Erdoğan’ın muhtarlara söylediklerini canlı olarak dinlemek okumaktan farklıydı: “Yıllarca
havalimanı dendi, bunlar ‘istemezük’ dedi. Kim bunlar? Komünistler,
komünistler! Bu komünistler, bu sol görüşlüler hiçbir zaman vatansever
değildir. Bu tür hizmetleri verdiğiniz zaman çılgına dönüyorlar.”
Bu sözlerde yeni bir şey yok. Yıllardır Türk sağının sola dair tekrarlayıp durduğu klişe. Peki, dinlemek neden farklıydı? “Komünistler, komünistler…” derken ses tonu sağ politikacıların epey eskide kaldığını sandığım ses tonlarına kattıkları öfke ve nefret yüklüydü.
Vatanseverlik, dünyanın hemen her yerinde, hangi siyasi eğilimin, hangi ideolojinin savunucusu olursanız olun paylaşılamaz bir kavram. Ulusal “bütünlük” içindeki toplumlarda, siyasetin olağan demokratik akışı içinde insanlar birbirlerinin vatanseverliğini kolaylıkla/alenen sorgulamazlar.
Vatanseverlik bir anlamda ideolojiler üstüdür; birbirine taban tabana zıt ideolojilerin sahipleri de vatanlarını severler!
Buna karşın sıklıkla kötüye kullanılmış bir kavram. Dr. Johnson olarak tanınan İngiliz yazar, şair, filozof Samuel Johnson’un daha 1700’lerde “Vatanseverlik bir alçağın son sığınağıdır” demesi bu kötüye kullanıma; çalmanın çırpmanın bayrakla vatanla gizlenmesine işarettir.
Kendimi bildim bileli solcuyumdur ama “Hiçbir sağcı vatansever değildir, hiçbir zaman vatansever değillerdir” demem!
Erdoğan’ın “komünistler” derken ki ses tonuyla bazı şiirleri okurken ki ses tonunu birlikte duysanız, kurduğu ilişkinin ne kadar çelişik olduğunu görürdünüz!
Sondan başlarsak, misal 15 Temmuz törenlerinde okuduğu şiirden. “Bakınız şairimiz ne diyor” diyerek, şiirin ve şairin adını vermeden okumuştu:
Bu vatana nasıl kıydılar? /
İnsan olan vatanını satar mı? /
Suyun içip ekmeğini yediniz. /
Dünyada vatandan aziz şey var mı? /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız? … Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
/ günü gelir hesabınız görülür.
/ Günü gelir sualiniz sorulur: /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?”
Şiirin adı “Bu vatana nasıl kıydınız?”, şairi de komünistliği tescilli Nâzım Hikmet!
O şiir Menderes ve Demokrat Parti iktidarı için yazılmıştı. Erdoğan’ın okumadan atladığı iki kıtadan birinde de
“Eli kolu zincirlere vurulmuş, /
vatan çırılçıplak yere serilmiş. /
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş. /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” deniyordu.
23 Nisan’da değişik ülkelerden gelen çocuklara da Nâzım’ın dizeleriyle seslenmişti Cumhurbaşkanı:
“Çalıyorum kapınızı, /
teyze, amca, bir imza ver. /
Çocuklar öldürülmesin /
şeker de yiyebilsinler.”
8 yıl önce, İstanbul’a davet ettiği Ortadoğulu liderlerin eşlerine Gazze’ye yardım için seslenirken aynı şiirle gözyaşlarını akıtıp; “Çocukların ölümü, masumiyetin ölümüdür. Masumiyetin ölümü ise insanlığın çöküşüdür” demişti Emine Hanım.
Komünist Nâzım!
Bazen Başbakan Yıldırım partisinin Evet kampanyasını başlattı onunla;
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne /
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar /
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.”
Bazen de Erdoğan muhalefete yüklendi;
“Sen yanmasan /
Ben yanmasam /
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”
Pek sevdiler “Yaşamak bir ağaç gibi…” demeyi. Bir Nevruz’u onunla kutladı Erdoğan: “Bir ağaç gibi benliğimize sahip çıkıp, bir orman gibi kardeşçesine yaşamayı öğrendiğimiz vakit bütün kalbimle inanıyorum ki millet olarak hiçbir erozyona uğramayacak, hiçbir yangına teslim olmayacağız.”
“Kurtuluş Savaşı Destanı”nda vatanseverliğin de destanını yazdı Nâzım.
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan /
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. /
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak /
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, /
Bu cehennem, bu cennet bizim” derken de “Davet”i vatanseverliğeydi.
Sonra, vatanseverliğin Dr. Johnson’un o ünlü sözünden beri nasıl kullanıldığını görünce dayanamadı: “Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurthainiyim, ben vatan hainiyim.”
L. DOĞAN TILIÇ / BİRGÜN
Bu sözlerde yeni bir şey yok. Yıllardır Türk sağının sola dair tekrarlayıp durduğu klişe. Peki, dinlemek neden farklıydı? “Komünistler, komünistler…” derken ses tonu sağ politikacıların epey eskide kaldığını sandığım ses tonlarına kattıkları öfke ve nefret yüklüydü.
Vatanseverlik, dünyanın hemen her yerinde, hangi siyasi eğilimin, hangi ideolojinin savunucusu olursanız olun paylaşılamaz bir kavram. Ulusal “bütünlük” içindeki toplumlarda, siyasetin olağan demokratik akışı içinde insanlar birbirlerinin vatanseverliğini kolaylıkla/alenen sorgulamazlar.
Vatanseverlik bir anlamda ideolojiler üstüdür; birbirine taban tabana zıt ideolojilerin sahipleri de vatanlarını severler!
Buna karşın sıklıkla kötüye kullanılmış bir kavram. Dr. Johnson olarak tanınan İngiliz yazar, şair, filozof Samuel Johnson’un daha 1700’lerde “Vatanseverlik bir alçağın son sığınağıdır” demesi bu kötüye kullanıma; çalmanın çırpmanın bayrakla vatanla gizlenmesine işarettir.
Kendimi bildim bileli solcuyumdur ama “Hiçbir sağcı vatansever değildir, hiçbir zaman vatansever değillerdir” demem!
Erdoğan’ın “komünistler” derken ki ses tonuyla bazı şiirleri okurken ki ses tonunu birlikte duysanız, kurduğu ilişkinin ne kadar çelişik olduğunu görürdünüz!
Sondan başlarsak, misal 15 Temmuz törenlerinde okuduğu şiirden. “Bakınız şairimiz ne diyor” diyerek, şiirin ve şairin adını vermeden okumuştu:
Bu vatana nasıl kıydılar? /
İnsan olan vatanını satar mı? /
Suyun içip ekmeğini yediniz. /
Dünyada vatandan aziz şey var mı? /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız? … Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
/ günü gelir hesabınız görülür.
/ Günü gelir sualiniz sorulur: /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?”
Şiirin adı “Bu vatana nasıl kıydınız?”, şairi de komünistliği tescilli Nâzım Hikmet!
O şiir Menderes ve Demokrat Parti iktidarı için yazılmıştı. Erdoğan’ın okumadan atladığı iki kıtadan birinde de
“Eli kolu zincirlere vurulmuş, /
vatan çırılçıplak yere serilmiş. /
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş. /
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” deniyordu.
23 Nisan’da değişik ülkelerden gelen çocuklara da Nâzım’ın dizeleriyle seslenmişti Cumhurbaşkanı:
“Çalıyorum kapınızı, /
teyze, amca, bir imza ver. /
Çocuklar öldürülmesin /
şeker de yiyebilsinler.”
8 yıl önce, İstanbul’a davet ettiği Ortadoğulu liderlerin eşlerine Gazze’ye yardım için seslenirken aynı şiirle gözyaşlarını akıtıp; “Çocukların ölümü, masumiyetin ölümüdür. Masumiyetin ölümü ise insanlığın çöküşüdür” demişti Emine Hanım.
Komünist Nâzım!
Bazen Başbakan Yıldırım partisinin Evet kampanyasını başlattı onunla;
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne /
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar /
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.”
Bazen de Erdoğan muhalefete yüklendi;
“Sen yanmasan /
Ben yanmasam /
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”
Pek sevdiler “Yaşamak bir ağaç gibi…” demeyi. Bir Nevruz’u onunla kutladı Erdoğan: “Bir ağaç gibi benliğimize sahip çıkıp, bir orman gibi kardeşçesine yaşamayı öğrendiğimiz vakit bütün kalbimle inanıyorum ki millet olarak hiçbir erozyona uğramayacak, hiçbir yangına teslim olmayacağız.”
“Kurtuluş Savaşı Destanı”nda vatanseverliğin de destanını yazdı Nâzım.
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan /
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. /
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak /
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, /
Bu cehennem, bu cennet bizim” derken de “Davet”i vatanseverliğeydi.
Sonra, vatanseverliğin Dr. Johnson’un o ünlü sözünden beri nasıl kullanıldığını görünce dayanamadı: “Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurthainiyim, ben vatan hainiyim.”
L. DOĞAN TILIÇ / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder