüntü hızla değişti. Ortalık küfür kıyamet. Zaman tam “Atatürk sünnetsizdi” gibi rekor denemeleriyle tanınan Melih Gökçek ve arkadaşlarının zamanı.
Cahiller, ahlaksızlar, kendini bilmezler... Ve birbirlerini de böyle suçluyorlar. Bir de Reis’e dost olmakla kendilerini övüp, birbirlerini Reis’e düşman olmakla suçlarlar. Bayağı sade bir dünyaları var anlayacağınız.
Başka bir tez, tutum, politik strateji, taktik… Galiba pek yok. Yukarıda hatırlattığım eski mücadelelerin -yobazın, liberalin, solcu eskisinin kusurunu affedin- “göreli derinliğinin” nedeni mücadeleleri anlamlandıran içerikteydi. Bir düzen tasfiye ediliyordu. Derinlik katan buydu.
Şimdi, atalarımıza ayıp olacak ama, paçasını kurtarmak için uğraşan avcı-toplayıcı bir kavimle karşı karşıyayız. Yıktıkları Cumhuriyetin yerine yenisini geçiremiyorlar diyoruz ya hep. Kuruculukta yaya kalanlar mevcudu yağmalamaya asılıyor. Görülmemiş bir iştihayla toplayıp, vurup, çalıp yiyorlar. Çok aceleleri var, çünkü bu güce daha kaç gün sahip olabileceklerini seçemiyorlar. Tıkınmanın alternatifi belki hapis, belki sürgün. İdam taahhüdünü tutabilmeleri durumunda birbirlerine neler yaparlar, düşünmek bile istemiyorum.
AKP’linin AKP’liyle kavgası hiç çekilmiyor. Erdoğan da bu yüzden partisine geri dönüyor. Lakin reisin lağımdan taşanları geri doldurmayı becermekten ziyade lağımın parçası olma ihtimali daha yüksek. Kalite ve düzeyle ilgili olarak yukarıda yeterince dalga geçmiş olmalıyım. Mesele Erdoğan’ın kabiliyetine bağlı değil. Bu yobaz rejim ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyor. Sorun orada. Yoksa kaliteye sözüm yok.
Aydemir Güler /SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder