Selefi/Vahabi aşırıcılığın, radikal İslamcı köktendinciliğin membası Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Körfez Arap monarşileri “haşarı çocuk” Katar’la ipleri kopardı. Resmi gerekçe Basra Körfezi’nin bu küçük ada ülkesi Katar Emirliği’nin İhvan dâhil IŞİD, El Kaide türü radikal İslamcı terörü desteklemesi.
Sicili birbirinden kirli petro-dolarlar üzerinde gününü gün eden, bunu yaparken de dünyanın dört bir tarafına şiddet ihraç eden şeyhlerin, emirlerin, prens ve kralların birbirilerini “terörü desteklemekle” suçlaması ibretlik. Tam bir yiyin birbirinizi hali!
Oysa ki hâlâ Suriye’de, Libya’da, Yemen’de envai çeşit cihatçı örgütü birbirlerinin arkasını kollayarak destekliyorlar ve daha önemlisi Selefi vandalizmin yaygınlaşması için kesenin ağzını sonuna kadar açmakta bir beis görmüyorlar.
Bu nedenle krizin arka planında, iddia edildiği üzere İslamcı radikalizmden duyulan rahatsızlığın olduğu yönündeki açıklamalar kimseleri inandırmış değil.
Zira Suudi-Arabistan ve Katar; Selefi/Vahabi radikalizmi besleyen, destekleyen, silahlandıran iki başat ülke. Ortadoğu’daki her türlü “radikalizmi”, “İslamcı köktendinciliği” yıllar yılı birlikte desteklediler.
Katar-Suud petrodolarları Suriye’den Libya’ya, Tunus’tan Afganistan’a, Kafkaslardan Balkanlar’a her türlü aşırılığın sponsoru oldu. Yeşil Kuşak’tan Ilımlı İslam Projesi’ne köktendinciliğin yeşerip büyümesinde yıllar yılı beraber yol aldılar.İngiltere’den Filipinler’e, Suriye’den Tayland’a yerkürenin dört bir tarafını kana bulayan radikal İslamcı şiddetin arkasındaki güç aranacaksa şayet bu kuşkusuz Suudi-Katar monarşisidir. Birinin diğerinden ayrılması söz konusu olmaz. Daha birkaç hafta öncesinde Trump’ın önünde “Arap NATO’sunu kurduklarını ilan ederken, birlikte pozlar veriyorlardı.
•••
Suud-Katar kavgası fena halde AKP-Cemaat kavgasını andırıyor. Uzun yıllar beraber yürüdüler bu yollarda. Ortadoğu’da cehenneme giden taşları birlikte döşediler. El Kaide’den IŞİD’e, Ahraruş Şam’dan Fetih Ordusu’na, ÖSO’dan Feylak Eş Şam örgütüne kadar bilumum cihatçı örgüt hem lojistik, hem askeri hem de siyasi olarak açıkça desteklendi. Ortaklık bozulunca birdenbire düşman kesildiler.
Peki, ne oldu da ortaklık bozuldu? Katar kendisini nasıl birdenbire hedef tahtasında buldu?
Siyasi kriz dün patlak verse de evveliyatı var. İlk işaret 23 Mayıs gecesi Katar Resmi Haber Ajansı’nın 3 Mayıs gecesi Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani’nin ağzından, ABD’ye karşı İran’ı destekleyen açıklamalarıyla geldi. El Sani, röportajda “İran’a karşı düşmanlık beslemek akıllıca değil” diyordu. Ezeli düşman Suudiler ve baş düşman ABD’den gelen sert tepkiler üzerine Katar Emirliği sitenin siber saldırıya uğradığını, haberlere itibar edilmemesi gerektiğini söyledi.
Ancak ok yaydan çıkmıştı bir kere. Trump açısından da aranan fırsat ayağa gelmişti. Sisi ve Kral Salman ile birlikte Riyad’da “Radikalizmle mücadele merkezini” açan Trump’ın kışkırtmasıyla Katar’a “ayağını denk al” mesajı verilmiş oldu.
Katar’a yönelik izolasyonun üç amacı var:
1) İran’ı kuşatma: Bu hamle Trump’ın ABD’de işbaşına gelmesiyle birlikte yürürlüğe sokulan İran’ı kuşatması politikasının bir sonucu. Trump, Mayıs sonundaki Suudi Arabistan ziyareti sırasında bu politikayı iyice netleştirdi. Sünni NATO kurulması da bu kuşatmanın bir hamlesiydi. Riyad ile yapılan yüz milyarlarca dolarlık silah anlaşmasıyla bu durum taçlandırıldı.
2) Katar’ı kontrolde tutma: Katar’a bu izolasyon ile direkt bir mesaj verildi. İran ile irtibata geçmesi halinde ya da “büyük ağabeyler”in sözünden çıkılması durumunda nefes alamayacak duruma geleceği hatırlatıldı. Dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol rezervine sahip Katar, İran ile birlikte hareket ettiğinde Körfez dengelerini etkileyebilecek bir potansiyele sahip. Bu nedenle Suudi Arabistan Katar’ın İran karşıtı koalisyonun dışına çıkmasına müsaade etmiyor.
3) İhvan’ı yalıtma: Katar’ın tecrit edilmesinin diğer bir nedeni Mısır ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin Müslüman Kardeşler politikası. Katar ve Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler (İhvan), Suudi Arabistan ve Mısır’ın terör örgütleri listesinde. Katar’ın İhvan’ı koruyup kollaması ve ülkesinde barındırması Sisi’nin Mısır’ı ve Suudlar için bir milli güvenlik sorunu. Her iki ülke de İhvan’ı kendisi açısından bir ulusal güvenlik sorunu olarak görüyor.
•••
Suud-Katar krizinin Türkiye’ye yansımaları nasıl olacak?
Körfez monarşilerinden Türkiye’ye akan sermaye akışı AKP hükümeti için yaşamsal önemde. Bu nedenledir ki Katar’ın izolasyonuna en çok üzülenlerin başında yeni Osmanlıcılar geldi. Katar siyasal İslamcı iktidarın Ortadoğu’daki en yakın ve sadık partneri aynı zamanda. Suriye’den Libya’ya, Mısır’dan Bahreyn’e, Tunus’tan Filistin’e bütün projelerde derin bir işbirliği söz konusu.
Üzüldüklerini söyleyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, “Biz Körfez bölgesinin istikrarını kendi istikrarımız olarak görüyoruz. Mevcut tablodan üzüntü duyduk. Çok sayıda ortak çalışmamız var. Aşılması için elimizden geleni yapmaya hazırız” sözleri bunun göstergesi.
Erdoğan’a 53 tane Arap tayı hediye eden Katar Emiri’yle birlikte emirlere, şeyhlere, krallara yaslanan AKP/Saray iktidarının tahtı da sallanıyor.
Katar’ın sıkıştırılmasıyla Yeni Osmanlıcıların oyun alanı da daralmış oldu. Bölgedeki manevralarının büyük çoğunluğunu sponsor ülke Katar’ın petro-dolarlarına borçluydular. Katar kaybederse Türkiye de kaybetmiş olur!
İbrahim Varlı / BİRGÜN
Sicili birbirinden kirli petro-dolarlar üzerinde gününü gün eden, bunu yaparken de dünyanın dört bir tarafına şiddet ihraç eden şeyhlerin, emirlerin, prens ve kralların birbirilerini “terörü desteklemekle” suçlaması ibretlik. Tam bir yiyin birbirinizi hali!
Oysa ki hâlâ Suriye’de, Libya’da, Yemen’de envai çeşit cihatçı örgütü birbirlerinin arkasını kollayarak destekliyorlar ve daha önemlisi Selefi vandalizmin yaygınlaşması için kesenin ağzını sonuna kadar açmakta bir beis görmüyorlar.
Bu nedenle krizin arka planında, iddia edildiği üzere İslamcı radikalizmden duyulan rahatsızlığın olduğu yönündeki açıklamalar kimseleri inandırmış değil.
Zira Suudi-Arabistan ve Katar; Selefi/Vahabi radikalizmi besleyen, destekleyen, silahlandıran iki başat ülke. Ortadoğu’daki her türlü “radikalizmi”, “İslamcı köktendinciliği” yıllar yılı birlikte desteklediler.
Katar-Suud petrodolarları Suriye’den Libya’ya, Tunus’tan Afganistan’a, Kafkaslardan Balkanlar’a her türlü aşırılığın sponsoru oldu. Yeşil Kuşak’tan Ilımlı İslam Projesi’ne köktendinciliğin yeşerip büyümesinde yıllar yılı beraber yol aldılar.İngiltere’den Filipinler’e, Suriye’den Tayland’a yerkürenin dört bir tarafını kana bulayan radikal İslamcı şiddetin arkasındaki güç aranacaksa şayet bu kuşkusuz Suudi-Katar monarşisidir. Birinin diğerinden ayrılması söz konusu olmaz. Daha birkaç hafta öncesinde Trump’ın önünde “Arap NATO’sunu kurduklarını ilan ederken, birlikte pozlar veriyorlardı.
•••
Suud-Katar kavgası fena halde AKP-Cemaat kavgasını andırıyor. Uzun yıllar beraber yürüdüler bu yollarda. Ortadoğu’da cehenneme giden taşları birlikte döşediler. El Kaide’den IŞİD’e, Ahraruş Şam’dan Fetih Ordusu’na, ÖSO’dan Feylak Eş Şam örgütüne kadar bilumum cihatçı örgüt hem lojistik, hem askeri hem de siyasi olarak açıkça desteklendi. Ortaklık bozulunca birdenbire düşman kesildiler.
Peki, ne oldu da ortaklık bozuldu? Katar kendisini nasıl birdenbire hedef tahtasında buldu?
Siyasi kriz dün patlak verse de evveliyatı var. İlk işaret 23 Mayıs gecesi Katar Resmi Haber Ajansı’nın 3 Mayıs gecesi Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani’nin ağzından, ABD’ye karşı İran’ı destekleyen açıklamalarıyla geldi. El Sani, röportajda “İran’a karşı düşmanlık beslemek akıllıca değil” diyordu. Ezeli düşman Suudiler ve baş düşman ABD’den gelen sert tepkiler üzerine Katar Emirliği sitenin siber saldırıya uğradığını, haberlere itibar edilmemesi gerektiğini söyledi.
Ancak ok yaydan çıkmıştı bir kere. Trump açısından da aranan fırsat ayağa gelmişti. Sisi ve Kral Salman ile birlikte Riyad’da “Radikalizmle mücadele merkezini” açan Trump’ın kışkırtmasıyla Katar’a “ayağını denk al” mesajı verilmiş oldu.
Katar’a yönelik izolasyonun üç amacı var:
1) İran’ı kuşatma: Bu hamle Trump’ın ABD’de işbaşına gelmesiyle birlikte yürürlüğe sokulan İran’ı kuşatması politikasının bir sonucu. Trump, Mayıs sonundaki Suudi Arabistan ziyareti sırasında bu politikayı iyice netleştirdi. Sünni NATO kurulması da bu kuşatmanın bir hamlesiydi. Riyad ile yapılan yüz milyarlarca dolarlık silah anlaşmasıyla bu durum taçlandırıldı.
2) Katar’ı kontrolde tutma: Katar’a bu izolasyon ile direkt bir mesaj verildi. İran ile irtibata geçmesi halinde ya da “büyük ağabeyler”in sözünden çıkılması durumunda nefes alamayacak duruma geleceği hatırlatıldı. Dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol rezervine sahip Katar, İran ile birlikte hareket ettiğinde Körfez dengelerini etkileyebilecek bir potansiyele sahip. Bu nedenle Suudi Arabistan Katar’ın İran karşıtı koalisyonun dışına çıkmasına müsaade etmiyor.
3) İhvan’ı yalıtma: Katar’ın tecrit edilmesinin diğer bir nedeni Mısır ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin Müslüman Kardeşler politikası. Katar ve Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler (İhvan), Suudi Arabistan ve Mısır’ın terör örgütleri listesinde. Katar’ın İhvan’ı koruyup kollaması ve ülkesinde barındırması Sisi’nin Mısır’ı ve Suudlar için bir milli güvenlik sorunu. Her iki ülke de İhvan’ı kendisi açısından bir ulusal güvenlik sorunu olarak görüyor.
•••
Suud-Katar krizinin Türkiye’ye yansımaları nasıl olacak?
Körfez monarşilerinden Türkiye’ye akan sermaye akışı AKP hükümeti için yaşamsal önemde. Bu nedenledir ki Katar’ın izolasyonuna en çok üzülenlerin başında yeni Osmanlıcılar geldi. Katar siyasal İslamcı iktidarın Ortadoğu’daki en yakın ve sadık partneri aynı zamanda. Suriye’den Libya’ya, Mısır’dan Bahreyn’e, Tunus’tan Filistin’e bütün projelerde derin bir işbirliği söz konusu.
Üzüldüklerini söyleyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, “Biz Körfez bölgesinin istikrarını kendi istikrarımız olarak görüyoruz. Mevcut tablodan üzüntü duyduk. Çok sayıda ortak çalışmamız var. Aşılması için elimizden geleni yapmaya hazırız” sözleri bunun göstergesi.
Erdoğan’a 53 tane Arap tayı hediye eden Katar Emiri’yle birlikte emirlere, şeyhlere, krallara yaslanan AKP/Saray iktidarının tahtı da sallanıyor.
Katar’ın sıkıştırılmasıyla Yeni Osmanlıcıların oyun alanı da daralmış oldu. Bölgedeki manevralarının büyük çoğunluğunu sponsor ülke Katar’ın petro-dolarlarına borçluydular. Katar kaybederse Türkiye de kaybetmiş olur!
İbrahim Varlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder