26 Ağustos 2017 Cumartesi

Anti-kapitalist Müslümanın son yolculuğu - ORHAN GÖKDEMİR

İran’da “İslami devrim”in iki ideoloğu var. İlki “Sorbonlu” sosyal bilimci Ali Şeriati. İkincisi daha yerel; din adamı Ayetullah Ruhullah Humeyni. Humeyni, Şah Muhammed Rıza’yı Amerikalılara kapitülasyonlar vermekle suçlayınca 1963 yılında sürgüne gönderildi. 1979’da Şah Rıza’nın ülkeden kaçışına kadar sürgünde yaşadı. Ali Şeriati daha talihsizdi, “devrim”den iki yıl önce, 1977’de çok genç yaşında öldü.

Humeyni ise sürgünde siyasi ve dini faaliyetlerini sürdürdü, “İslam Cumhuriyeti” fikrinin ideoloğu oldu. Söyledikleri milliyetçilik, popülizm ve dinsel radikalizmin tuhaf bir karışımıydı. Medrese öğrencilerini etkilemeyi başarmıştı. Monarşinin çoktanrılı çağdan kalma pagan bir kurum olduğunu, dolasıyla gerçek İslam’la bağdaşmadığını söylüyordu. Monarşiye karşı çıkmak Müslümanlar için kutsal bir görevdi. Bütün krallar ahlaksızdı. Hâlbuki İranlılar 2500 yıldır kutsal bildikleri monarşi ile yönetiliyordu.

Yaptığı basitçe İslam’a değin yerleşmiş yargıları ters yüz etmekten ibaretti. İslam ezilenlerin diniydi, ezenlerin değil. İslam alt sınıfların inancı olduğundan sarayda iğreti dururdu. İslam asla bir afyon değildi. “Dünyanın ezilenleri birleşin” diyordu bir söylevinde. Öyle bir inançtı ki bu ne kapitalizm, ne de feodalizmle uyuşabilirdi. Hepsinin ötesinde ve üstündeydi. İslam gelecek, sınıf farklılıklarını kaldıracak, ezilenleri nihai kurtuluşa ulaştıracaktı.

                                                                             ***

Ali Şeriati orta sınıf bir ulema ailesinden geliyordu. Öğretmen olan babası, devlet okullarında Kuran öğretiyordu ve kendini “Müslüman sosyalist” olarak tanımlıyordu. 1953’te CIA-MI6 ortak prodüksiyonu ile alaşağı edilen Musaddık’ın ateşli bir destekçisiydi. Genç Şeriati de babasının izinden gitti, köy okulunda öğretmenlik yapmaya başladı. Arapça ve Fransızca öğrenmek için Meşhed Üniversitesi’ne girdi. Peygamberin izleyicilerinden “eşitlikçi” Ebuzer hakkındaki bir kitabı Arapçadan Farsçaya çevirdi. Kitap sahabe Ebuzer’in sosyalizmin öncüsü olduğunu iddia ediyordu. O kitap en çok çevirmenini etkiledi, İslami bir sosyalizmin mümkün olduğuna inandırdı. O günden sonra Ali Şeriati İran’ın Ebuzer’i olacaktı.

Çalkantılı 1960’lı yıllarda Sorbon’daydı. Georges Gurvich, Louis Massignon ve Henri Corbin’in derslerine devam ediyordu. Oryantalist Massignon’un Selman Pak kitabını tercüme etti. Masignon kitabı kölelikten “ehlibeyt”liğe terfi eden İranlı Salman Pak’a bir güzellemeydi. Sol tandanslı çeşitli dergilerde yazmaya başladı. O yıllar İslam’la Marksizm’in uyuşabileceğine inanılan yıllardı. 1965’te İran’a döndü, Tahran’da konferanslar verdi. Onun bu sohbetleri geniş kitlelere ulaşmasına vesile oldu. Ölümünün ardından bu sohbetleri ciltler halinde yayınlandı. Tutuklandı, İngiltere’ye gitmek zorunda bırakıldı. 40 yaşında hiç beklenmedik bir zamanda öldü. Bir iddiaya göre ölümünde İran istihbaratı SAVAK’ın parmağı vardı.

Arkasında bıraktığı inanca göre Muhammed yalnızca bir din değil, aynı zamanda sınıfsız ütopyaya doğru sürekli bir devrim yaşayan dinamik bir toplum kurmak için gönderilmişti. İmam Ali’nin ilk halifelere karşı çıkmasının nedeni onların otoriteyi gasp etmelerinin yanı sıra, kodamanlarla uzlaşarak asıl davalarını satmalarıydı. Öyleyse aydınlara düşen görev devrimci İslam’ın temel niteliğini yeniden keşfetmek ve diriltmekti. Muhtaç oldukları kudret zaten Şiilikte mevcuttu! İmam Hüseyin de bir tür Che değil miydi zaten...

Yaptığı şey özünde beylik kutsal kavramlara radikal anlamlar yüklemekten ibaretti. “Ümmet” ayaklanma hazır halk, “tevhit” dayanışma, “imamet” liderlik, “cihat” kurtuluş savaşı, “mücahit” devrim savaşçısı, “şehit” devrim kahramanı, “tefsir” kutsal metinlerden radikal anlamlar çıkarma yeteneğiydi. Daha ne olsun? “Her yer Kerbela, her gün Aşura, her ay Muharrem” sloganı onun buluşuydu. Şeriati böylece İslam’ı bir din veya mezhep olmaktan çıkarıyor, ona siyasal bir nitelik kazandırıyordu. Şimdi boğuşup durduğumuz siyasal İslam bir anlamda onun eseridir.
Haliyle yerleşik dini yorumlara acımasızca saldırdı, aşağıladı. Onlar halifelerin İslam’ını vazediyordu. Oysa asıl İslam Ebuzer’in, Selman Pak’ın İslam’ıydı. Ama Şeriati’nin serüveni de Luther’de olduğu gibi nihayete erdi. O bütün Müslümanları Ebuzer yapmak için yola çıkmıştı, ama sonuçta bütün Ebuzerlerin Müslüman olmasına neden oldu. Şeriat istiyordu ezilen kalabalıklar. Şeriati’nin söylediklerinin inceliklerine dikkat edecek halleri ve vakitleri yoktu. 1979’da Humeyni sürgünden döndü ve iktidara el koydu. İslam Cumhuriyeti için kapı aralanmıştı. Bugünkü İran onun ve Ali Şeriati’nin eseriydi. Ervand Abrahamian’ın şahane “Modern İran Tarihi”nden ayrıntılarını okuyabilirsiniz.
                                                                            ***

Bizde de karşılıkları var şimdi. İhsan Eliaçık bir tür Ayetullah Humeyni. Hoca bu vasfının yanında aynı zamanda Ali Şeriati’nin izinde. İslam’ın kutsal kavramlarına devrimci bir anlam yükleme iddiasında. Kuran’ı devrimci bir tarzda yorumladığını söylüyor. Sosyal İslam, antikapitalist Müslüman kavramları havada uçuşuyor. CHP milletvekili Eren Erdem ise vekilliğe terfi edene kadar bir tür reankarne Ali Şeriati’ydi. Hatta Ebuzer ve Selman Pak hakkında kitaplar da yazdı ki, dışarıdan baksan Şeriati’den ayıramazsın. Yazdıklarına bakılacak olunursa İslam artık bir din değil, sınıfsız bir toplum yolunda ilerleyen bir siyasal ütopya. Şeriat var mı içinde? Var. Ama zaten sosyalizm de sonuçta bir şeriat değil mi?
                                                                             ***

Nedir peki “sosyal İslam” veya “sosyalist İslam”ın esbab-ı mucibesi? Eldeki verileri sıralayalım. Öteki tek tanrılı dinlerin yanı sıra İslamiyet de ilkel komünal ve köleci toplumdan feodalizme geçiş sancılarının çekildiği bir uzun dönemin ürünü. Haliyle tüm motivasyonları zalimin zulmünü sınırlama ve mazluma şefkat gösterme üzerine kurulu. Eğer kendisi otorite olmamışsa, yan yana yaşadığı otoriteye bunları salık veriyor. Ezilenlerin yerine eza çeken İsa ile, Müslüman olan köleleri azat etmeyi öğütleyen Muhammed’in de temelde yaptıkları bu. Köleleri azat etmeyi öğütlüyorlar, çünkü köle emeğinin artık verimli olmadığı bir zaman aralığındadırlar.

Sonra kapitalizm geldi ve hepsini sildi süpürdü. Feodalizmi paramparça etti. Halen varlığını sürdüren köleciliğin geç biçimlerinin düzene adapte olması zaten mümkün değildi, yıktı geçti. Yeni sistem bulduğu bütün bağımlılık ilişkilerine saldırdı, parçaladı. Artık ne toprağa bağlı köylü vardı, ne köle. Herkes “özgür”dü. Ama herkesi özgür kılan şey kapitalistlerin özgürlük aşkı değildi. “Piyasa” denilen ve bütün sınıfsal ilişkileri görünmez kılan bir mekanizmanın ürünüydü bu. Dolaşım ve üretim artık birbirinden ayrılmıştı. Bu ayrışma, bağımlılık ilişkisini belli bir süreyle sınırlamayı mümkün kılıyordu. Ücretli çalışma köleliğin başkalaşmış bir biçimiydi evet ama işçi ücretini alıp üretim sürecinin dışına çıktı mı piyasadaki sonsuz sayıdaki dolaşım odaklarından birine dönüşüyordu. O burada işçi belirlemesinden kurtuluyor, bir alıcı veya satıcıya dönüşüyordu. Eğer parası yeterliyse ilke olarak istediği her şeyi yapması mümkündü. Artık hiçbir lokantanın kapısında “işçiler giremez” yazmayacaktı.

Ama o, böylece toplumsal bir varlık olmaktan çıkıp iktisadi bir bireye dönüşmüş oluyordu. Artık iktisadın gerekleri dışında hiçbir bağı ve bağlılığı yoktu. Zor yine vardı evet ama artık bu da doğrudan değil dolaylı bir zor haline dönüşmüştü. Çalışmama özgürlüğü vardı evet ama bunun karşılığı aç kalma özgürlüğüydü. İşçileri yığınlar halinde emek güçlerini satmaya razı eden zor işte böylesine karmaşık bir şeydi.
Modern işçinin dinde kendi acılarına hitap eden bir şeyler bulmuş olması mümkündür. Çünkü modern işçi modern köledir. Sömürülür, acı çeker, bağımlıdır, kendi insani yetenekleri üzerinde söz ve karar sahibi değildir. Peki din nasıl çözecek modern kölenin bu problemini. Eske zamanlarda yaptığı gibi kölelere iyi davranılmasını öğütleyecek, muktedire şefkat göstermesini salık verecek. Varsıldan yoksula sadaka vermesini isteyerek... Yani? Bütün Müslümanları Ebuzer olmaya çağıracak, sonuçta bütün Ebuzerleri Müslüman yapacak.
Sorun şu ki insanlık tarihinde ezilenlerin acılarına son verebilmiş bir din veya inanç yok. Din, evet, halkın afyonudur. Bir yandan çektiği acıları hafifletir, öbür yandan o çekilen acılara karşı bir başkaldırı, bir protestodur. Ama işte o kadar. İsa ezilenleri acılarına son vermek için toplanmaya çağırdığında ezilenlerin çoğu Musa’nın mucizesine inanlardı. Kurtuluş umuduyla Muhammed’in peşinden gidenlerin arasında Musevi ve İseviler çoğunluktaydı. Kurtulamamışlardı. Mülkiyetin kapitalist biçimini hedef almayan ve ücretli çalışmayı tartışmayan bütün kurtuluş önerileri bir afyondur, bir ağrı kesicidir. Ama bize artık büyük bir ameliyat gerek.

                                                                             ***

Şeriati dini ezilenlerden yana bükmeye çalıştı. Humeyni ondan modern ile geleneksel olanın karışımı olan tuhaf bir rejim üretti. Ama sonuçta kıl-tüy üzerinden giderek günlük hayatı kontrol etmeyi deneyen gerici karanlık bir düzenden söz ediyoruz. Başlarını örtmeyi emrediyorlar kadınlara, çünkü saçlarının görünmesi günah. Geçenlerde İranlı kadınlardan biri saçlarını kazıtıp çıktı sokağa. Baş açık saç görünmüyor. Ne yapsın molla, vurdu kendini hadis kitaplarına…
İhsan Eliaçık ve Eren Erdem affetsin ama gittikleri yol yol değil bize göre. Ali Şeriati ve Ayetullah Humeyni’de olduğu gibi onlarınki de İslam’ın dışında yeni bir din önerisi. Ebuzer ve Selman Pak’tan Mesih üretmeye çalışmaları ondan. Din şu an yürürlükte olan şey. Piyasanın şekillendirdiği dindar, piyasa dindarı; Gerici, yobaz, yağmacı, zalim, sömürgen, ahlaksız…
Ne hadise ne ayete ihtiyacı var sosyalizmin. İnancınız her ne ise gelin bu büyük insanlık mücadelesine katılın; Sınıf kardeşliği hepsinin üzerindedir. Dininiz ise sizde kalsın, ne karışırız ne karıştırırız. Allah kabul etsin bu durumda. Amin!

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder