Said-i Nursi’nin izinde bir vaiz
Türkiye’de, legal siyasal İslamın yükselişe geçtiği 1990’ların sonu ile AKP’nin iktidar olduğu 2000’li yılların başından bu yana en çok tartışılan isim kuşkusuz ki Fethullah Gülen oldu. İslamcı düşünceyi toplumun geneline yayarak etkin kılınması için önemli bir çaba içerisinde olan Gülen Cemaati, kendisini dönemin sosyopolitik koşullarına uyarlayarak gelişti. Gülen Cemaati 1980’lerden bu yana ideolojik çehresini ciddi biçimde değiştirirken koruduğu en önemli özelliği AKP öncesinde de AKP iktidarında da, dönemsel iktidar dengelerini iyi okuyarak siyasi partilerden özerk kalmaya özen göstermek oldu. İdeolojik olarak kendine yakın duran partilerin iktidar ortağı ya da tek başına hükümet olmasıyla da devletin her kurumunda ciddi bir güç elde etti. Said-i Nursi’nin fikirlerinin takipçisi olduğunu iddia etse de Gülen, Nursi’nin görüşlerini kendisine özgü bir tarzda yorumlayarak bugünkü politik gücüne ulaştı. Said-i Nursi’nin izinden giden Nur Cemaati’nin önemli birkaç liderinin arasındayken hükmettiği para miktarının bilinemez boyutlara ulaşması ve devlet kadrolarındaki örgütlenmesiyle neredeyse tek adam pozisyonuna kadar ilerledi.
Fethullah Gülen’in cemaatle tanışması
Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde öldüğünde Fethullah Gülen 19 yaşındaydı. Fethullah Gülen, Nur Cemaati’yle tanışmasının ise 1957 yılında gerçekleştiğini çeşitli röportajlarında anlattı. Gülen o tarihte 16 yaşındaydı ve Erzurum’da Said-i Nursi’nin yanından gelen Muzaffer Arslan’ın sohbetlerine katıldı.
Fethullah Gülen, Nur Cemaati’nin içinde Said-i Nursi’nin (1960’taki) ölümünden sonra başlayan ve gittikçe keskinleşen ayrışmanın belirli ölçüde dışında kalarak kendi cemaatini yavaş yavaş oluşturuyordu. Yazıcılar grubuna sırtını yaslayan Gülen, İzmir ve Ege bölgesinde vaazlarıyla ağırlığını hissettirmeye başladı.
Fethullah Gülen, Nurculuğun içinde bir “Fethullahçılık” oluşturma çabasına girmişti. Üstelik Fethullah Hoca vasıtasıyla Cemaat’e katılanların bazıları Fethullah Hoca’ya Mehdi, Hz. İsa, Kahtani gibi manevi sıfatlar yakıştırıyorlardı.*
*AHMET ŞIK’ın İmamın Ordusu başlıklı kitabından alıntılardır. (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017)
***
FETÖ lideri Fethullah Gülen’in Nur Cemaati’nin içinden devşirdiği “Işık”; camiası, evleri ve dershaneleriyle iyice parlamaya başladığında, ne tesadüf ABD’den çıkıp geldiği Türkiye’de Said Nursi’nin izini süren bir de değerli sosyolog vardı: Prof. Dr. Şerif Mardin.
Şerif Mardin 1973’ten öteye B.Ü.’de ders verirken 13 yıl süreyle gide gele, Washington’daki İslam Araştırmaları Merkez Başkanlığı da yapıyordu. Bediüzzaman Said Nursi Olayı incelemesi, ABD’de 1989’da yayımlandı. Üç yıl sonra Fethullah Gülen de ABD’ye ilk kez avdet etti ve Turgut Özal’ı Houston’daki hasta yatağında ziyaretinden sonra, devletten resmi kabul görmeye başladı!
Fethullah Gülen, 1994, ’96, ’97’de de ziyaret ettiği ABD’ye 1999’da gitti ve bir daha dönmedi. Şerif Mardin ise 1991’den öteye ikamet ettiği ABD’den 1999’da tekrar Türkiye’ye, Sabancı Üniversitesi’ne döndü. Ve 2010 yılında Ruşen Çakır ile Mirgün Cabas’a verdiği bir röportajda: “Bu Gülen Cemaati ile ilgili olarak ben Amerika’daki Türk öğrencilerin yüzde 80’inin Gülen Cemaati’ne bağlı olduğu bir yerde kaldım 4 ay kadar. İç teşkilatlanmasını hiç çözemedim. Bu iç teşkilatlanma aslında tutkal şekli bizim tanıdığımız bir tutkal şekli değil. Onun ben esrarını çözemedim” dedi.
Said Nursi’nin ilmini “bediüzzaman”, yani benzersiz olmasına rağmen çözmüş, Nur Cemaati tutkalının formülünü bulup çıkarmış sosyolog için ne kadar tuhaf bir yanıt değil mi?
Devleti FETÖ’ye teslim edenlerin Şerif Mardin’in öğrencisi ve takipçisi olmakla övündüğü bugünlerde; ben FETÖ’yü şakır şakır çözen Ahmet Şık, karşısında duran Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu ile aynı gazetede çalışmakla övünüyorum. FETÖ’cü kumpasın Cumhuriyetçi mağdurları yönetici Av. Akın Atalay ve çalışanı Yusuf Emre İper’le de dayanışma içindeyim.
Eğer FETÖ’yle gerçekten mücadele ediliyorsa, hepsinin özgür olması gerekir!
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Türkiye’de, legal siyasal İslamın yükselişe geçtiği 1990’ların sonu ile AKP’nin iktidar olduğu 2000’li yılların başından bu yana en çok tartışılan isim kuşkusuz ki Fethullah Gülen oldu. İslamcı düşünceyi toplumun geneline yayarak etkin kılınması için önemli bir çaba içerisinde olan Gülen Cemaati, kendisini dönemin sosyopolitik koşullarına uyarlayarak gelişti. Gülen Cemaati 1980’lerden bu yana ideolojik çehresini ciddi biçimde değiştirirken koruduğu en önemli özelliği AKP öncesinde de AKP iktidarında da, dönemsel iktidar dengelerini iyi okuyarak siyasi partilerden özerk kalmaya özen göstermek oldu. İdeolojik olarak kendine yakın duran partilerin iktidar ortağı ya da tek başına hükümet olmasıyla da devletin her kurumunda ciddi bir güç elde etti. Said-i Nursi’nin fikirlerinin takipçisi olduğunu iddia etse de Gülen, Nursi’nin görüşlerini kendisine özgü bir tarzda yorumlayarak bugünkü politik gücüne ulaştı. Said-i Nursi’nin izinden giden Nur Cemaati’nin önemli birkaç liderinin arasındayken hükmettiği para miktarının bilinemez boyutlara ulaşması ve devlet kadrolarındaki örgütlenmesiyle neredeyse tek adam pozisyonuna kadar ilerledi.
Fethullah Gülen’in cemaatle tanışması
Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde öldüğünde Fethullah Gülen 19 yaşındaydı. Fethullah Gülen, Nur Cemaati’yle tanışmasının ise 1957 yılında gerçekleştiğini çeşitli röportajlarında anlattı. Gülen o tarihte 16 yaşındaydı ve Erzurum’da Said-i Nursi’nin yanından gelen Muzaffer Arslan’ın sohbetlerine katıldı.
Fethullah Gülen, Nur Cemaati’nin içinde Said-i Nursi’nin (1960’taki) ölümünden sonra başlayan ve gittikçe keskinleşen ayrışmanın belirli ölçüde dışında kalarak kendi cemaatini yavaş yavaş oluşturuyordu. Yazıcılar grubuna sırtını yaslayan Gülen, İzmir ve Ege bölgesinde vaazlarıyla ağırlığını hissettirmeye başladı.
Fethullah Gülen, Nurculuğun içinde bir “Fethullahçılık” oluşturma çabasına girmişti. Üstelik Fethullah Hoca vasıtasıyla Cemaat’e katılanların bazıları Fethullah Hoca’ya Mehdi, Hz. İsa, Kahtani gibi manevi sıfatlar yakıştırıyorlardı.*
***
FETÖ lideri Fethullah Gülen’in Nur Cemaati’nin içinden devşirdiği “Işık”; camiası, evleri ve dershaneleriyle iyice parlamaya başladığında, ne tesadüf ABD’den çıkıp geldiği Türkiye’de Said Nursi’nin izini süren bir de değerli sosyolog vardı: Prof. Dr. Şerif Mardin.
Şerif Mardin 1973’ten öteye B.Ü.’de ders verirken 13 yıl süreyle gide gele, Washington’daki İslam Araştırmaları Merkez Başkanlığı da yapıyordu. Bediüzzaman Said Nursi Olayı incelemesi, ABD’de 1989’da yayımlandı. Üç yıl sonra Fethullah Gülen de ABD’ye ilk kez avdet etti ve Turgut Özal’ı Houston’daki hasta yatağında ziyaretinden sonra, devletten resmi kabul görmeye başladı!
Fethullah Gülen, 1994, ’96, ’97’de de ziyaret ettiği ABD’ye 1999’da gitti ve bir daha dönmedi. Şerif Mardin ise 1991’den öteye ikamet ettiği ABD’den 1999’da tekrar Türkiye’ye, Sabancı Üniversitesi’ne döndü. Ve 2010 yılında Ruşen Çakır ile Mirgün Cabas’a verdiği bir röportajda: “Bu Gülen Cemaati ile ilgili olarak ben Amerika’daki Türk öğrencilerin yüzde 80’inin Gülen Cemaati’ne bağlı olduğu bir yerde kaldım 4 ay kadar. İç teşkilatlanmasını hiç çözemedim. Bu iç teşkilatlanma aslında tutkal şekli bizim tanıdığımız bir tutkal şekli değil. Onun ben esrarını çözemedim” dedi.
Said Nursi’nin ilmini “bediüzzaman”, yani benzersiz olmasına rağmen çözmüş, Nur Cemaati tutkalının formülünü bulup çıkarmış sosyolog için ne kadar tuhaf bir yanıt değil mi?
Devleti FETÖ’ye teslim edenlerin Şerif Mardin’in öğrencisi ve takipçisi olmakla övündüğü bugünlerde; ben FETÖ’yü şakır şakır çözen Ahmet Şık, karşısında duran Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu ile aynı gazetede çalışmakla övünüyorum. FETÖ’cü kumpasın Cumhuriyetçi mağdurları yönetici Av. Akın Atalay ve çalışanı Yusuf Emre İper’le de dayanışma içindeyim.
Eğer FETÖ’yle gerçekten mücadele ediliyorsa, hepsinin özgür olması gerekir!
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder