Muhafazakâr mollalar gel git akıllı Trump’ın işine daha fazla yarardı
tabii ama İran “ılımlı”yı seçti. Trump, ılımlı olmakta ısrarlı İran
karşısında haylaz oğlan çocuğu olmayı ne kadar sürdürebilir?
İran’da yapılan seçimlerden ikinci kez galip çıkan Hasan Ruhani’nin talihsizliği ABD’nin başında Donald Trump gibi birinin olması. Çünkü daha seçim propagandası sırasında bile İran’ın ABD ve Batı ülkeleriyle yaptığı anlaşmaya karşı olduğunu söyleyen, seçilmesi halinde söz konusu anlaşmayı iptal etmeye çalışacağını açıklamış olan Trump herhalde bu sözünü yerine getirmek için elinden geleni yapacak.
Anlaşmadan ABD’nin “siyasi” anlamda zarar gördüğüne her nasılsa inanmış biri Trump. Oysa söz konusu anlaşma İran’a kimilerinin sandığı gibi olağanüstü bir yarar sağlamış değil. Anlaşmadan sonra kaldırıldığı söylenen yaptırımların, sadece nükleer silahlanma konusunda kısmen kaldırıldığı düşünülürse daha iyi anlaşılır. İran hâlâ hem de çok geniş bir alanda ABD öncülüğündeki Batı ambargolarıyla sarmalanmış durumda. Ancak yapılan anlaşmayla “milletler ailesinde” (deyim, batı kaynaklıdır) yer alma kararlılığı göstermesi İran’ın artık uzlaşmacı, gerginlikten uzak bir politika izleyeceğinin işareti. Ambargoları sürdürmesine rağmen Avrupa bu yanıyla İran’a ABD kadar sert tutum alıyor değil artık.
Ruhani’nin yerine son derece şahin İbrahim Reisi gibi birinin seçilmesi elbette gerginlikten yana politika sürdürmede kararlı Trump’ın işine yarayacaktı. Ancak ekonomi konusunda verdiği sözlerin hiçbirini (kuşkusuz ambargoların da etkisiyle) yerine getiremeyen Ruhani’nin buna rağmen özellikle genç oyları toplayarak yeniden seçilmesi Trump’ın işini zorlaştıracak. Çünkü “teslim olduğumuz anlamına gelmez” demiş de olsa anlaşma kurallarına uymada ısrarlı bir lider görecek karşısında Trump. ABD ile barışık, Avrupa ile sıkı işbirliği içinde olmaya niyetli bir İran’ın ABD ile Ortadoğu’daki “dostları”nın hoşuna gitmeyeceği çok açık. Bu nedenledir ki, Trump ilk yurtdışı ziyaretini ilkel Suudi palavra krallığına yaptı. Bununla kalmayıp, bir “İslam NATO”su kurulmasının gerektiğini de söyledi. Bu “NATO”nun İran karşıtı olacağını söylemeye gerek yok elbette.
İran’ın Suriye Krizi ile Yemen’deki ABD – Batı (dolayısıyla Suudi) karşıtı tutumu da Trump’ın hoşuna gidiyor değil. Anlaşmayı bozması durumunda İran’ı bu nedenle de kolay hedef haline getirebilecek. ABD, Batı ile nükleer programını amaç ve barış dışı kullanmayacağını tüm dünyaya ilan eden İran’ı Suudi Arabistan’da yaptığı konuşmasında Trump, küresel terörizmin öncüsü, bölgede yıkım ve kaosun sorumlusu olarak niteledi. Trump’a bunları söyleten kişisel hıncı olduğu kadar belki daha da çok ilkel Suudi krallığına sattığı milyar dolarlık silah anlaşması elbette. Bu konuşmanın yapıldığı Suudi Arabistan, çok değil daha geçen yıl ABD mahkemelerinde, 11 Eylül kurbanlarının yakınlarınca hakkında dava açılabileceği kararı verilen, yani 11 Eylül saldırılarından sorumlu tutulan bir ülke.
Muhafazakârları tercih etmeyen, “ılımlı” bir mollayı yani Ruhani’yi tüm başarısızlığına rağmen seçen İran halkının “sakinlikten” yana tutumuna büyük saygısızlık tabii ki bu. İranlı seçmen, ülkenin her şeyi olan Dini Lider Ali Hamaney’in açıkça tercih ettiğini belirttiği son derece muhafazakâr İbrahim Reisi’yi seçmemesi az şey değil. Bu sandık yoluyla itiraz demek.
Avrupa’nın İran konusunda ABD (Trump) kadar sert olmadığı belli. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi eşbaşkanı Carl Bildt’in “İran dünyaya açılmaya oy verdi, fakat Trump dünyayı İran’ı izole etmeye çağırıyor. Avrupalıların İran’la ilişki kurması daha muhtemel” demesi bunun en iyi örneği.
Ruhani’nin seçilmesi bir “rejim değişikliği” değil elbette ama rejimin sürdürülemeyeceği konusunda küçük de olsa bir gösterge. Son derece yanlış bir adlandırmayla, bendeniz de kullanıyorum maalesef, reformist olarak tanımlanan “ılımlı” Ruhani, ilk dönem iktidarı boyunca muhafazakarların hiçbir talebini, beklentisini karşılamadı. Hatta ülkenin en ama en muhafazakar kurumu olan Devrim Muhafızları ile kamu önünde tartışmaya bile girdi. Ruhani’nin en büyük destekçileri Batı ile ilişkilerin geliştirilmesinden yana olan gençlerdi elbette. Bu yakın gelecekte “rejimin” sürdürülebilir olmasını zorlaştıracak bir etken.
Peki böyle göstergeler varsa, bu ABD’ye mollalar rejimini değiştirme çabalarında kolaylık sağlamaz mı? Örneğin Batı’yla iyi geçinmeyi isteyen kesimleri kışkırtmasında elini güçlendirmez mi? Hepsi mümkün ama Trump, muhafazakârların yönetimindeki bir İran’dan daha da memnun olur. Çünkü ABD’nin askerileştirilmiş dış politikası gerginlik üzerine kurulu. Suudi ve İsrail dostluğu, “ılımlı” (hadi reformist de diyeyim yine) bir İran’ı tercih etmesine engel ABD’nin.
Trump dönemi İran’ın manevra alanını daraltacak, bu kesin. Bu iç politikada muhafazakaların elini güçlendiren bir etki de yaratabilir.
Anlaşmayı iptal kolay değil
İstediği kadar bağırıp çağırsın Trump İran’la yapılan anlaşmayı iptal edemez. Çünkü anlaşmanın ABD dışında da tarafları var, ki, onlar ABD gibi yaklaşmıyor İran’a. Trump anlaşmayı iptale kalkarsa Rusya ile de Çin ile de bu konuda da sorun yaşayacak kuşkusuz. Kaldı ki anlaşmaya bağlı kalacağını ısrarla söyleyen bir ülke olarak İran’ın karşısında “hayır iptal edeceğim” demek ABD’nin imajı açısından da sorun yaratacak.
Dolayısıyla bağırıp çağırıp şımarıklık yapan Trump İran’a karşı başka hesaplar geliştirmek durumunda. O nedenle “İslam NATO”su gibi İran karşıtı bloklar oluşturmayı deniyor.
Nasılsa yanında İslam dünyasının yüzkaraları var. Katar’ından Suudi Arabistan’a kadar. Görevinden alınıp kafesine kapatılıncaya kadar bu sevimsiz adamın şaklabanlıklarına sabretmek durumundayız.
Görünen o.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
İran’da yapılan seçimlerden ikinci kez galip çıkan Hasan Ruhani’nin talihsizliği ABD’nin başında Donald Trump gibi birinin olması. Çünkü daha seçim propagandası sırasında bile İran’ın ABD ve Batı ülkeleriyle yaptığı anlaşmaya karşı olduğunu söyleyen, seçilmesi halinde söz konusu anlaşmayı iptal etmeye çalışacağını açıklamış olan Trump herhalde bu sözünü yerine getirmek için elinden geleni yapacak.
Anlaşmadan ABD’nin “siyasi” anlamda zarar gördüğüne her nasılsa inanmış biri Trump. Oysa söz konusu anlaşma İran’a kimilerinin sandığı gibi olağanüstü bir yarar sağlamış değil. Anlaşmadan sonra kaldırıldığı söylenen yaptırımların, sadece nükleer silahlanma konusunda kısmen kaldırıldığı düşünülürse daha iyi anlaşılır. İran hâlâ hem de çok geniş bir alanda ABD öncülüğündeki Batı ambargolarıyla sarmalanmış durumda. Ancak yapılan anlaşmayla “milletler ailesinde” (deyim, batı kaynaklıdır) yer alma kararlılığı göstermesi İran’ın artık uzlaşmacı, gerginlikten uzak bir politika izleyeceğinin işareti. Ambargoları sürdürmesine rağmen Avrupa bu yanıyla İran’a ABD kadar sert tutum alıyor değil artık.
Ruhani’nin yerine son derece şahin İbrahim Reisi gibi birinin seçilmesi elbette gerginlikten yana politika sürdürmede kararlı Trump’ın işine yarayacaktı. Ancak ekonomi konusunda verdiği sözlerin hiçbirini (kuşkusuz ambargoların da etkisiyle) yerine getiremeyen Ruhani’nin buna rağmen özellikle genç oyları toplayarak yeniden seçilmesi Trump’ın işini zorlaştıracak. Çünkü “teslim olduğumuz anlamına gelmez” demiş de olsa anlaşma kurallarına uymada ısrarlı bir lider görecek karşısında Trump. ABD ile barışık, Avrupa ile sıkı işbirliği içinde olmaya niyetli bir İran’ın ABD ile Ortadoğu’daki “dostları”nın hoşuna gitmeyeceği çok açık. Bu nedenledir ki, Trump ilk yurtdışı ziyaretini ilkel Suudi palavra krallığına yaptı. Bununla kalmayıp, bir “İslam NATO”su kurulmasının gerektiğini de söyledi. Bu “NATO”nun İran karşıtı olacağını söylemeye gerek yok elbette.
İran’ın Suriye Krizi ile Yemen’deki ABD – Batı (dolayısıyla Suudi) karşıtı tutumu da Trump’ın hoşuna gidiyor değil. Anlaşmayı bozması durumunda İran’ı bu nedenle de kolay hedef haline getirebilecek. ABD, Batı ile nükleer programını amaç ve barış dışı kullanmayacağını tüm dünyaya ilan eden İran’ı Suudi Arabistan’da yaptığı konuşmasında Trump, küresel terörizmin öncüsü, bölgede yıkım ve kaosun sorumlusu olarak niteledi. Trump’a bunları söyleten kişisel hıncı olduğu kadar belki daha da çok ilkel Suudi krallığına sattığı milyar dolarlık silah anlaşması elbette. Bu konuşmanın yapıldığı Suudi Arabistan, çok değil daha geçen yıl ABD mahkemelerinde, 11 Eylül kurbanlarının yakınlarınca hakkında dava açılabileceği kararı verilen, yani 11 Eylül saldırılarından sorumlu tutulan bir ülke.
Muhafazakârları tercih etmeyen, “ılımlı” bir mollayı yani Ruhani’yi tüm başarısızlığına rağmen seçen İran halkının “sakinlikten” yana tutumuna büyük saygısızlık tabii ki bu. İranlı seçmen, ülkenin her şeyi olan Dini Lider Ali Hamaney’in açıkça tercih ettiğini belirttiği son derece muhafazakâr İbrahim Reisi’yi seçmemesi az şey değil. Bu sandık yoluyla itiraz demek.
Avrupa’nın İran konusunda ABD (Trump) kadar sert olmadığı belli. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi eşbaşkanı Carl Bildt’in “İran dünyaya açılmaya oy verdi, fakat Trump dünyayı İran’ı izole etmeye çağırıyor. Avrupalıların İran’la ilişki kurması daha muhtemel” demesi bunun en iyi örneği.
Ruhani’nin seçilmesi bir “rejim değişikliği” değil elbette ama rejimin sürdürülemeyeceği konusunda küçük de olsa bir gösterge. Son derece yanlış bir adlandırmayla, bendeniz de kullanıyorum maalesef, reformist olarak tanımlanan “ılımlı” Ruhani, ilk dönem iktidarı boyunca muhafazakarların hiçbir talebini, beklentisini karşılamadı. Hatta ülkenin en ama en muhafazakar kurumu olan Devrim Muhafızları ile kamu önünde tartışmaya bile girdi. Ruhani’nin en büyük destekçileri Batı ile ilişkilerin geliştirilmesinden yana olan gençlerdi elbette. Bu yakın gelecekte “rejimin” sürdürülebilir olmasını zorlaştıracak bir etken.
Peki böyle göstergeler varsa, bu ABD’ye mollalar rejimini değiştirme çabalarında kolaylık sağlamaz mı? Örneğin Batı’yla iyi geçinmeyi isteyen kesimleri kışkırtmasında elini güçlendirmez mi? Hepsi mümkün ama Trump, muhafazakârların yönetimindeki bir İran’dan daha da memnun olur. Çünkü ABD’nin askerileştirilmiş dış politikası gerginlik üzerine kurulu. Suudi ve İsrail dostluğu, “ılımlı” (hadi reformist de diyeyim yine) bir İran’ı tercih etmesine engel ABD’nin.
Trump dönemi İran’ın manevra alanını daraltacak, bu kesin. Bu iç politikada muhafazakaların elini güçlendiren bir etki de yaratabilir.
Anlaşmayı iptal kolay değil
İstediği kadar bağırıp çağırsın Trump İran’la yapılan anlaşmayı iptal edemez. Çünkü anlaşmanın ABD dışında da tarafları var, ki, onlar ABD gibi yaklaşmıyor İran’a. Trump anlaşmayı iptale kalkarsa Rusya ile de Çin ile de bu konuda da sorun yaşayacak kuşkusuz. Kaldı ki anlaşmaya bağlı kalacağını ısrarla söyleyen bir ülke olarak İran’ın karşısında “hayır iptal edeceğim” demek ABD’nin imajı açısından da sorun yaratacak.
Dolayısıyla bağırıp çağırıp şımarıklık yapan Trump İran’a karşı başka hesaplar geliştirmek durumunda. O nedenle “İslam NATO”su gibi İran karşıtı bloklar oluşturmayı deniyor.
Nasılsa yanında İslam dünyasının yüzkaraları var. Katar’ından Suudi Arabistan’a kadar. Görevinden alınıp kafesine kapatılıncaya kadar bu sevimsiz adamın şaklabanlıklarına sabretmek durumundayız.
Görünen o.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder