Her şey bu kadar ayyuka çıkmışken…
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş takımları yaptıkları transferlerle adeta birbirlerine nazire yapıyorlar. Tabii ki burada önemli olan kıstas sonuçtur. Her şey, bir sezondaki performans değerleri ve başarı beklentilerinin karşılığının verilip verilmemesiyle belli olacak.
Genelde, ülkede ağustos ayı tüm takımların şampiyonluklarıyla geçer. Ta ki, yeni sezon başlayana kadar…
Medyanın bu transfer tezgâhının içerisinde olması ve adeta Messi, Ronaldo ayarında transfer yapılıyormuş gibi olayı pazarlaması, işe farklı bir kalite (!) katıyor.
Alınan oyuncuların yaşı, performans değerleri, Avrupa liglerindeki konumları ve verilen paralar tüm bunlar transfer edebilmenin kriterleridir.
Bu kriterlerin hepsi tüm ülkelerdeki takımları bağlayan unsurlardır. Ülkedeki spor politikaları ve futbol prensipleri bu kriterlerin nasıl uygulanması gerektiğinin ana öğelerini oluşturur.
Esas şekil veren unsur; ülkelerin kendi futbol ekollerine adapte olabilecek ve mali açıdan ciddi katkılar sağlayacak oyuncuları seçmektir. Bu bakış açısı, reel anlamda prensiplerin olması ve bunların tereddütsüz uygulanmasıyla gerçekleşir.
Hiçbir ekolü ve futbol prensibi oluşmamış Türkiye’de, nasıl bir kurallar silsilesi geçerli olabilir ki? Zaten bu oluşamayan kurallar yüzünden Terim gibiler bu sistemden nemalanıyor. Terim gibiler sisteme de izin vermezler, foyaları ortaya çıkmasın diye.Ama futbol kültürü yok diyemeyiz. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal koşullara uygun ve sürekli kabuk değiştiren bir kültür var elimizde.
‘Biat’ ve ‘rant’ kurgusu bunun ana öğesini oluşturuyor.
Biatin hiyerarşik bir yolu var!
Kulübün çaycısından başlayıp siyasi erkin tepesine kadar gider.
Bu yolda iş kazası yapmamak lazım çünkü bertaraf olunur. Fatih Efendi’nin yaptığı maçoluk ve örgütüyle tasfiyesi gibi.
Anlaşılacağı üzere, futbol kültürünün ana çerçevesini ‘rant’ oluşturur. Buna ulaşmak için de biat haritasının içine girip, etki edilecek kişinin altında örgütlenmek lazım.
İşte bu örgütlenme içindeki kişiler sayesinde bu transferlere yön verilir. Hani, içinde kimse futbol adına bir unsur arama zahmetine girmesin ki, yok böyle bir şey!
Çünkü, bu anlamlı sosyolojik aile (….) küçük bir örgüt halinde çalışarak ve içeriye kimseyi almayarak bu inanılmaz (!) transferleri gerçekleştirir.
Genelde bu aile; başkan, başkanın yönetimde en güvendiği kişi ve asıl adam menajerden oluşur.
Bu kişilerin yaptığı transferlerin PR’ını ise medyadaki kankanlar yapar.
Artık, aile ve ortam hazır olduğuna göre transferin gerçekleşmesine sıra gelir.
Burada, menajerin uluslararası bağlantısı ve şirket irtibatı önemlidir. Çünkü sıkışıldığında, hani fatura filan ya da banka hesap numarası lazım olur ya, o sorunların çözülmesi şarttır. Bu donanımları olmayan menajerler, genelde iç transferlerdeki aile transferlerine katılmaya çalışırlar!
Hani, öyle yüksek meblağda komisyonlar filan olmaz, sakın yanlış anlaşılmalara gerek olmasın!
Kriterler biraz can sıkıcı;
Yaş: en az 32, en çok 36 olmalı.
Kariyer: Genelde bitmek üzere olması tercihtir.
Sözleşme: İmza parası ve tüm avantajlar futbolcu lehine olmalı.
Ücret: Dünyanın hiçbir yerinde ödenmeyecek meblağ olmalı.
Burada, banko olarak değişmeyen tek şey hayal kırıklıklarıdır. Seyircinin bu pazarlamada kendi payına düşenle yetinmesi ve arkadaki durumu oluruna bırakması, sadece ağustos şampiyonluklarını yaşamasına neden olmaktadır.
Bu transferlerle kimse Şampiyonlar Ligi’nde ya da Avrupa’da bir şey beklemeye kalkışmasın. Türkiye Ligi Şampiyonluğu (neye yarıyorsa) yeterlidir.
Burada asıl olan kulüplere olmaktadır.
Kulüpler dernek statüsünde olduğu için, kulübün borçları kimseyi bağlamamaktadır. Başkanlar istedikleri kadar borç yapabilirler ama hiç bir sorumlulukları olmaz.
Beşiktaş başta olmak üzere, Galatasaray ve Fenerbahçe ile diğer birçok takım artık içinden çıkılamayacak ve kurtulamayacak borç batağındadırlar.
Eğer bunun karşılığı, seyirciye, sosyal medyada geyik muhabbeti üstünlüğü sağlamaya yetiyorsa, o zaman sorun yok.
Yok futbol adına beklenti varsa, o zaman hesap sorulmalıdır.
Aksi, takım sevdası dışında, hiç kimse bitmiş bir futbolun paraziti olmaktan öteye gidemez.
Gereksiz beklentiye girmemek lazım.
MÜSLÜM GÜLHAN / BİRGÜN
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş takımları yaptıkları transferlerle adeta birbirlerine nazire yapıyorlar. Tabii ki burada önemli olan kıstas sonuçtur. Her şey, bir sezondaki performans değerleri ve başarı beklentilerinin karşılığının verilip verilmemesiyle belli olacak.
Genelde, ülkede ağustos ayı tüm takımların şampiyonluklarıyla geçer. Ta ki, yeni sezon başlayana kadar…
Medyanın bu transfer tezgâhının içerisinde olması ve adeta Messi, Ronaldo ayarında transfer yapılıyormuş gibi olayı pazarlaması, işe farklı bir kalite (!) katıyor.
Alınan oyuncuların yaşı, performans değerleri, Avrupa liglerindeki konumları ve verilen paralar tüm bunlar transfer edebilmenin kriterleridir.
Bu kriterlerin hepsi tüm ülkelerdeki takımları bağlayan unsurlardır. Ülkedeki spor politikaları ve futbol prensipleri bu kriterlerin nasıl uygulanması gerektiğinin ana öğelerini oluşturur.
Esas şekil veren unsur; ülkelerin kendi futbol ekollerine adapte olabilecek ve mali açıdan ciddi katkılar sağlayacak oyuncuları seçmektir. Bu bakış açısı, reel anlamda prensiplerin olması ve bunların tereddütsüz uygulanmasıyla gerçekleşir.
Hiçbir ekolü ve futbol prensibi oluşmamış Türkiye’de, nasıl bir kurallar silsilesi geçerli olabilir ki? Zaten bu oluşamayan kurallar yüzünden Terim gibiler bu sistemden nemalanıyor. Terim gibiler sisteme de izin vermezler, foyaları ortaya çıkmasın diye.Ama futbol kültürü yok diyemeyiz. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal koşullara uygun ve sürekli kabuk değiştiren bir kültür var elimizde.
‘Biat’ ve ‘rant’ kurgusu bunun ana öğesini oluşturuyor.
Biatin hiyerarşik bir yolu var!
Kulübün çaycısından başlayıp siyasi erkin tepesine kadar gider.
Bu yolda iş kazası yapmamak lazım çünkü bertaraf olunur. Fatih Efendi’nin yaptığı maçoluk ve örgütüyle tasfiyesi gibi.
Anlaşılacağı üzere, futbol kültürünün ana çerçevesini ‘rant’ oluşturur. Buna ulaşmak için de biat haritasının içine girip, etki edilecek kişinin altında örgütlenmek lazım.
İşte bu örgütlenme içindeki kişiler sayesinde bu transferlere yön verilir. Hani, içinde kimse futbol adına bir unsur arama zahmetine girmesin ki, yok böyle bir şey!
Çünkü, bu anlamlı sosyolojik aile (….) küçük bir örgüt halinde çalışarak ve içeriye kimseyi almayarak bu inanılmaz (!) transferleri gerçekleştirir.
Genelde bu aile; başkan, başkanın yönetimde en güvendiği kişi ve asıl adam menajerden oluşur.
Bu kişilerin yaptığı transferlerin PR’ını ise medyadaki kankanlar yapar.
Artık, aile ve ortam hazır olduğuna göre transferin gerçekleşmesine sıra gelir.
Burada, menajerin uluslararası bağlantısı ve şirket irtibatı önemlidir. Çünkü sıkışıldığında, hani fatura filan ya da banka hesap numarası lazım olur ya, o sorunların çözülmesi şarttır. Bu donanımları olmayan menajerler, genelde iç transferlerdeki aile transferlerine katılmaya çalışırlar!
Hani, öyle yüksek meblağda komisyonlar filan olmaz, sakın yanlış anlaşılmalara gerek olmasın!
Kriterler biraz can sıkıcı;
Yaş: en az 32, en çok 36 olmalı.
Kariyer: Genelde bitmek üzere olması tercihtir.
Sözleşme: İmza parası ve tüm avantajlar futbolcu lehine olmalı.
Ücret: Dünyanın hiçbir yerinde ödenmeyecek meblağ olmalı.
Burada, banko olarak değişmeyen tek şey hayal kırıklıklarıdır. Seyircinin bu pazarlamada kendi payına düşenle yetinmesi ve arkadaki durumu oluruna bırakması, sadece ağustos şampiyonluklarını yaşamasına neden olmaktadır.
Bu transferlerle kimse Şampiyonlar Ligi’nde ya da Avrupa’da bir şey beklemeye kalkışmasın. Türkiye Ligi Şampiyonluğu (neye yarıyorsa) yeterlidir.
Burada asıl olan kulüplere olmaktadır.
Kulüpler dernek statüsünde olduğu için, kulübün borçları kimseyi bağlamamaktadır. Başkanlar istedikleri kadar borç yapabilirler ama hiç bir sorumlulukları olmaz.
Beşiktaş başta olmak üzere, Galatasaray ve Fenerbahçe ile diğer birçok takım artık içinden çıkılamayacak ve kurtulamayacak borç batağındadırlar.
Eğer bunun karşılığı, seyirciye, sosyal medyada geyik muhabbeti üstünlüğü sağlamaya yetiyorsa, o zaman sorun yok.
Yok futbol adına beklenti varsa, o zaman hesap sorulmalıdır.
Aksi, takım sevdası dışında, hiç kimse bitmiş bir futbolun paraziti olmaktan öteye gidemez.
Gereksiz beklentiye girmemek lazım.
MÜSLÜM GÜLHAN / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder