11 Eylül 2017 Pazartesi

Reza, Atilla, Çağlayan… sırada kim var? - İLKER BELEK

Reza Zarrab 19 Mart 2016’da, Halk Bank Genel Müdür yardımcısı Atilla 29 Mart 2017’de göz altına alınarak tutuklandılar. 8 Eylül 2017’de de ABD mahkemesi eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan, Halk Bank eski genel müdürü Süleyman Aslan ve genel müdür yardımcısı Levent Balkan hakkında tutuklama kararı verdi.
                                                                           *****

ABD’nin İran ambargo süreci çok eskilere, Musaddık dönemine (1951-1953) uzanıyor. Musaddık İngiliz şirketlerinin elindeki petrol yatak ve tesislerini millileştirince ambargo başlıyor ve ABD destekli bir askeri operasyonla devrilinceye kadar da devam ediyor.
Sonraki aşama ise Humeyni’nin iktidara gelmesine rastlıyor, iniş çıkışlarla günümüzü de içermek üzere hala sürüyor.
En sonuncusunun nedeni İran’ın nükleer silah üretme planları. Gerekçe buysa bütün dünya ABD’ye ambargo uygulamalı. Ama tersine, bu kez ambargo diğer ülkeleri de içerecek şekilde genişletiliyor. Yani ABD diyor ki İran’dan petrol ve doğalgaz satın alan ülkeler de gazabıma muhatap olur.
Bütün bunlar ambargonun ve ambargoyla bağlantılı yaptırımların gerekçesinin hukuki değil, siyasi olduğunu kanıtlıyor.
                                                                           *****

Amerika bir hukuk devleti değil ki, yaptıklarının hukukla alakası olsun. Özellikle dış politikası için bu tamamen geçerli. Ama daha düne kadar içeride siyahlara yaptığı zulüm ortada değil mi? Ve daha dün Trump’ın yabancı düşmanlığını körükleyen laflarını değerlendirerek ırkçılık yeniden sokaklarda vahşete dönüşmedi mi?
Amerika dünyanın en önemli terör makinesidir. Dış politika söz konusuysa bu hiç kuşkusuz doğrudur. Bir başka ülke hakkında ne düşünüyorsa kötüdür. O’nun için önemli olan tek şey tekellerin, mali oligarşinin çıkarlarıdır.
Yalnızca Hiroşima’da, Kore’de, Küba’da, Güney Amerika ve Uzak Doğu’da, Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da , Suriye’de, 12 Eylül’de yaptıklarına bakın yeter.

                                                                            *****
Reza İran’ın ABD ambargosunu delmek için kullandığı birisiydi. Paravan şirketler kurdu, yönetti. İran’ın dış ticaretini kapalı kapılar ardında idare etti. Diğer ülkelerin siyasilerine rüşvet dağıttı. İran doğumlu, hayatının önemli kısmı Dubai’de geçti, eğitimini Türkiye’de aldı ve AKP 2007 yılında kendisine vatandaşlık verdi.
İran ile Türkiye’nin birlikte iş yapmasını sağlamak bakımından uygun bir profil.
Hizmetleri karşılığında İran devletinden çok yüklü miktarda para aldı. Hayatını böyle kazanıyor, paraya para demiyordu. Ama hırsına yenik düştü, belki başka şeyler de var, İran devletine teslim etmesi gereken paranın bir kısmını cebine atmaya başladı. Söz konusu miktar milyarlarca Dolar’dı. Dolayısıyla yalnızca ABD’nin değil, İran’ın da kara listesine girdi.
Girdi ve ortağı Zencani İran’da tutuklandıktan sonra Türkiye’de Reza ile birlikte 8.5 milyar Dolar rüşvet dağıttıklarını itiraf etti fakat, Erdoğan kendisine “suçsuz ama 6 aydır tutuklu” diye sahip çıkmaktan geri durmadı.
Kimileri diyor ki İran’ın eline düşmektense, Amerikan adaletine teslim olmayı tercih ettiği için başına gelecekleri bile bile Amerika’ya giriş yaptı. Olabilir. Para bu, hayat kaygıları, emperyalizmin olağan işleyiş halleri böyle.
                                                                          *****

Ama işin en başından itibaren ABD zaten ayrıntıları önemli derecede biliyordu. Öyle ki kimi Amerikan tekellerinin ambargoyu delmesine, kimi İran şirketlerinin kazançlarını Amerika piyasalarında değerlendirmelerine bile göz yumdu.
Hal böyle olunca Reza’nın Amerikan savcılarına konuşması kaçınılmazdı. Amerika artık Reza’yı AKP’yi köşeye sıkıştırmak için kullanma olanağı da elde etmişti.
AKP’yi mi? Aynen öyle.
En başından itibaren bu işin Reza ile sınırlı kalmayacağını, ABD’nin siyasi ve askeri keyfiyetine göre ilerletileceğini, AKP’yi köşeye sıkıştırmak için kullanılacağını, 17-25 Aralık ses kayıtlarının sızdırılmasının bir CIA operasyonu ve bu operasyonda Fethullah’ın kullanılmış olma ihtimalinin olduğunu, ama bütün bunların olayın özünü hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini ve fakat olayın özünün büyük güçlerin hiç birisinin umurunda olmadığını yazdık.
Savcı Bharara’nın iddianamesinde Reza ve dosyaya girecek diğer kişiler ambargoyu delmekle, Amerika aleyhine faaliyet göstermekle ve bu işler için rüşvet almakla suçlanıyorlar.  Bu, üzerinden istenildiği gibi yürünecek, her tür siyasi ve askeri, legal ve illegal müdahaleye zemin sunacak bir yolu açmış oluyor. AKP’lilerin her açıklaması da bu yola taş döşüyor.

                                                                             *****
AKP’nin Trump’ın seçilmesine, sonra Reza’nın savcısı Bharara’nın görevinden istifa etmesine sevinmesi boştu. Boştu, çünkü Bharara Reza dosyasını hobi olarak hazırlamamış, istifa ettirilen AKP’li bakanların da işin içinde yer aldığını en başından itibaren boşuna vurgulamamıştı.
ABD AKP’den rahatsız. Bu rahatsızlık 2013’den beri nasıl evrildi, yalnızca buna bakılsa bile, boyutları hakkında fikir sahibi olunabilir.
ABD AKP’yi silkeliyor: Haziran halk ayaklanmasından beri, artık içeriyi kontrol edemiyor diye. Suriye’de başına buyruk işler çevirmeye başladığından beri, kendisini Rusya ile doğrudan savaşa girmek zorunda bırakacak diye. Kürt sorununun tamamen çıkmaza sürüklenmesine sebebiyet verdi diye.
Sonuç ne oldu: 17-25 Aralık kayıtlarının sızdırılması ve 15 Temmuz oldu.

                                                                        *****
Amerika’nın derdi tekellerin çıkarı.
İnsan haklarıymış, uluslar arası hukukmuş, bunların kendisi için zerre kadar önemi yok. Yok ama, Menderes’ten beri O’nunla iş tutanlar, Menderes ve Özal’ı siyasi referansları olarak sunanlar bu terör aygıtını stratejik müttefik olarak görürken ve Amerika’da onları ortağım diye okşarken bir gram utanma hissettiler mi?
Amerika şimdi diyor ki… Oyunun kuralları böyle. Severim de, döverim de. Proje benim, raconu ben keserim, sen ise taşeronumsun. Reza da böyle böyle. Seninkiler hakkında elimde kuvvetli deliller mevcut. Üstelik içlerinden şehircilik bakanı değil miydi her şeyi başbakanın bilgi ve onayı dahilinde yaptığını açıklayarak istifa eden, sonra her nasıl olduysa sus pus özürler dileyerek geri dönen. Ne yaptınız haklarında, mecburen görevlerine son vermekten ve olayla ilgili fezlekeleri, tutanakları hazırlayan polis ve adliye teşkilatını der dest edip içeri tıkmaktan başka.
Üstelik hala açık veriyorsunuz: Ben diyorum ki, bunlar bunlar ambargoyu delmişler, bunun için rüşvet almışlardır, siz diyorsunuz ki bilgimiz dahilinde ve ne yaptılarsa devletimiz için yaptılar. Bir de sızlanıyorsunuz: Ama bize İran petrolünü satın alma izni vermiştin diye. Doğru vermiştim de, ambargoyu başka ülkelerin delmesi için para karşılığı iş çevir dememiştim.
Amerika teröristtir ama, rakiplerini ve işbirlikçilerini yok etmek bakımından da dünyanın en ileri “hukuk devleti”dir.
Şimdi elindeki bütün kanıtları, rakibinin süreç içindeki tutumunu gözleyerek ortaya dökecek. Ama kesinlikte rahat bırakmayacak. Dava dosyası bile henüz tamamlanmadı.

                                                                          *****
Bu iş nereye kadar mı gider. Ben ne bileyim, bilse bilse Amerikan istihbaratı bilir. Rubini Atilla tutuklandığında üç isim vermişti, sonuncusu Bilal’di. Ama ya eğer her şey denildiği gibi devlet adına yapıldıysa …

İlker Belek / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder