Dünyada hızla yükselen otoriter popülist dalga
hakkında harıl harıl yazılıp çiziliyor. Konunun en yetkin uzmanlarından
Princeton Üniversitesi’nden Profesör Jan- Werner Müller, popülist liderleri diğerlerinden ayıran en önemli unsur olarak “gerçek milleti” sadece kendi taraftarlarından ibaret göstermelerinin altını çiziyor. Sayın Erdoğan da bu konuda verdiği örneklerden biri.
Geçen pazar Sayın Erdoğan, Ensar Vakfı Genel Kurulu’nda Profesör Müller’i haklı çıkarmak istercesine konuştu. Kısaca hatırlayalım:
“Geçmişteki acı hatıraları yaşamadıkları halde darbe teşebbüsü anlaşılır anlaşılmaz gençlerimiz hemen harekete geçtiler. Tankların altından girip üstünden çıkmaktan, darbeci hainlerin üzerine gidip işgal ettikleri yerleri kurtarırken gençlerimiz ön saftaydılar. O gece oraya gelenler Gezi Parkı’nın gençleri değildi. Bunu iyi görmemiz gerekir. O gece oraya gelenler vatanını, milletini seven gençlerdi.”
Dolayısıyla Gezi eylemlerine katılanlar kısa yoldan vatanını ve milletini sevmeyenler şeklinde tanımlandı. Haliyle milletten ayrı, yabancı unsurlar olarak da belirlenmiş oldular. Zaten Sayın Erdoğan yine aynı konuşmasında “Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum” diyerek toplumun önemli bir kısmını daha millet-dışı ilan etti.
Gezi eylemleri sırasında da Sayın Erdoğan, Gezi’ye katılanları şikâyet etmişti. Ancak o vakitler Ensar Vakfı’nın yıldızı bu denli parlamamıştı. Eğitim işlerine ağırlıklı olarak Gülen cemaati bakmaktaydı. Gezi’nin üçüncü haftasında bu cemaatin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları’nda konuşan Sayın Erdoğan, Gezicilerle cemaatçileri kıyaslayarak şöyle demişti:
“Bir tarafta öfke vardı, nefret vardı, şiddet ve çatışma vardı. Diğer tarafta barış vardı, merhamet vardı, dostluk, dayanışma, kardeşlik vardı.”
Çoğu bugün “FETÖ”den içeride olan Emniyet görevlilerinin şiddetini ise “polisimiz destan yazdı” ve “emri ben verdim” sözleriyle karşıladığı da herhalde hâlâ hafızalardadır. Peki, Sayın Erdoğan’ın, Gezicileri cemaatçilerle kıyaslayan konuşmasını yaparken onu televizyonda izleyen Fethullah Gülen fotoğrafının bir Zaman gazetesi yazarı tarafından Twitter’da paylaşıldığını hatırlayan var mı?
Yine Profesör Müller’e göre otoriter popülist liderlerin bir önemli özelliği de kendilerini hep haklı görmeleri ve iktidardayken bile mağdur olduklarını ileri sürmeleri. Yani aldatılsalar da haklılar. Hep mağdur oldukları içinse iktidardaki icraatlarından sorumlu tutulmaları beklenemez.
Geçen pazar Sayın Erdoğan’ı dinleyenlere küçük bir hatırlatma olsun bu yazı. Bundan dört sene evvel işte yine bu Gezicileri cemaatçilere şikâyet ediyordu. Zannetmeyin ki konumunuz sağlamdır ve işleriniz hep böyle tıkırında işleyecektir. Sayın Erdoğan’ın Gezi’yi şikâyet ettikleri abad olmalarıyla meşhur değildir.
Bu vesileyle, otoriter popülizmin panzehiri, çoğulcu ve barışçıl Gezi Direnişi’ni yıldönümünde selamlıyorum. O eylemlere katılmış bir yurttaş olarak da kimsenin vatan sevgimi sorgulamaya cüret etmesine de boyun eğmediğimi ifade ediyorum. Millet bir liderin hayalinde gördüğünden ibaret değildir.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Geçen pazar Sayın Erdoğan, Ensar Vakfı Genel Kurulu’nda Profesör Müller’i haklı çıkarmak istercesine konuştu. Kısaca hatırlayalım:
“Geçmişteki acı hatıraları yaşamadıkları halde darbe teşebbüsü anlaşılır anlaşılmaz gençlerimiz hemen harekete geçtiler. Tankların altından girip üstünden çıkmaktan, darbeci hainlerin üzerine gidip işgal ettikleri yerleri kurtarırken gençlerimiz ön saftaydılar. O gece oraya gelenler Gezi Parkı’nın gençleri değildi. Bunu iyi görmemiz gerekir. O gece oraya gelenler vatanını, milletini seven gençlerdi.”
Dolayısıyla Gezi eylemlerine katılanlar kısa yoldan vatanını ve milletini sevmeyenler şeklinde tanımlandı. Haliyle milletten ayrı, yabancı unsurlar olarak da belirlenmiş oldular. Zaten Sayın Erdoğan yine aynı konuşmasında “Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum” diyerek toplumun önemli bir kısmını daha millet-dışı ilan etti.
Gezi eylemleri sırasında da Sayın Erdoğan, Gezi’ye katılanları şikâyet etmişti. Ancak o vakitler Ensar Vakfı’nın yıldızı bu denli parlamamıştı. Eğitim işlerine ağırlıklı olarak Gülen cemaati bakmaktaydı. Gezi’nin üçüncü haftasında bu cemaatin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları’nda konuşan Sayın Erdoğan, Gezicilerle cemaatçileri kıyaslayarak şöyle demişti:
“Bir tarafta öfke vardı, nefret vardı, şiddet ve çatışma vardı. Diğer tarafta barış vardı, merhamet vardı, dostluk, dayanışma, kardeşlik vardı.”
Çoğu bugün “FETÖ”den içeride olan Emniyet görevlilerinin şiddetini ise “polisimiz destan yazdı” ve “emri ben verdim” sözleriyle karşıladığı da herhalde hâlâ hafızalardadır. Peki, Sayın Erdoğan’ın, Gezicileri cemaatçilerle kıyaslayan konuşmasını yaparken onu televizyonda izleyen Fethullah Gülen fotoğrafının bir Zaman gazetesi yazarı tarafından Twitter’da paylaşıldığını hatırlayan var mı?
Yine Profesör Müller’e göre otoriter popülist liderlerin bir önemli özelliği de kendilerini hep haklı görmeleri ve iktidardayken bile mağdur olduklarını ileri sürmeleri. Yani aldatılsalar da haklılar. Hep mağdur oldukları içinse iktidardaki icraatlarından sorumlu tutulmaları beklenemez.
Geçen pazar Sayın Erdoğan’ı dinleyenlere küçük bir hatırlatma olsun bu yazı. Bundan dört sene evvel işte yine bu Gezicileri cemaatçilere şikâyet ediyordu. Zannetmeyin ki konumunuz sağlamdır ve işleriniz hep böyle tıkırında işleyecektir. Sayın Erdoğan’ın Gezi’yi şikâyet ettikleri abad olmalarıyla meşhur değildir.
Bu vesileyle, otoriter popülizmin panzehiri, çoğulcu ve barışçıl Gezi Direnişi’ni yıldönümünde selamlıyorum. O eylemlere katılmış bir yurttaş olarak da kimsenin vatan sevgimi sorgulamaya cüret etmesine de boyun eğmediğimi ifade ediyorum. Millet bir liderin hayalinde gördüğünden ibaret değildir.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder