“Eğer bir gün çok zengin olduğumu duyarsanız, bilin ki haram
yemişimdir” sözü ile başlayan bir siyasal hayat “kuş sütü”nün eksik
olmadığı uçsuz bucaksız saray sofraları ile devam ediyor. O yüzden son
günlerin en popüler sohbet mevzusu nevzuhur sultanın saray sofraları.
Son sofra “30 Ağustos Resepsiyonu” vesilesiyle kuruldu. Dolayısıyla sofrada uygun görülen bazı gazeteciler de vardı. Gazetecinin ağzı torba değil ki büzesin, yenileni içileni de yazdılar haliyle. Hoş, ortalıkta sofradan başka kayda değer bir mevzu da yoktu aslında. Sofra zenginleşmiş, zevkler incelmişti son 20-30 yılda. “Bir lokma bir hırka”dan zencefilli somonlu suşiye ulaşılmıştı gide gide. Üstelik sofrada hırka giyen bir “Allah’ın kulu” kendine yer bulamamıştı. Eee, artık burası zengin sofrasıydı.
Hırkalıların olmadığı zengin sofrasında sermaye sınıfının mensupları kendine geniş bir temsil olanağı bulmuştu o yüzden. Siyasetçiler ile bürokratlar başköşedeydi. Önceki sofralardan farklı olarak bu sofraya bir görgüsüzlük ve açgözlülük havası sinmişti gerçi ama olsun. Bu sofra bir metafordu nasılsa, orada çekilen resim ülkede gücün ve paranın kimlerin elinde olduğunu sembolize ediyordu.
***
Son sofrada yenilen içilenler listesini gazeteci Vahap Munyar’a borçluyuz. Saraya AKP’nin Hürriyet Temsilcisi Abdülkadir Selvi ile giden Munyar o müthiş deneyimini şöyle anlatıyor: “Yağmur olasılığı dikkate alınarak hazırlanmış ‘Kış Bahçesi’nden geçip, bahçeye çıktık. Bir garson içecek tepsisini uzattı. Tepsideki turkuaz renkli içecek dikkatimi çekti, görevliye sordum: Bu nedir? Ruy-i Derya.” İçeriği şöyleymiş; Ananas suyu, Hindistan cevizi ve süt. Ayrıca, turkuaz rengi için başka meyveler. Üzerinde de mini çikolata topları var. Erinmedim, sizin için Osmanlıca sözlüğe baktım; “denizin yüzü” demekmiş.
Munyar’ın aktardığı bilgilere göre “ruy-i derya içmeyeyim, başka ne var” diyenler için içecek listesi şöyleymiş: Armutlu buz küresi eşliğinde demleme çay, Hibiscus eşliğinde mineralli su, bahçe nane-limonata, Rosmerili buz küresi eşliğinde limonlu soda, orman meyveli special, kavun rüzgârı, şeftalili soğuk çay. Yemeklerin gözdesi zencefilli, somonlu suşi. Tatlılarda portakallı Adıyaman helvası. Sıkı durun, isteyene alkollü içki ikramı bile varmış. Hakikaten laiklik gibisi yok!
Evet evet, yanlış duymadınız, saray sofrasında -istemeye cesaret edebilirseniz eğer- alkollü içki de varmış. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök bu bilginin üzerine atladı doğal olarak. Herkes masadaki Şehitler Köprüsü enstalasyonuna ve Genelkurmay Başkanı’nın eşinin başını örttüğü şala takılmıştı ama 30 Ağustos resepsiyonunda yaşanan “devrim”i görememişti. Suşi Külliye mönüsüne girmişti ki bu sadece Çin’den esinlenen “Maoist” bir “halk hareketi” sayılabilirdi zorlanırsa. Devrimi ise Cumhurbaşkanlığı Sosyal Hizmetler Müdürü Seyit Başkonak, Vahap Munyar’ın kulağına fısıldayarak haber vermişti. İsteyene alkollü içki ikramları da vardı. Fakat şu işe bakın ki konukların bundan haberi yoktu. Dolayısıyla alkollü içki isteyen olmuyor, böylece bir sorun da çıkmıyordu.
***
Artık toplumu alıştırdıklarından kimse bu sofraların maliyetini sormuyor tabii. İyi ediyor. Hâlbuki iki yıl önce öyle değildi; Daha mütevazı bir sofra büyük tartışmalara sebep olmuştu. Tartışmanın maddeleri arasında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve din adamlarına sarayda verilen iftar yemeğindeki masa bile vardı. Mimarlar Odası, 29 kişinin oturduğu masanın fiyatının 6. 5 milyon lira olduğunu öne sürmüştü. Masada verilen 29 kişilik iftar yemeğinin maliyeti 87 bin 653 kişinin fitresine eşitti. Gecekonduda iftar açan yöneticiden, sarayda lüks altın şeritli logolu tabaklarda, altın varaklı bardaklarda, tabak altı ve ekmek altı gümüş suplalarda iftar açan bir yeni sultana geçiş yapmıştı ülke.
Saray sofralarından sızan bilgilere göre saray sofrasının baş içeceği beyaz çay. Çay deyip geçmeyin, kilosu 4-5 bin liradan satılıyor. Beyaz çay üzerinde Japonya'da yapılan çalışmada kanserli hücreleri yok ettiği belirlenen “JP53” kod adlı maddeye rastlanmış. O nedenle hastalar tarafından çok tercih ediliyor. Sağlığı da yerinde sultanın anlayacağınız.
Alman dergisi Spiegel’e göre sarayda “çeşnicibaşı” da var. Sultan, yemeklerine zehir testi yaptırıyor yani. Spiegel Online’in haberine göre sarayda kurulan özel laboratuvarda yiyecek ve içeceklerin zehir ve radyoaktif maddelere karşı testten geçiriliyor. Ayrıca nevzuhur sultanın sağlığı beş doktor tarafından takip ediliyor. Zor zanaat bu sultanlık!
***
Yandaş gazeteciler devreye giriyor lüksün dozu arttıkça. Yandaşlara göre saray mutfağı oldukça mütevazı. Hatta Anadolu'nun geleneksel mutfağından farkı neredeyse yok. Hanımefendi limon ve elma kabuklarını ziyan etmiyor, onlardan sirke kurduruyor. Normalde bir kase çorba veya bir çeşit yemek ve salatayla kurulan sofralar ancak misafir olunca şenleniyor.
Ertuğrul Özkök’e bir müjde daha. Bu menüden anladığımız kadarıyla sarayda ev yapımı sirke kullanılıyor. Sirke ile şarap arasında teknik olarak bir fark yok. Ekşimiş şaraptır sirke. Hakikaten saray menüsünde alkol var. İsteğe de bağlı değil üstelik!
***
Cumhuriyet yıkıldı. “Mustafa Kemal içkiciydi, bir içkici daha bulmuş iki ayyaş olarak kurmuşlardı ondan yıkıldı” diyorlar şimdi. Dua ediyoruz sirkenin de bu tür yıkıcı etkileri olmasın diye. Afiyet olsun, yiyin efendiler. Allah sultanımıza zeval vermesin!
Orhan Gökdemir / SOL
Son sofra “30 Ağustos Resepsiyonu” vesilesiyle kuruldu. Dolayısıyla sofrada uygun görülen bazı gazeteciler de vardı. Gazetecinin ağzı torba değil ki büzesin, yenileni içileni de yazdılar haliyle. Hoş, ortalıkta sofradan başka kayda değer bir mevzu da yoktu aslında. Sofra zenginleşmiş, zevkler incelmişti son 20-30 yılda. “Bir lokma bir hırka”dan zencefilli somonlu suşiye ulaşılmıştı gide gide. Üstelik sofrada hırka giyen bir “Allah’ın kulu” kendine yer bulamamıştı. Eee, artık burası zengin sofrasıydı.
Hırkalıların olmadığı zengin sofrasında sermaye sınıfının mensupları kendine geniş bir temsil olanağı bulmuştu o yüzden. Siyasetçiler ile bürokratlar başköşedeydi. Önceki sofralardan farklı olarak bu sofraya bir görgüsüzlük ve açgözlülük havası sinmişti gerçi ama olsun. Bu sofra bir metafordu nasılsa, orada çekilen resim ülkede gücün ve paranın kimlerin elinde olduğunu sembolize ediyordu.
***
Son sofrada yenilen içilenler listesini gazeteci Vahap Munyar’a borçluyuz. Saraya AKP’nin Hürriyet Temsilcisi Abdülkadir Selvi ile giden Munyar o müthiş deneyimini şöyle anlatıyor: “Yağmur olasılığı dikkate alınarak hazırlanmış ‘Kış Bahçesi’nden geçip, bahçeye çıktık. Bir garson içecek tepsisini uzattı. Tepsideki turkuaz renkli içecek dikkatimi çekti, görevliye sordum: Bu nedir? Ruy-i Derya.” İçeriği şöyleymiş; Ananas suyu, Hindistan cevizi ve süt. Ayrıca, turkuaz rengi için başka meyveler. Üzerinde de mini çikolata topları var. Erinmedim, sizin için Osmanlıca sözlüğe baktım; “denizin yüzü” demekmiş.
Munyar’ın aktardığı bilgilere göre “ruy-i derya içmeyeyim, başka ne var” diyenler için içecek listesi şöyleymiş: Armutlu buz küresi eşliğinde demleme çay, Hibiscus eşliğinde mineralli su, bahçe nane-limonata, Rosmerili buz küresi eşliğinde limonlu soda, orman meyveli special, kavun rüzgârı, şeftalili soğuk çay. Yemeklerin gözdesi zencefilli, somonlu suşi. Tatlılarda portakallı Adıyaman helvası. Sıkı durun, isteyene alkollü içki ikramı bile varmış. Hakikaten laiklik gibisi yok!
Evet evet, yanlış duymadınız, saray sofrasında -istemeye cesaret edebilirseniz eğer- alkollü içki de varmış. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök bu bilginin üzerine atladı doğal olarak. Herkes masadaki Şehitler Köprüsü enstalasyonuna ve Genelkurmay Başkanı’nın eşinin başını örttüğü şala takılmıştı ama 30 Ağustos resepsiyonunda yaşanan “devrim”i görememişti. Suşi Külliye mönüsüne girmişti ki bu sadece Çin’den esinlenen “Maoist” bir “halk hareketi” sayılabilirdi zorlanırsa. Devrimi ise Cumhurbaşkanlığı Sosyal Hizmetler Müdürü Seyit Başkonak, Vahap Munyar’ın kulağına fısıldayarak haber vermişti. İsteyene alkollü içki ikramları da vardı. Fakat şu işe bakın ki konukların bundan haberi yoktu. Dolayısıyla alkollü içki isteyen olmuyor, böylece bir sorun da çıkmıyordu.
***
Artık toplumu alıştırdıklarından kimse bu sofraların maliyetini sormuyor tabii. İyi ediyor. Hâlbuki iki yıl önce öyle değildi; Daha mütevazı bir sofra büyük tartışmalara sebep olmuştu. Tartışmanın maddeleri arasında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve din adamlarına sarayda verilen iftar yemeğindeki masa bile vardı. Mimarlar Odası, 29 kişinin oturduğu masanın fiyatının 6. 5 milyon lira olduğunu öne sürmüştü. Masada verilen 29 kişilik iftar yemeğinin maliyeti 87 bin 653 kişinin fitresine eşitti. Gecekonduda iftar açan yöneticiden, sarayda lüks altın şeritli logolu tabaklarda, altın varaklı bardaklarda, tabak altı ve ekmek altı gümüş suplalarda iftar açan bir yeni sultana geçiş yapmıştı ülke.
Saray sofralarından sızan bilgilere göre saray sofrasının baş içeceği beyaz çay. Çay deyip geçmeyin, kilosu 4-5 bin liradan satılıyor. Beyaz çay üzerinde Japonya'da yapılan çalışmada kanserli hücreleri yok ettiği belirlenen “JP53” kod adlı maddeye rastlanmış. O nedenle hastalar tarafından çok tercih ediliyor. Sağlığı da yerinde sultanın anlayacağınız.
Alman dergisi Spiegel’e göre sarayda “çeşnicibaşı” da var. Sultan, yemeklerine zehir testi yaptırıyor yani. Spiegel Online’in haberine göre sarayda kurulan özel laboratuvarda yiyecek ve içeceklerin zehir ve radyoaktif maddelere karşı testten geçiriliyor. Ayrıca nevzuhur sultanın sağlığı beş doktor tarafından takip ediliyor. Zor zanaat bu sultanlık!
***
Yandaş gazeteciler devreye giriyor lüksün dozu arttıkça. Yandaşlara göre saray mutfağı oldukça mütevazı. Hatta Anadolu'nun geleneksel mutfağından farkı neredeyse yok. Hanımefendi limon ve elma kabuklarını ziyan etmiyor, onlardan sirke kurduruyor. Normalde bir kase çorba veya bir çeşit yemek ve salatayla kurulan sofralar ancak misafir olunca şenleniyor.
Ertuğrul Özkök’e bir müjde daha. Bu menüden anladığımız kadarıyla sarayda ev yapımı sirke kullanılıyor. Sirke ile şarap arasında teknik olarak bir fark yok. Ekşimiş şaraptır sirke. Hakikaten saray menüsünde alkol var. İsteğe de bağlı değil üstelik!
***
Cumhuriyet yıkıldı. “Mustafa Kemal içkiciydi, bir içkici daha bulmuş iki ayyaş olarak kurmuşlardı ondan yıkıldı” diyorlar şimdi. Dua ediyoruz sirkenin de bu tür yıkıcı etkileri olmasın diye. Afiyet olsun, yiyin efendiler. Allah sultanımıza zeval vermesin!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder