Sine Ergün’e Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü Brüksel’de görkemli bir törenle verildi.
Yaşadığımız tüm haksızlıklara, korkunçluklara, felaketlere karşın arada iyi şeyler, güzel şeyler de oluyor...
Sözünü ettiğim güzellik, genç bir yazarımızın Sine Ergün’ün Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü kazanması...
Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Concert Noble” adlı saraydayız... 1800’lerin ikinci yarısından kalma, neo-klasik, görkemli bir yapı... Gittikçe büyüyen salonlardan, kristal avizelerin altından, altın çerçeveli aynalar arasından geçip en görkemli salona varıyorsunuz...
Daha kapıdan 12 ülkeden 12 yazarın dev afişi sizi karşılıyor... Bu yıl ödül 12 ülkeden 12 yazara verildi. Arnavutluk, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Karadağ, İngiltere, İzlanda, Letonya, Malta, Sırbistan, Türkiye ve Yunanistan.
Avrupa Birliği Edebiyat Ödülleri her yıl veriliyor. Edebi zenginliklere, yetenek ve yaratıcı güce sahip genç yazarları keşfetmeyi amaçlayan ve Avrupa Kitapçılar Federasyonu, Avrupa Yazarlar Konseyi ve Yayıncılar Federasyonu tarafından düzenlenen Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü bu yıl kazananlardan biri de Türkiye’den Sine Ergün oldu.
Görkemli salonda tüm davetliler yerini aldıktan sonra müzik eşliğinde 12 yazar tek tek ülkeleriyle anons edilerek içeri çağırılıyor, dünyanın her yerinden gelmiş insanlar onları ayakta alkışlıyor.
Gecenin ve törenin sunucusu, BBC’nin ünlü gazetecisi Rosie Goldsmith ateş kırmızı giysileri içinde göz kamaştırıyor. Avrupa Birliği Eğitim Kültür Gençlik Bakanı Tibor Navracsics ve Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Dimitrios Papadimoulis açış konuşmalarında ülkelerarası ilişkiler kurmakta siyasetten çok daha fazla kültür ilişkilerinin etkinliğinden söz ediyorlar. Edebiyatın “ötekini” tanımaktaki önemini vurguluyorlar... Bu ikisi, tören boyunca sahnede kalacaklar...
Her yazarla ilgili önceden çekilmiş küçük bir tanıtıcı film izliyoruz. Sonra yazar sahneye çağrılıyor. Kendi dilinde ödül alan kitaptan bir sayfa okuyor. (O sayfanın İngilizce çevirisini biz de sahnedeki beyazperdeden okuyoruz.) Sonra ödülü vermek üzere o ülkenin büyükelçisi ya da daimi temsilcisi ya da sırf bu tören için Brüksel’e gelmiş Kültür Bakanı sahneye çağrılıyor. Son olarak, yılların televizyoncusu Rosie yazara birkaç soru sorarak sahnede bir mini sohbet kuruyor.
Sıra Sine Ergün’e geldiğinde kanun hükmünde kararname öyküsünden bir sayfa okuyor. Koca salonda Türkçe çınlıyor. En çok alkışı alanlardan biri oluyor. Öykülerinin kısalığı, vuruculuğu, çarpıcılığı dile getiriliyor. Sine Ergün’ün öyküsü kadar sahnedeki sözleri, tavrı, duruşu, soruları yanıtlaması, kendine güveni de çarpıcı, vurucu ve etkileyici... Ödül alanların en genci o...
Hayır Türkiye’den ne Kültür Bakanı, ne bir büyükelçi ne de herhangi bir yetkili, devleti temsil edecek, bu büyük başarıyla onur duyacak kimse var bu salonda... Sine Ergün’ün eşi Murat, yazarın temsilcisi Ayser Ali ve Türkiye jürisi başkanı olduğum için ben, biz üçümüz dışında Türkiye’den kimse yok...
Bir kez daha zavallı yalnız ülkemin kültürü, edebiyatı sanatı yok sayışı içimi acıtıyor... Burada, bu onur ve gurur gecesinde yazarımız var, Türk edebiyatı var ama Türkiye yok, çünkü... Türkiye hükümeti 2016 sonunda Avrupa Kültür Sanat projelerinden çekilme kararı aldı.
Çünkü hükümetimiz Avrupa Yaratıcı Kültür-Sanat Projeleri programına kızdı. Bir Türk, bir Alman ve bir Ermeni sanatçıya “Ağıt” başlıklı bir beste ısmarlandı diye kızdı ve bundan böyle katılmama kararı aldı...
Açıklamam gerek: Edebiyat Yarışması 2016 başında duyurulduğundan ve Türkiye hükümeti yıl sonunda bu programı durdurma kararı aldığından biz çalışmamızı yıl sonuna dek tamamladık. Bu yarışma birkaç aşamalı gerçekleşiyor. Türkiye ayağının sorumluluğu, PEN Türkiye’ye verilmişti. Metin Celâl, Suat Karantay, Çiler İlhan, Tarık Günersel ve benden oluşan Türkiye jürisi 2015- 16 yıllarında yayımlanan öykü kitapları içinden Sine Ergün’ün “Baştankara” kitabını (Can Yayınları) seçtikten sonra, bu kitaptaki iki öyküyü İngilizceye çevirtip uluslararası jüriye gönderdi. Uluslararası jüri, tüm ülkelerin önerilerini aldıktan sonra seçimini yaptı.
İşte Brüksel’de görkemli bir edebiyat gecesi böyle geçti... Beni en etkileyen olaylardan biri de 12 yazar arasında birkaç gün içinde gelişen muhteşem dostluk ve dayanışma ilişkisiydi. Aralarındaki sıcaklık, etkileşim, dostluk tüm tören boyunca hissedilebilir neredeyse elle tutulur yoğunluktaydı. Tıpkı Türkiye’nin giderek sanat ve kültür dünya arenasından giderek çekilmesi, kendi içine ve yalnızlığına kapanması gibi...
Zeynep Oral / CUMHURİYET
Yaşadığımız tüm haksızlıklara, korkunçluklara, felaketlere karşın arada iyi şeyler, güzel şeyler de oluyor...
Sözünü ettiğim güzellik, genç bir yazarımızın Sine Ergün’ün Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü kazanması...
Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Concert Noble” adlı saraydayız... 1800’lerin ikinci yarısından kalma, neo-klasik, görkemli bir yapı... Gittikçe büyüyen salonlardan, kristal avizelerin altından, altın çerçeveli aynalar arasından geçip en görkemli salona varıyorsunuz...
Daha kapıdan 12 ülkeden 12 yazarın dev afişi sizi karşılıyor... Bu yıl ödül 12 ülkeden 12 yazara verildi. Arnavutluk, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Karadağ, İngiltere, İzlanda, Letonya, Malta, Sırbistan, Türkiye ve Yunanistan.
Avrupa Birliği Edebiyat Ödülleri her yıl veriliyor. Edebi zenginliklere, yetenek ve yaratıcı güce sahip genç yazarları keşfetmeyi amaçlayan ve Avrupa Kitapçılar Federasyonu, Avrupa Yazarlar Konseyi ve Yayıncılar Federasyonu tarafından düzenlenen Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü bu yıl kazananlardan biri de Türkiye’den Sine Ergün oldu.
Görkemli salonda tüm davetliler yerini aldıktan sonra müzik eşliğinde 12 yazar tek tek ülkeleriyle anons edilerek içeri çağırılıyor, dünyanın her yerinden gelmiş insanlar onları ayakta alkışlıyor.
Gecenin ve törenin sunucusu, BBC’nin ünlü gazetecisi Rosie Goldsmith ateş kırmızı giysileri içinde göz kamaştırıyor. Avrupa Birliği Eğitim Kültür Gençlik Bakanı Tibor Navracsics ve Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Dimitrios Papadimoulis açış konuşmalarında ülkelerarası ilişkiler kurmakta siyasetten çok daha fazla kültür ilişkilerinin etkinliğinden söz ediyorlar. Edebiyatın “ötekini” tanımaktaki önemini vurguluyorlar... Bu ikisi, tören boyunca sahnede kalacaklar...
Her yazarla ilgili önceden çekilmiş küçük bir tanıtıcı film izliyoruz. Sonra yazar sahneye çağrılıyor. Kendi dilinde ödül alan kitaptan bir sayfa okuyor. (O sayfanın İngilizce çevirisini biz de sahnedeki beyazperdeden okuyoruz.) Sonra ödülü vermek üzere o ülkenin büyükelçisi ya da daimi temsilcisi ya da sırf bu tören için Brüksel’e gelmiş Kültür Bakanı sahneye çağrılıyor. Son olarak, yılların televizyoncusu Rosie yazara birkaç soru sorarak sahnede bir mini sohbet kuruyor.
Sıra Sine Ergün’e geldiğinde kanun hükmünde kararname öyküsünden bir sayfa okuyor. Koca salonda Türkçe çınlıyor. En çok alkışı alanlardan biri oluyor. Öykülerinin kısalığı, vuruculuğu, çarpıcılığı dile getiriliyor. Sine Ergün’ün öyküsü kadar sahnedeki sözleri, tavrı, duruşu, soruları yanıtlaması, kendine güveni de çarpıcı, vurucu ve etkileyici... Ödül alanların en genci o...
Hayır Türkiye’den ne Kültür Bakanı, ne bir büyükelçi ne de herhangi bir yetkili, devleti temsil edecek, bu büyük başarıyla onur duyacak kimse var bu salonda... Sine Ergün’ün eşi Murat, yazarın temsilcisi Ayser Ali ve Türkiye jürisi başkanı olduğum için ben, biz üçümüz dışında Türkiye’den kimse yok...
Bir kez daha zavallı yalnız ülkemin kültürü, edebiyatı sanatı yok sayışı içimi acıtıyor... Burada, bu onur ve gurur gecesinde yazarımız var, Türk edebiyatı var ama Türkiye yok, çünkü... Türkiye hükümeti 2016 sonunda Avrupa Kültür Sanat projelerinden çekilme kararı aldı.
Çünkü hükümetimiz Avrupa Yaratıcı Kültür-Sanat Projeleri programına kızdı. Bir Türk, bir Alman ve bir Ermeni sanatçıya “Ağıt” başlıklı bir beste ısmarlandı diye kızdı ve bundan böyle katılmama kararı aldı...
Açıklamam gerek: Edebiyat Yarışması 2016 başında duyurulduğundan ve Türkiye hükümeti yıl sonunda bu programı durdurma kararı aldığından biz çalışmamızı yıl sonuna dek tamamladık. Bu yarışma birkaç aşamalı gerçekleşiyor. Türkiye ayağının sorumluluğu, PEN Türkiye’ye verilmişti. Metin Celâl, Suat Karantay, Çiler İlhan, Tarık Günersel ve benden oluşan Türkiye jürisi 2015- 16 yıllarında yayımlanan öykü kitapları içinden Sine Ergün’ün “Baştankara” kitabını (Can Yayınları) seçtikten sonra, bu kitaptaki iki öyküyü İngilizceye çevirtip uluslararası jüriye gönderdi. Uluslararası jüri, tüm ülkelerin önerilerini aldıktan sonra seçimini yaptı.
İşte Brüksel’de görkemli bir edebiyat gecesi böyle geçti... Beni en etkileyen olaylardan biri de 12 yazar arasında birkaç gün içinde gelişen muhteşem dostluk ve dayanışma ilişkisiydi. Aralarındaki sıcaklık, etkileşim, dostluk tüm tören boyunca hissedilebilir neredeyse elle tutulur yoğunluktaydı. Tıpkı Türkiye’nin giderek sanat ve kültür dünya arenasından giderek çekilmesi, kendi içine ve yalnızlığına kapanması gibi...
Zeynep Oral / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder