30 Temmuz 2017 Pazar

Bir ‘Halikarnas Balıkçısı’ romanı - Mine G. Kırıkkanat

Halikarnas Balıkçısı imzasıyla benim kuşağımı mitolojiye âşık, şiirsel düzyazıya vurgun ve Ege kıyılarına seyyah eden Cevat Şakir’in babası Şakir Paşa’yı vurarak öldürdüğünü bilir misiniz?
Şakir Paşa, geliniyle “aşk-ı memnu” yaşıyordu.
Ve sonu iki oğlunu götürdüğü çiftlikte, büyük oğluyla tartıştıkları gece geldi… 


***

Geldiklerinden iki gün sonra akşam yemeği yenmiş, hesaplar üstüne konuşuluyordu. Paraya değer vermeyen ve harcamayı da seven Cevat, vurdumduymazlığıyla babasını çileden çıkarıyordu.
Gerilimli havanın derecesi artınca, küçük oğul Suat izin isteyip yatmaya gitti.
Baş başa kalan baba oğul arasında derin bir sessizlik oldu. Sessizliğe karşın tartışma daha ateşli bir biçimde kafaların içinde sürüyordu.
Cevat bozdu sessizliği.
“Karımla aranda ne var?” diye sordu.
Babası telaşını saklayamayarak, “Ne diyorsun sen!” diye gürledi.
İkisi de çıldırmış gibiydi. Babası küfürler etmeye başlayınca Cevat, “Biliyorum gizleme artık, bu küfürlerle elimden kurtulamazsın!” diye bağırdı.
“Kes artık!” diye haykırarak hışımla ayağa kalktı Şakir Paşa. Ardından Cevat fırladı yerinden.
“Hiçbir yere gidemezsin, otur!” diye emretti babasına. Şakir Paşa, oğlunun böyle davranması karşısında sersemledi, düşer gibi oturdu sandalyesine. Cevat hâlâ ayaktaydı.
“Sana söyleyecek bir şey bulamıyorum, o senin gelinin, aklım almıyor çıldıracak gibi oluyorum!” dedi.
Paşanın elleri titremeye, nefesi kesilmeye başladı. Onun bu halini gören Cevat, hiç oralı olmadı. Sözlü kesin bir yanıt alamasa da babasının durumu gerçeği ortaya koyuyordu.
Şakir Paşa, öldürülme korkusuyla evin her yerinde silah bulundururdu. Bir saldırı ya da suikasta karşı kendini böyle savunacaktı. Yemek yedikleri odada birkaç silah vardı. Şakir Paşa’nın söyleyecek sözü yoktu. Oğlunu korkutup sindirmek için silahına davrandı. Üstüne saldırı bekleyen bir adamın çevikliği gelmiş, elinin titremesi geçmiş, karşısında şimdi oğlu değil de sanki düşmanı var gibiydi.
Cevat bu görüntü karşısında gözlerini kocaman açarak şaşkın halde babasına bakıyordu. Söylemek istediği kelimeler boğazına dizilivermişti. Oturduğu sandalyenin arkasında kalan konsolun üzerindeki silaha uzandı hızla. Babasına bu kez boyun eğmeyecekti. Hem karısının elinden alınmasını, hem de bunu babasının yapmasını kabul edemezdi. Bu durumu aklı, havsalası ve vicdanı almıyordu.
Silahlar aynı anda ateşlendi. Vurulan babasıydı. İnanamadı, bir sıtmaya yakalanmış gibi titredi. Cevat nişan bile almadan ateşlemişti silahı, daha çok korkutmak, boyun eğmediğini göstermek için. Babası göğsünü tutarak yere yuvarlandı. Onun silahından çıkan kurşun da tavanı delmişti. Küçük Suat koşarak gelmişti, bir babasına baktı bir ağabeyine, gidip ağabeyine sarıldı. Sanki hâlâ onu babasından korumak istiyordu.

***

Cevat Şakir, o kara geceyi hiç unutmadı. O gece, Cevat’ın bütün yaşamı boyunca belirleyiciliğini her olayda gösterecekti. Cevat o gece yaşadıklarını kimseye bütünüyle açmadı. Ta ki bir akşam yakın dostu Sabahattin’le dertleşirken ağzından değil de sanki yüreğinden dökülen sözcüklere kadar. “... İkimizden biri ölecekti. O öldü. Ben de ölmekten beter oldum. O kurtuldu. Korkunç bir acı duydum. Amma vicdan azabı duymadım. Ondan daha korkunç bir şey oldu. Kendime olan güvenimi yitirdim. Yani kendimi o gün bugündür yalan sayıyorum. Hapishanede gece çocukluğumu rüyamda görürdüm. Uyanınca rüyaymış diye sevinirdim, hapishanede olduğum halde. Yani babamdan kurtulduğuma sevinirdim...”
Babasını öldürdüğü için vicdan azabı duymayacak kadar ondan nefret etmesinin bir nedeni olmalıydı. Yalnızca çocukluğunda yaşadığı travmalar bu durumu açıklar mıydı? Yoksa babasının karısıyla ilişkisi mi asıl nedeni oluşturuyordu? Bunu tam olarak kendisi de bilemiyordu. Kim bilir, bu ruh halinin oluşmasında belki her iki durum da etkendi.*

 

Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET


 
* SEVİM KAHRAMAN’ın Halikarnas Balıkçısı’nın yaşam öyküsünü anlatan Karanlık ve Mavi (Destek Yayınları, 2017) biyografik romanından alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder