R.T. Erdoğan, geçen ayın son haftasında kendisini -yıllarca- el üstünde tutan Batı’lı dostlarına (!) seslendi. “Almanya ya da Amerika’da yapılınca suç sayılan ‘eylem’, Türkiye’de yapılınca niye hak-hukuk oluyor?” sorusunun hemen ardından da -bıyık altından bir “gülümsemeyle” -“Sizdeki ‘hukuk’ da bizdeki ‘guguk’ mu?” diye sordu. (25.7.2017)
Anlaşılan Erdoğan, bu “Hukuk-Guguk” ikilisini seviyor; çünkü geçen yıl da, yine bu dostlarına, “Sizinki hukuk da bizimki guguk mu?” diyerek aynı soruyu yöneltmişti, üstelik dört dörtlük bir “ciddiyetle” (6.11.2016).
Bu “gülümseme” ve “ciddiyet” ayrımına değinmeden önce, “guguk” söylemine şöyle bir baksak diyorum, değerli dostlar!
“1940”lı yıllarda -özellikle- ellili yıllarda, İstanbul Üniversitesi’nde türlü fakültelerdeki öğrenciler, yılda bir kez yayınlanan birer “dergi” çıkarırlardı; bunların içinde en tanınmış olanı, “Hukuk Fakültesi”nin “Guguk” adlı dergisiydi. Bu adın seçilmesinin nedeni, “hukuk” ve “guguk” sözleri arasındaki ses uyumu olmasıyla birlikte, Guguk’ta yalnız hocalara takılmalar, karikatürler yer almaz, “hukuk”un “guguklaştırılması” da örnekler verilerek eleştirilirdi.
Sanırım ellili yıllara ait bir Guguk’ta, tarihçi “Ahmet Rasim”den yapılmış bir alıntı vardı: “Halet Efendi Olayı!” Bu tarihsel olaya daha önce de değinmiştim; izninizle yine kısaca anımsayalım: 1800’lerin ilk yıllarında, İstanbul’da hükümete karşı eleştiriler uluorta söylenmeye, üstelik çoğalmaya başlayınca, önlemek için bir çözüm bulup bunu da Padişah’ın onayına sunmak üzere “Meclisi Vükela” (bir bakıma Bakanlar Kurulu) toplanır. Toplantıda bulunan, dönemin ünlülerinden (danışmanlarından) Halet Efendi: “Şimdi Okçular Başı’ndaki berberin başı kesilsin, bunlara örnek olur korkarlar!” deyince, içlerinden biri: “Aman ha! O benim berberim!” diye itiraz eder. Bunun üzerine Halet Efendi “Eh! O zaman, öte yandaki berberin boynu vurulsun!” der...
Kuşkusuz bu alıntıyla öğrenciler, böyle bir “adalet” anlayışının da, tüm güçlerin “tek kişide” toplanmasıyla oluşan “hukuk”un da, nasıl “guguk”a dönüştürüldüğünü göstermek istemişlerdi.
Demek ki, hukuksuzluğun, yönetimin “pervasızca hukuku çiğnemesi”nin anlatımıydı, ortaya konuşuydu, kısacası göstergesiydi “GUGUK”!..
Böylece geleceğin hukukçusu olacak gençlerin armağanı olan “guguk”, “guguklaşma” hep bu anlamda, “olumsuz” anlamda kullanıldı yıllarca...
Ve şimdi, Batı’nın, ülkemizdeki durumu, yaşananları, imza atıp kabul ettiğimiz “Evrensel İnsan Hakları”nın çoğunun hiçe sayılmasını, basın özgürlüğünün göz göre göre çiğnenmesini, “dikta” rejiminin temelini oluşturan tüm erklerin bir kişinin avucuna almasını, söylemeleri, eleştirileri yeter de artar Türkiye’nin ne halde olduğunu ortaya koymakta...
Dolaysiyle onların bu eleştirilerine “yanıt” vermek için de, Erdoğan’ın ülkemizde uyguladıkları “hukuk”u, “guguk”a benzeterek yapması, unutulmayacak, üstelik acı bir gülümsemeyle anılacak; sanırım tarihsel bağlamda da...
Ayrıca Erdoğan’ın, ülkemizdeki hukuku Batı’ya karşı korur duruma geçerken yaptığı bu “guguk” benzetmesi “gaf”ının hamurunda, Anayasamızın değiştirilemez olan ikinci maddesindeki, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğumuzu belirten bu saptamayı hep, “laik” demeden yapan -bir bakıma-“çağdaşlaşma karşıtı” görüşünün de bulunduğunu hiç ama hiç unutmamalı...
Kuşkusuz, “Erdoğan’ın, Türkiye’de göz göre göre yaşanan “hukuksuzluk” durumunu yadsıması için, “adaletsizliği, hukuksuzluğu” anlatan bir “simge” olarak kabul görmüş “guguk”u kullanmasının, şaşkınlığını da hiç unutmamalı...
Ne dersiniz, değerli dostlar?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Anlaşılan Erdoğan, bu “Hukuk-Guguk” ikilisini seviyor; çünkü geçen yıl da, yine bu dostlarına, “Sizinki hukuk da bizimki guguk mu?” diyerek aynı soruyu yöneltmişti, üstelik dört dörtlük bir “ciddiyetle” (6.11.2016).
Bu “gülümseme” ve “ciddiyet” ayrımına değinmeden önce, “guguk” söylemine şöyle bir baksak diyorum, değerli dostlar!
“1940”lı yıllarda -özellikle- ellili yıllarda, İstanbul Üniversitesi’nde türlü fakültelerdeki öğrenciler, yılda bir kez yayınlanan birer “dergi” çıkarırlardı; bunların içinde en tanınmış olanı, “Hukuk Fakültesi”nin “Guguk” adlı dergisiydi. Bu adın seçilmesinin nedeni, “hukuk” ve “guguk” sözleri arasındaki ses uyumu olmasıyla birlikte, Guguk’ta yalnız hocalara takılmalar, karikatürler yer almaz, “hukuk”un “guguklaştırılması” da örnekler verilerek eleştirilirdi.
Sanırım ellili yıllara ait bir Guguk’ta, tarihçi “Ahmet Rasim”den yapılmış bir alıntı vardı: “Halet Efendi Olayı!” Bu tarihsel olaya daha önce de değinmiştim; izninizle yine kısaca anımsayalım: 1800’lerin ilk yıllarında, İstanbul’da hükümete karşı eleştiriler uluorta söylenmeye, üstelik çoğalmaya başlayınca, önlemek için bir çözüm bulup bunu da Padişah’ın onayına sunmak üzere “Meclisi Vükela” (bir bakıma Bakanlar Kurulu) toplanır. Toplantıda bulunan, dönemin ünlülerinden (danışmanlarından) Halet Efendi: “Şimdi Okçular Başı’ndaki berberin başı kesilsin, bunlara örnek olur korkarlar!” deyince, içlerinden biri: “Aman ha! O benim berberim!” diye itiraz eder. Bunun üzerine Halet Efendi “Eh! O zaman, öte yandaki berberin boynu vurulsun!” der...
Kuşkusuz bu alıntıyla öğrenciler, böyle bir “adalet” anlayışının da, tüm güçlerin “tek kişide” toplanmasıyla oluşan “hukuk”un da, nasıl “guguk”a dönüştürüldüğünü göstermek istemişlerdi.
Demek ki, hukuksuzluğun, yönetimin “pervasızca hukuku çiğnemesi”nin anlatımıydı, ortaya konuşuydu, kısacası göstergesiydi “GUGUK”!..
Böylece geleceğin hukukçusu olacak gençlerin armağanı olan “guguk”, “guguklaşma” hep bu anlamda, “olumsuz” anlamda kullanıldı yıllarca...
Ve şimdi, Batı’nın, ülkemizdeki durumu, yaşananları, imza atıp kabul ettiğimiz “Evrensel İnsan Hakları”nın çoğunun hiçe sayılmasını, basın özgürlüğünün göz göre göre çiğnenmesini, “dikta” rejiminin temelini oluşturan tüm erklerin bir kişinin avucuna almasını, söylemeleri, eleştirileri yeter de artar Türkiye’nin ne halde olduğunu ortaya koymakta...
Dolaysiyle onların bu eleştirilerine “yanıt” vermek için de, Erdoğan’ın ülkemizde uyguladıkları “hukuk”u, “guguk”a benzeterek yapması, unutulmayacak, üstelik acı bir gülümsemeyle anılacak; sanırım tarihsel bağlamda da...
Ayrıca Erdoğan’ın, ülkemizdeki hukuku Batı’ya karşı korur duruma geçerken yaptığı bu “guguk” benzetmesi “gaf”ının hamurunda, Anayasamızın değiştirilemez olan ikinci maddesindeki, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğumuzu belirten bu saptamayı hep, “laik” demeden yapan -bir bakıma-“çağdaşlaşma karşıtı” görüşünün de bulunduğunu hiç ama hiç unutmamalı...
Kuşkusuz, “Erdoğan’ın, Türkiye’de göz göre göre yaşanan “hukuksuzluk” durumunu yadsıması için, “adaletsizliği, hukuksuzluğu” anlatan bir “simge” olarak kabul görmüş “guguk”u kullanmasının, şaşkınlığını da hiç unutmamalı...
Ne dersiniz, değerli dostlar?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder