Goethe gençlik yıllarını burada yaşamış ve başyapıtı “Faust”a esin kaynağı olan yerleri burada tanımış.
Bach, çeyrek yüzyıl boyunca buradaki en büyük kilisede org çalmış, koro şefliği, öğretmenliği yapmış, onlarca ölümsüz yapıt bestelemiş. Mezarı burada.
Wagner keza burada vaftiz edilmiş.
İkinci Dünya Savaşı’nda on binlere mezar olan “Kayın Ormanı/Buchenwald Toplama Kampı”, buradan 1.5 saatlik mesafede.
Bölünmeden sonra 7/24 Doğu Almanya’yı boydan boya takibe alan ve bir korku imparatorluğu kuran Stasi’nin baş karargâhlarından biri de burada,
Leipzig’de. Leipzig özetle Almanya’nın küçük hap versiyonu gibi bir yer.
Almanya’nın tüm tezatlarını içinde barındırıyor.
Bir yanda yüksek kültür ve sanat; diğer yanda yaşanan çok büyük kötülüklerin izleri olanca çarpıcılığıyla hemen her yerde karşımıza çıkıyor.
Yüzleşme cesareti
Almanya’yı diğer uluslardan farklı kılan bir özellik bu iki ekstrem arasında tarih boyu salınmasıysa, diğeri bu zorlu geçmişle yüzleşme cesaretini kendinde bulması.
Rusya’da St. Petersburg’a gittiğimde beni en şaşırtan şeylerden biri, bu kentte yaşanan Sovyet devriminin hemen tamamen arşivlenmiş olmasıydı.
Gerçi şehirde 20. yüzyıla damga vuran devrim dönemini anlatan bir müze vardı ama Rusların çoğu bu tozlu müzenin varlığından dahi haberdar değildi.
Bunun nedeni Rusya’nın büyük ihtimalle hâlâ eski bir KGB şefi (Putin) tarafından yönetiliyor olmasından kaynaklanıyor. Geçmişle bugün arasına yüzleşmeyi mümkün kılacak mesafe henüz kurulmamış. Öyle ki bu yıl “100. yılı”nı idrak eden Sovyet devrimini hatırlatan tek resmi anma yapılmıyor.
Almanya’da tarihle kurulan ilişki tam bunun aksi yönde. Leipzig gibi 500 bin kişilik orta boyutta bir kentte geçmişle yüzleşme yapan iki önemli müze var. Bunlardan ilki, dünkü yazımda bahsettiğim Stasi Müzesi.
Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” saptamasına vurucu bir göndermeyle “Güç ve Sıradanlık” adı altında düzenlenen kalıcı bir sergiyle Doğu Almanya-DDR döneminin devlet terörü burada tüm örgütsel yapısı ve şeytani yöntemleriyle teşhir ediliyor.
Tarihi belleği yaşatmak ve özellikle o dönemi bilmeyen gençlerin zulüm ile baskıyı anlamaları ve demokrasi nimetlerini kavramaları; siyasi-kültürel değerlendirmeler yapmaları amacıyla açılan bu müze parasız.
Turistlerden çok Almanlar tarafından ziyaret edilen müzede, baskı rejimlerinin insan haklarını sistemli şekilde nasıl birer birer ayak altına aldığı betimleniyor.
Her taş geçmişi anlatıyor
Geçmişle yüzleşmenin Leipzig’de gene olabildiğince canlı şekilde yapıldığı diğer çok ilginç mekân, “Modern Tarih Müzesi.”
Üç bin küsur belge, fotoğraf ve eşyayla bölünmeden, birleşmeye uzanan yakın dönem Almanya tarihini tüm etaplarıyla göz önüne seren müzede sadece kuru tarih bilgileri verilmiyor.
Filmler ve eşyalarla yakın tarihin tüm atmosferi, ziyaretçilerin kendilerini doğrudan içinde hissedeceği şekilde bire bir adeta yaratılıyor. Haftanın belli geceleri holokost-DDR üzerinde klasikleşen filmler gösteriliyor ve tartışmalar düzenleniyor.
Kentin en hareketli ve canlı alışveriş caddesine açılan bu müze de keza bedava.
Müzenin modern görünümlü cephesinin önünde totaliter dönemin ezdiği insanları temsil eden Giacometti tarzı dikkat çeken bir de heykel bulunuyor.
Leipzig’de her taş adeta “Sakın geçmişi unutma!” diye bağırıyor.
Geçmiş burada hep sanki yaşıyor.
Üniversite öğrenimini Leipzig’de tamamlayan Merkel bile, 12 yıldır elinde tuttuğu güçlü Şansölyelik konumuna rağmen DDR geçmişini unutmamış.
Geçen hafta, iki Almanya’nın birleşmesini sağlayan eski Başbakan Helmut Kohl öldüğünde kişisel öyküsündeki bu geçmişin ağırlığını, “Kohl benim hayatımı değiştirdi!” diyerek dile getirdi, ardından ekledi: “Ben DDR diktatörlüğünden özgürlüğe onun sayesinde adım attım!”
Hapisteki arkadaşlarımızın ve tüm okurlarımızın
Şeker Bayramı’nı kutlarım. Silivri’deki dostların bir an önce
özgürlüklerine ve sevdiklerine kavuşması dileğiyle.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Bach, çeyrek yüzyıl boyunca buradaki en büyük kilisede org çalmış, koro şefliği, öğretmenliği yapmış, onlarca ölümsüz yapıt bestelemiş. Mezarı burada.
Wagner keza burada vaftiz edilmiş.
İkinci Dünya Savaşı’nda on binlere mezar olan “Kayın Ormanı/Buchenwald Toplama Kampı”, buradan 1.5 saatlik mesafede.
Bölünmeden sonra 7/24 Doğu Almanya’yı boydan boya takibe alan ve bir korku imparatorluğu kuran Stasi’nin baş karargâhlarından biri de burada,
Leipzig’de. Leipzig özetle Almanya’nın küçük hap versiyonu gibi bir yer.
Almanya’nın tüm tezatlarını içinde barındırıyor.
Bir yanda yüksek kültür ve sanat; diğer yanda yaşanan çok büyük kötülüklerin izleri olanca çarpıcılığıyla hemen her yerde karşımıza çıkıyor.
Yüzleşme cesareti
Almanya’yı diğer uluslardan farklı kılan bir özellik bu iki ekstrem arasında tarih boyu salınmasıysa, diğeri bu zorlu geçmişle yüzleşme cesaretini kendinde bulması.
Rusya’da St. Petersburg’a gittiğimde beni en şaşırtan şeylerden biri, bu kentte yaşanan Sovyet devriminin hemen tamamen arşivlenmiş olmasıydı.
Gerçi şehirde 20. yüzyıla damga vuran devrim dönemini anlatan bir müze vardı ama Rusların çoğu bu tozlu müzenin varlığından dahi haberdar değildi.
Bunun nedeni Rusya’nın büyük ihtimalle hâlâ eski bir KGB şefi (Putin) tarafından yönetiliyor olmasından kaynaklanıyor. Geçmişle bugün arasına yüzleşmeyi mümkün kılacak mesafe henüz kurulmamış. Öyle ki bu yıl “100. yılı”nı idrak eden Sovyet devrimini hatırlatan tek resmi anma yapılmıyor.
Almanya’da tarihle kurulan ilişki tam bunun aksi yönde. Leipzig gibi 500 bin kişilik orta boyutta bir kentte geçmişle yüzleşme yapan iki önemli müze var. Bunlardan ilki, dünkü yazımda bahsettiğim Stasi Müzesi.
Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” saptamasına vurucu bir göndermeyle “Güç ve Sıradanlık” adı altında düzenlenen kalıcı bir sergiyle Doğu Almanya-DDR döneminin devlet terörü burada tüm örgütsel yapısı ve şeytani yöntemleriyle teşhir ediliyor.
Tarihi belleği yaşatmak ve özellikle o dönemi bilmeyen gençlerin zulüm ile baskıyı anlamaları ve demokrasi nimetlerini kavramaları; siyasi-kültürel değerlendirmeler yapmaları amacıyla açılan bu müze parasız.
Turistlerden çok Almanlar tarafından ziyaret edilen müzede, baskı rejimlerinin insan haklarını sistemli şekilde nasıl birer birer ayak altına aldığı betimleniyor.
Her taş geçmişi anlatıyor
Geçmişle yüzleşmenin Leipzig’de gene olabildiğince canlı şekilde yapıldığı diğer çok ilginç mekân, “Modern Tarih Müzesi.”
Üç bin küsur belge, fotoğraf ve eşyayla bölünmeden, birleşmeye uzanan yakın dönem Almanya tarihini tüm etaplarıyla göz önüne seren müzede sadece kuru tarih bilgileri verilmiyor.
Filmler ve eşyalarla yakın tarihin tüm atmosferi, ziyaretçilerin kendilerini doğrudan içinde hissedeceği şekilde bire bir adeta yaratılıyor. Haftanın belli geceleri holokost-DDR üzerinde klasikleşen filmler gösteriliyor ve tartışmalar düzenleniyor.
Kentin en hareketli ve canlı alışveriş caddesine açılan bu müze de keza bedava.
Müzenin modern görünümlü cephesinin önünde totaliter dönemin ezdiği insanları temsil eden Giacometti tarzı dikkat çeken bir de heykel bulunuyor.
Leipzig’de her taş adeta “Sakın geçmişi unutma!” diye bağırıyor.
Geçmiş burada hep sanki yaşıyor.
Üniversite öğrenimini Leipzig’de tamamlayan Merkel bile, 12 yıldır elinde tuttuğu güçlü Şansölyelik konumuna rağmen DDR geçmişini unutmamış.
Geçen hafta, iki Almanya’nın birleşmesini sağlayan eski Başbakan Helmut Kohl öldüğünde kişisel öyküsündeki bu geçmişin ağırlığını, “Kohl benim hayatımı değiştirdi!” diyerek dile getirdi, ardından ekledi: “Ben DDR diktatörlüğünden özgürlüğe onun sayesinde adım attım!”
***
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder