AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın
Ensar Vakfı’nda yaptığı konuşma, Türkiye’de iktidarın siyasal
meşruiyetini artık esas olarak ve son derece açık biçimde bir kültür
savaşı üzerine kurduğunun açık kanıtıdır. Bu konuşma, 2013 ilkbaharında,
AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun söylediği,
bugüne kadar AKP iktidarına payanda ve paydaş olan liberallerin,
başlayan inşa ve ihya döneminde AKP’nin karşısında yer alacakları, çünkü
onların kabulleneceği bir gelecek kurulmayacağı öngörüsünün, eyleme
geçmiş halidir. Kökleri Türkiye’de bir yüzyıldan fazlasına dayanan
kültür savaşında, hedefleri son derece açık ilan edilmiş, toplumun
bütünü üzerinde mutlak tahakküm kurma arzusunun ifadesidir.
Tayyip Erdoğan, 14 yıldır kesintisiz siyasal iktidarda olmalarına rağmen, sosyal ve kültürel iktidar konusunda sıkıntılarının olduğunu, yani yetersiz kaldıklarını belirtti. İlginçtir iktisadi iktidarı ele geçirme konusunda bir sıkıntı yaşadıklarından bahsetmedi. Kültürel ve sosyal alanda bu eksiklerin tamamlanmakta olduğunu belirtirken verdiği örneklerle, yürüttüğü kültür savaşının araç ve hedeflerini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. İmam hatip okullarına olan ilgi nihayet artmıştı (arttırılmıştı?) ve tüm okullarda Kuranıkerim, siyeri nebi, Osmanlıca gibi dersler seçmeli olarak(şimdilik?) okutulmaya başlanmıştı. Ülkenin ihtiyacı olan ve kendisi ve partisinin hayali olan nesiller böyle yetiştirilecekti.
“Ecdadımıza ve kültürümüze duyulan husumetin ürünü bir yaklaşımla hazırlanmış olan müfredatlar daha yeni yeni değişiyor”du. Ama bu milli ve manevi sosyal ve kültürel iktidarın kurulmasının önünde hâlâ büyük engeller vardı. Çünkü bütün kültürel ve bilimsel alanlarda “ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişiler, ekipler, hizipler” etkin yerlerde bulunmaya devam ediyordu. Tayyip Erdoğan bu durumdan büyük üzüntü duyduğunu belirtmekle yetindi. Bu yabancı zihniyetteki unsurların işgal ettikleri o yerlerden er veya geç atılacaklarını söylemesine ayrıca gerek yoktu.
Bir zihniyet, bir değerler bütünü ve bir yaşam tarzının hâkim, hatta baskın kılınmasını amaçlayan bu kültür savaşı hamleleri sayarken bunları yürütecek “kültür savaşçıları”nı da işaret etmeyi unutmadı. Erdoğan, parti-devletinin desteklediği bu “kültür savaşçıları”, AKP’nin kültürel ve sosyal olarak hâlâ ve bir türlü iktidar olamama ıstırabının en somut göstergesi olan, bir karabasan gibi tahayyül dünyalarını esir almış olan “Gezi Parkı gençliği”nin tam karşısında yer alan, alacak olan gençlikti. Geçmişte dindar nesil olarak tanımladığı bu kuşakları, şimdi millet, vatan, bayrak ve ezan dörtlüsü için yola koyulanlar olarak tanımlarken fethedici bir gençliğe işaret etti. Sosyal ve kültürel iktidarı fethetmek üzere hareket edecekti. Erdoğan parti-devletinin bindirilmiş kültürel kıtaları ve belki daha fazlası olacaktı. Yeni Türkiye’nin “yeni kızıl elma”sı bir iç fetih savaşıydı. Milli ve manevi değerlere aykırı olduğunu iktidarın ilan ettiği toplumun yabancılaşmış kesimlerine karşı verilecek bir savaştı bu. Çoğunluğun da bunu oy vererek desteklediği varsayılan, sadece söz ve düşünce silahlarıyla değil, yargı, polis gücü ve müfredat zorlamasıyla da verilecek olan bir ülke içi fetih mücadelesiydi.
Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği ve siyasal iktidarın gücüyle adım adım hayata geçirildiğini kendisinin söylediği bu İslamcı-milliyetçi kültürel ve sosyal tahakküm hedefi, AKP’nin kuruluşunda ustalıkla sakladığı iddia edilen gizli gündeminin açığa çıkmış hali midir?
AKP seçmenleri ve sempatizanlarının hepsi bu tür bir tahakküm hedefini benimsiyorlar mı?
Bu soruların yanıtı, gidişatın İslamcı bir faşizme dönüşüp dönüşmeyeceğini büyük ölçüde belirleyecek.
Ahmet İnsel /CUMHURİYET
Tayyip Erdoğan, 14 yıldır kesintisiz siyasal iktidarda olmalarına rağmen, sosyal ve kültürel iktidar konusunda sıkıntılarının olduğunu, yani yetersiz kaldıklarını belirtti. İlginçtir iktisadi iktidarı ele geçirme konusunda bir sıkıntı yaşadıklarından bahsetmedi. Kültürel ve sosyal alanda bu eksiklerin tamamlanmakta olduğunu belirtirken verdiği örneklerle, yürüttüğü kültür savaşının araç ve hedeflerini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. İmam hatip okullarına olan ilgi nihayet artmıştı (arttırılmıştı?) ve tüm okullarda Kuranıkerim, siyeri nebi, Osmanlıca gibi dersler seçmeli olarak(şimdilik?) okutulmaya başlanmıştı. Ülkenin ihtiyacı olan ve kendisi ve partisinin hayali olan nesiller böyle yetiştirilecekti.
“Ecdadımıza ve kültürümüze duyulan husumetin ürünü bir yaklaşımla hazırlanmış olan müfredatlar daha yeni yeni değişiyor”du. Ama bu milli ve manevi sosyal ve kültürel iktidarın kurulmasının önünde hâlâ büyük engeller vardı. Çünkü bütün kültürel ve bilimsel alanlarda “ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişiler, ekipler, hizipler” etkin yerlerde bulunmaya devam ediyordu. Tayyip Erdoğan bu durumdan büyük üzüntü duyduğunu belirtmekle yetindi. Bu yabancı zihniyetteki unsurların işgal ettikleri o yerlerden er veya geç atılacaklarını söylemesine ayrıca gerek yoktu.
Bir zihniyet, bir değerler bütünü ve bir yaşam tarzının hâkim, hatta baskın kılınmasını amaçlayan bu kültür savaşı hamleleri sayarken bunları yürütecek “kültür savaşçıları”nı da işaret etmeyi unutmadı. Erdoğan, parti-devletinin desteklediği bu “kültür savaşçıları”, AKP’nin kültürel ve sosyal olarak hâlâ ve bir türlü iktidar olamama ıstırabının en somut göstergesi olan, bir karabasan gibi tahayyül dünyalarını esir almış olan “Gezi Parkı gençliği”nin tam karşısında yer alan, alacak olan gençlikti. Geçmişte dindar nesil olarak tanımladığı bu kuşakları, şimdi millet, vatan, bayrak ve ezan dörtlüsü için yola koyulanlar olarak tanımlarken fethedici bir gençliğe işaret etti. Sosyal ve kültürel iktidarı fethetmek üzere hareket edecekti. Erdoğan parti-devletinin bindirilmiş kültürel kıtaları ve belki daha fazlası olacaktı. Yeni Türkiye’nin “yeni kızıl elma”sı bir iç fetih savaşıydı. Milli ve manevi değerlere aykırı olduğunu iktidarın ilan ettiği toplumun yabancılaşmış kesimlerine karşı verilecek bir savaştı bu. Çoğunluğun da bunu oy vererek desteklediği varsayılan, sadece söz ve düşünce silahlarıyla değil, yargı, polis gücü ve müfredat zorlamasıyla da verilecek olan bir ülke içi fetih mücadelesiydi.
Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği ve siyasal iktidarın gücüyle adım adım hayata geçirildiğini kendisinin söylediği bu İslamcı-milliyetçi kültürel ve sosyal tahakküm hedefi, AKP’nin kuruluşunda ustalıkla sakladığı iddia edilen gizli gündeminin açığa çıkmış hali midir?
AKP seçmenleri ve sempatizanlarının hepsi bu tür bir tahakküm hedefini benimsiyorlar mı?
Bu soruların yanıtı, gidişatın İslamcı bir faşizme dönüşüp dönüşmeyeceğini büyük ölçüde belirleyecek.
Ahmet İnsel /CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder