Çocuk istismarlarını mı, kadın cinayetlerini, tecavüzlerini mi, yoksa
talan edilmiş yaşam alanlarını mı, adaletsizliği, hukuksuzluğu, harami
saltanatını mı yoksa düşüncenin önüne kurulan kara duvarı mı, işsizliği,
yoksulluk ve yolsuzlukları mı yoksa taşeronlaşma ile tüm hakları
budanmış, köleleştirilmiş, iş cinayetleriyle katledilen emekçilerin
durumunu mu yazacağız?
Ne yazacağız?
Cezaevlerinde 184 gazetecinin tutuklu oluşunu mu, görülen davaların yüzde yetmişinin RTE’ye hakaret davaları olduğunu mu, yalnızca bunun için görevlendirilmiş, yargıçlar, savcılar olduğunu mu, cezaevlerinin hınca hınç doldurulduğunu mu yoksa 16 milyon 755 bin insanın bankalara kredi borçlarının olduğunu, icra mahkemelerinin işin içinden çıkamaz duruma düştüğünü mü yazacağız?
Ne yazacağız?
Eğitimin kafatasçı bir çete tarafından gasp edilmesini mi, bilimin yalnız eğitim-öğretimden değil, hayatın her alanından kovulup yerine hurafelerden oluşan bir akıl dışılığın konuluşunu mu yoksa imam hatipler adıyla zorla yaygınlaştırılan şeriat soytarılığını mı, 3-5 yaşında kız çocuklarının başlarının çaputlarla bağlanıp geleceklerinin karartılmasını mı yazacağız?
Ne yazacağız?
Ülkenin içine düşürüldüğü uluslararası rezaletleri mi, menfaat ve dini çıkar gözetilerek kavga edilmeyen üç-beş ülke dışında, tek dost ülkenin kalmadığını mı, savaş çığırtkanlığını mı, adı terör örgütleri listelerinde ilk sıralarda olan kan emici insanlık düşmanlarıyla sürdürülen ticareti mi yoksa sınır boylarımızdaki kamplarda oluşan insan pazarlarında çocukların ve kadınların birer mal gibi bir takım soysuzlara satılışlarını mı, kentlerin meydanlarını dolduran vatansız kalmış insanların aç ve açıkta olup dilenci yapıldıklarını mı yazacağız?
Ne yazacağız?
Güzelim Anadolu’nun adım adım çölleştirildiğini mi, derelerin, ırmakların, göllerin, ormanların, parkların, sahillerin betona gömülüşlerini mi, yoksa yalnız İstanbul’da 650 bin konut fazlası olmasına karşın, dolgu alanlarına bile konutlar dikildiğini mi yazacağız?
Ne yazacağız?
Opera, Bale, Senfoni, Tiyatro gâvur icadıdır, Heykel, Resim günahtır diyen soysuzluğu mu, sanatın her alanını ve sanatçıyı baş düşman belleyen beynine tükürülesi bu aklın ettiği madrabazlıkları mı yoksa teslim olup erdemini, onurunu gericiliğe peşkeş çeken “sanatçı” adlı şarlatanların halklarına olan ihanetlerini mi, televizyonlardan, gazetelerden halkın üstüne zehirler fışkırtan satılmış düzenbazlığı mı, kültürel tüm dokulara karşı talancılığın bayrak edilmesini mi yazacağız?
Ne yazacağız?
Bunca kirlenmenin, pisliğin orta yerinde durup suskunlaşan, her tür saldırıyı kabullenip pısanların hazin yalnızlığını mı yoksa gelin birlikte örgütlenip bu aşağılık düzeni alaşağı edelim diyen insanlığa kulaklarını tıkayanların ürkekliğini mi yazacağız?
Ne yazacağız, ne?
Mutsuzluğun geleceği yoktur, sevinçlerinizin boğulmasına izin verirseniz yaşayan ölüden ne farkınız kalır mı diyeceğiz?
Yeter!
“Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum.”
Orhan Aydın /SOL
Ne yazacağız?
Cezaevlerinde 184 gazetecinin tutuklu oluşunu mu, görülen davaların yüzde yetmişinin RTE’ye hakaret davaları olduğunu mu, yalnızca bunun için görevlendirilmiş, yargıçlar, savcılar olduğunu mu, cezaevlerinin hınca hınç doldurulduğunu mu yoksa 16 milyon 755 bin insanın bankalara kredi borçlarının olduğunu, icra mahkemelerinin işin içinden çıkamaz duruma düştüğünü mü yazacağız?
Ne yazacağız?
Eğitimin kafatasçı bir çete tarafından gasp edilmesini mi, bilimin yalnız eğitim-öğretimden değil, hayatın her alanından kovulup yerine hurafelerden oluşan bir akıl dışılığın konuluşunu mu yoksa imam hatipler adıyla zorla yaygınlaştırılan şeriat soytarılığını mı, 3-5 yaşında kız çocuklarının başlarının çaputlarla bağlanıp geleceklerinin karartılmasını mı yazacağız?
Ne yazacağız?
Ülkenin içine düşürüldüğü uluslararası rezaletleri mi, menfaat ve dini çıkar gözetilerek kavga edilmeyen üç-beş ülke dışında, tek dost ülkenin kalmadığını mı, savaş çığırtkanlığını mı, adı terör örgütleri listelerinde ilk sıralarda olan kan emici insanlık düşmanlarıyla sürdürülen ticareti mi yoksa sınır boylarımızdaki kamplarda oluşan insan pazarlarında çocukların ve kadınların birer mal gibi bir takım soysuzlara satılışlarını mı, kentlerin meydanlarını dolduran vatansız kalmış insanların aç ve açıkta olup dilenci yapıldıklarını mı yazacağız?
Ne yazacağız?
Güzelim Anadolu’nun adım adım çölleştirildiğini mi, derelerin, ırmakların, göllerin, ormanların, parkların, sahillerin betona gömülüşlerini mi, yoksa yalnız İstanbul’da 650 bin konut fazlası olmasına karşın, dolgu alanlarına bile konutlar dikildiğini mi yazacağız?
Ne yazacağız?
Opera, Bale, Senfoni, Tiyatro gâvur icadıdır, Heykel, Resim günahtır diyen soysuzluğu mu, sanatın her alanını ve sanatçıyı baş düşman belleyen beynine tükürülesi bu aklın ettiği madrabazlıkları mı yoksa teslim olup erdemini, onurunu gericiliğe peşkeş çeken “sanatçı” adlı şarlatanların halklarına olan ihanetlerini mi, televizyonlardan, gazetelerden halkın üstüne zehirler fışkırtan satılmış düzenbazlığı mı, kültürel tüm dokulara karşı talancılığın bayrak edilmesini mi yazacağız?
Ne yazacağız?
Bunca kirlenmenin, pisliğin orta yerinde durup suskunlaşan, her tür saldırıyı kabullenip pısanların hazin yalnızlığını mı yoksa gelin birlikte örgütlenip bu aşağılık düzeni alaşağı edelim diyen insanlığa kulaklarını tıkayanların ürkekliğini mi yazacağız?
Ne yazacağız, ne?
Mutsuzluğun geleceği yoktur, sevinçlerinizin boğulmasına izin verirseniz yaşayan ölüden ne farkınız kalır mı diyeceğiz?
Yeter!
“Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum.”
Orhan Aydın /SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder