Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Barselona’daki saldırıdan sonra orada İslamofobi’yi köpürtmek isteyenlere aman vermeyen “Sol”un hakkını teslim etmiş.
Tabii esas vurgusu, İslamofobik “Beyaz ırkçılık” ve faşizmle “IŞİD karası”nı buluşturmak, onları “simbiyotik” (birbirinden beslenen) bir ilişkiye sokmak.
Twitter mesajında diyor ki “Barselona’da İslam karşıtı gösteri düzenlemek isteyen faşist bir grubu, sol görüşlü Katalan örgütlerin temsilcileri ve halk engelledi”.
Devamla, sol görüşlü göstericilerin, “Faşistler dışarı”, “Halklar arasında dayanışma”, “Ne DEAŞ ne Faşizm” pankartları taşıdıklarını da aktaran AB Bakanı, “Bu olay bize DEAŞ ve Avrupa’daki ırkçıların birbirini nasıl beslediğini gösteriyor” şeklinde de not düşmüş.
Acaba Katalan solcuları bizim topraklarda olup bitenler karşısında kimlerin yanında olur, arkasında dururdu?
Kendi cevabımı vereyim:
Aynı Katalan solcuları, bu topraklarda şimdi açlık grevinin 167’nci gününde ölümün eşiğine gelmiş Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları bu topraklarda düşüncelerini yazdıkları, halkın haber hakkını savundukları için zindanlara attığınız, kahir ekseriyeti solcu-sosyalist gazetecilerin arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere memleketin üçüncü büyük siyasi partisinin milletvekillerine reva görülenler karşısında onların yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, ülkenin Güneydoğu’sunun cehenneme dönmesi karşısında devlete ve hükümetinize barıştan yana uyarı ve çağrıda bulundukları için lânetlenen, cadılaştırılan, şeytanlaştırılan, işinden, ekmeğinden edilen akademisyenlerin yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, Cumhuriyet davasında Cumhuriyet’in, Enis Berberoğlu davasında Enis Berberoğlu’nun, Sözcü davasında Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, cezaevlerinde hak ihlâllerine, sağlık ihmallerine ve tecride uğrayan tutukluların da arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Ve aynı Katalan solcuları, tabii ki o muhteşem Barselona taraftarlarıyla birlikte, tribünde “Nuriye ve Semih yaşasın” pankartı açtıkları için tutuklanan Beşiktaş taraftarlarının yanında olacaktır. Bundan da hiç kuşkunuz olmasın!..
Çünkü Sol, Müslümana Müslüman olmaktan önce insan olarak bakar.
Ama siz, insana, insan olmaktan önce Müslüman olarak, alnı secde görüyor mu görmüyor mu diye sorarak bakarsınız!
O yüzden değil mi ki “Alnı secdeye varıyorsa yeter” diye her tarafa tereddütsüz doldurduğunuz kadroların ihanetine, saldırısına, darbesine uğradınız?!
“Ne DEAŞ ne Faşizm” derken işin içine faşizmin her türünü ve “İslamofaşizm”i de katmanız gerek.
Bu köşede defalarca yazdığımız üzere, İslamofobi ile İslamofaşizm “tek yumurta ikizi”dir. Bunlar, birbirinden beslenerek büyür, gelişir, azmanlaşırlar.
Mesele, İslam-karşıtlığına karşı duruşları nedeniyle sitayişle bahsettiğiniz Katalan solcularının, sizin de içinde yer aldığınız Türkiye iktidarına nasıl baktıkları...
Onu, İslamofobi kadar karşısında oldukları “Faşizm”in neresine koydukları...
Uzağına mı, dışına mı, kıyısına mı, içine mi, göbeğine mi?..
Kafa yormanız gereken soru bu.
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Tabii esas vurgusu, İslamofobik “Beyaz ırkçılık” ve faşizmle “IŞİD karası”nı buluşturmak, onları “simbiyotik” (birbirinden beslenen) bir ilişkiye sokmak.
Twitter mesajında diyor ki “Barselona’da İslam karşıtı gösteri düzenlemek isteyen faşist bir grubu, sol görüşlü Katalan örgütlerin temsilcileri ve halk engelledi”.
Devamla, sol görüşlü göstericilerin, “Faşistler dışarı”, “Halklar arasında dayanışma”, “Ne DEAŞ ne Faşizm” pankartları taşıdıklarını da aktaran AB Bakanı, “Bu olay bize DEAŞ ve Avrupa’daki ırkçıların birbirini nasıl beslediğini gösteriyor” şeklinde de not düşmüş.
***
Çelik’in Barselona’da Katalan solcularının kendi
ırkçılarına ve kendi topraklarındaki faşizm tezahürlerine karşı
Müslümanlığın ve Müslümanların arkasında durmalarından duyduğu mesut
bahtiyarlığı bozmamayı dileyerek soralım: Acaba Katalan solcuları bizim topraklarda olup bitenler karşısında kimlerin yanında olur, arkasında dururdu?
Kendi cevabımı vereyim:
Aynı Katalan solcuları, bu topraklarda şimdi açlık grevinin 167’nci gününde ölümün eşiğine gelmiş Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları bu topraklarda düşüncelerini yazdıkları, halkın haber hakkını savundukları için zindanlara attığınız, kahir ekseriyeti solcu-sosyalist gazetecilerin arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere memleketin üçüncü büyük siyasi partisinin milletvekillerine reva görülenler karşısında onların yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, ülkenin Güneydoğu’sunun cehenneme dönmesi karşısında devlete ve hükümetinize barıştan yana uyarı ve çağrıda bulundukları için lânetlenen, cadılaştırılan, şeytanlaştırılan, işinden, ekmeğinden edilen akademisyenlerin yanında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, Cumhuriyet davasında Cumhuriyet’in, Enis Berberoğlu davasında Enis Berberoğlu’nun, Sözcü davasında Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Aynı Katalan solcuları, cezaevlerinde hak ihlâllerine, sağlık ihmallerine ve tecride uğrayan tutukluların da arkasında olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!
Ve aynı Katalan solcuları, tabii ki o muhteşem Barselona taraftarlarıyla birlikte, tribünde “Nuriye ve Semih yaşasın” pankartı açtıkları için tutuklanan Beşiktaş taraftarlarının yanında olacaktır. Bundan da hiç kuşkunuz olmasın!..
***
Elbette sadece Katalan solcuları değil, genelde
Sol düşünce ve hareket, ırkçılığın her türüne, İslam ve Müslüman
karşıtlığından istim alanı da dâhil olmak üzere karşıdır. Çünkü Sol, Müslümana Müslüman olmaktan önce insan olarak bakar.
Ama siz, insana, insan olmaktan önce Müslüman olarak, alnı secde görüyor mu görmüyor mu diye sorarak bakarsınız!
O yüzden değil mi ki “Alnı secdeye varıyorsa yeter” diye her tarafa tereddütsüz doldurduğunuz kadroların ihanetine, saldırısına, darbesine uğradınız?!
***
Elbette “Beyaz Irkçılık” ile “Kara IŞİD” arasında birbirini besleyen bir ilişki var ve söyledikleriniz geçerli, ama yeterli değil!.. “Ne DEAŞ ne Faşizm” derken işin içine faşizmin her türünü ve “İslamofaşizm”i de katmanız gerek.
Bu köşede defalarca yazdığımız üzere, İslamofobi ile İslamofaşizm “tek yumurta ikizi”dir. Bunlar, birbirinden beslenerek büyür, gelişir, azmanlaşırlar.
Mesele, İslam-karşıtlığına karşı duruşları nedeniyle sitayişle bahsettiğiniz Katalan solcularının, sizin de içinde yer aldığınız Türkiye iktidarına nasıl baktıkları...
Onu, İslamofobi kadar karşısında oldukları “Faşizm”in neresine koydukları...
Uzağına mı, dışına mı, kıyısına mı, içine mi, göbeğine mi?..
Kafa yormanız gereken soru bu.
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder