Erdoğan’a “gitme” diyen var. "Seni orada tutuklarlar”dan “korumaları
da olmayacak, belli ki suikast planlanıyor” varıncaya kadar bir dizi
iddia.
Gidilecek yer ABD, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yapılacağı New York. ABD’nin özel statüsü olan bir uluslararası toplantıda Erdoğan’ı Zarraf davasıyla bağlantılı bir biçimde alıkoyması pek olası değil elbette. Ancak önemli olan bu olasılığın yaygın bir biçimde konuşulmaya başlanması. Konuşanların bir bölümü gerçekten Reisi için kaygılanıyor, bir bölümü ise bunlar konuşuldukça Erdoğan’ın işinin iyice zorlaşacağını biliyor. Düşünsenize yurt dışına çıkması sakıncalı bir lider!
“ABD böyle şeyler yapmaz” diyemeyeceğimize göre ABD’nin böyle bir adımı atma olasılığını düşük görmemizin başka nedenleri var.
Bu olasılık düşük, çünkü pazarlık sürüyor.
Önemli badireleri atlatmayı beceren, hâlâ ciddi bir toplumsal desteğe sahip olan, hiçbir ilke tanımayan, 180 derecelik dönüşler yaptığında yandaşlarınca hiç sorgulanmayan, dini son derece etkili bir enstrüman olarak kullanan ve uluslararası sistemde yaşanan dağılmanın kendisinin biricik kurtuluş şansı olduğunu bilen biri Erdoğan.
Katma değeri yüksek; kiminle işbirliğine giderse ona ciddi olanaklar sağlayabilecek kartları elinde tutuyor. Ekonomik alanda bu kadar kuralsız bir yağmalama hakkı dünyada pek az liderde var. Bu kuralsızlık uluslararası tekeller için muazzam bir nimet. Üç tane büyük ihale bile güçlü emperyalist ülkelerin Erdoğan’ın tuhaflıklarını unutmaları için yeterli olabiliyor.
Geçmişte de böyleydi, şimdi de; bugün Erdoğan’ın Almanya ile girdiği sert polemik, Rusya’dan S-400 füze sistemlerinin alımı için varılan anlaşma ve ABD ile tırmanmaya başlayan gerilimin büyük bir pazarlığın unsurları olarak görülmesinde yarar var.
Erdoğan açısından bu pazarlığın tek ama tek bir konusu var: Kendi güvenliği! Erdoğan tasfiye edilmemenin garantisini istiyor. ABD’de ve Almanya’da bu konuda “ciddi” olanların varlığından emin, yeni bir manevra ile bunu boşa çıkarmaya çalışıyor.
İstediğini alamazsa, Putin’e daha fazla yaslanacak! Yani, pazarlık masasından Putin’in koluna girerek kalkma olasılığı var.
Kısa gelgitler dışında bu çok zor. Türkiye ekonomisinin Almanya ve diğer NATO ülkeleri ile bağı nedeniyle zor; Türkiye’de ne kadar dağılsa da devlet kurumları ve bürokrasideki NATO gölgesi nedeniyle zor; AKP’nin içindeki Amerikancılar nedeniyle zor; Türkiye’nin ABD ve NATO için önemi nedeniyle zor.
Türkiye’nin NATO’dan kopması ancak bu zorlukların tamamından kurtulmaya kararlı bir devrimci iktidarla mümkün. Erdoğan ise hep söylediğimiz gibi bir devrimci değil; tersi geçerli!
Erdoğan aslında kurtulmak için Putin’e doğru yürüdükçe sonunu da hazırlıyor diyebiliriz.
Ancak yine de Erdoğan’ın kişisel kurtuluş kaygılarının bu uluslararası ortamda Türkiye’yi gerçek bir türbülansa sokması, dahası kaçınılmazlığını görürse kendi finalini ülkeyi savaşa sürükleyerek sahnelemesi olasılık dahilindedir.
ABD ve Almanya cephesi Erdoğan’ı yeniden yönetilebilir bir aktör haline getirmek için uğraşıyor, bu muhakkak. Ancak umutlarını büyük ölçüde kaybettikleri de açık. Özellikle dış politikada “korkak” Alman devletinin bütün kurumları ve bütün siyasi aktörleriyle Erdoğan’la dövüşmeye başlaması, yeni bir anlaşmanın çok ama çok güç olacağının kanıtı olarak görülmeli.
Ve adım adım kuşatıyorlar, bir açıdan kendi yarattıkları bu gerici siyasetçiyi. Her gün Erdoğan’ın ödemesi gereken fiyat daha da artıyor.
Ya Putin?
Putin Rusyası’nın aradığı kendi çıkarlarına mümkün olduğunca az zarar veren bir Türkiye’ydi. Bugünkü dengelerde Türkiye ile Rusya arasında bir müttefiklik ilişkisinde ciddi zorluklar vardı. Ancak Erdoğan’ın “kişisel kurtuluş” arayışı Moskova’yı pek hazır olmadığı bir durumla karşı karşıya bıraktı. Ancak herkes bilsin, Rusya bütün çamaşırlarına vakıf olduğu Erdoğan’ı bir noktadan sonra himayesine alamaz. Burda İslamcılık Putin’in en son dert edeceği başlıktır. Geçmişte Putin’in “laik” bir Türkiye’yi tercih edeceğini ben de düşünüyordum çünkü Rusya’nın kendi içinde ve yanı başındaki ülkelerde hep İslamcı hareketlerle başı dertte olmuştu. Dert doğruydu ama Putin’in “benim İslamcılarım” diyebileceği bir politika geliştirmeye başladığını unutuyorduk. Çeçenistan Rusya’nın bir parçasıdır ve bu bölge Putin’in adamı Kadirov’un liderliğinde şeriatçı bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Oradaki karanlık Putin’in umurunda değildir yeter ki, ABD ya da Almanya’nın değil onun İslamcısı olsun.
Peki Erdoğan neden Rusya’nın yeni İslamcısı olmasın?
Dediğim gibi bu teorik olarak mümkündür, Putin’in ahlakı açısından da mümkündür. Ancak Putin ülkenin dinamik toplumsal kesimleri tarafından diktatörlükle suçlanan, Suriye’deki marifetlerine ilişkin dosyaları işportaya düşen, yolsuzluklarla başı dertte olan bir liderin hamiliğini yapacak kadar güçlü bir konumda değil.
Zaten Erdoğan bu saatten sonra kimseye güven vermemektedir. En önemlisi kendi ekibi artık Erdoğan’a güvenini yitirmeye başlamıştır.
Saat çalışmaktadır.
ABD Erdoğan'ın korumalarını elinden aldığı sırada S-400'ler için kapora verildi. S-400'ler Rusya'yı korur ama Erdoğan için bu silahlar çok yetersiz, hantal ve de tehlikeli. "Korumalarımı ver S-400'ü al" bile diyebilir!
Kendi bilir.
Peki bizim bildiğimiz nedir?
Halkımız eğer bu yazıya konu olan bütün uğursuz güçlerden bağımsız bir biçimde kendi işini kendi görmez, bu deli saçması karanlığa karşı bağımsız bir seçenek oluşturmazsa dünyanın derdi haline gelen Erdoğan sorunu, olanca ağırlığıyla ülkemizin emekçi insanlarının tepesine çökecektir.
Kemal Okuyan / SOL
Gidilecek yer ABD, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yapılacağı New York. ABD’nin özel statüsü olan bir uluslararası toplantıda Erdoğan’ı Zarraf davasıyla bağlantılı bir biçimde alıkoyması pek olası değil elbette. Ancak önemli olan bu olasılığın yaygın bir biçimde konuşulmaya başlanması. Konuşanların bir bölümü gerçekten Reisi için kaygılanıyor, bir bölümü ise bunlar konuşuldukça Erdoğan’ın işinin iyice zorlaşacağını biliyor. Düşünsenize yurt dışına çıkması sakıncalı bir lider!
“ABD böyle şeyler yapmaz” diyemeyeceğimize göre ABD’nin böyle bir adımı atma olasılığını düşük görmemizin başka nedenleri var.
Bu olasılık düşük, çünkü pazarlık sürüyor.
Önemli badireleri atlatmayı beceren, hâlâ ciddi bir toplumsal desteğe sahip olan, hiçbir ilke tanımayan, 180 derecelik dönüşler yaptığında yandaşlarınca hiç sorgulanmayan, dini son derece etkili bir enstrüman olarak kullanan ve uluslararası sistemde yaşanan dağılmanın kendisinin biricik kurtuluş şansı olduğunu bilen biri Erdoğan.
Katma değeri yüksek; kiminle işbirliğine giderse ona ciddi olanaklar sağlayabilecek kartları elinde tutuyor. Ekonomik alanda bu kadar kuralsız bir yağmalama hakkı dünyada pek az liderde var. Bu kuralsızlık uluslararası tekeller için muazzam bir nimet. Üç tane büyük ihale bile güçlü emperyalist ülkelerin Erdoğan’ın tuhaflıklarını unutmaları için yeterli olabiliyor.
Geçmişte de böyleydi, şimdi de; bugün Erdoğan’ın Almanya ile girdiği sert polemik, Rusya’dan S-400 füze sistemlerinin alımı için varılan anlaşma ve ABD ile tırmanmaya başlayan gerilimin büyük bir pazarlığın unsurları olarak görülmesinde yarar var.
Erdoğan açısından bu pazarlığın tek ama tek bir konusu var: Kendi güvenliği! Erdoğan tasfiye edilmemenin garantisini istiyor. ABD’de ve Almanya’da bu konuda “ciddi” olanların varlığından emin, yeni bir manevra ile bunu boşa çıkarmaya çalışıyor.
İstediğini alamazsa, Putin’e daha fazla yaslanacak! Yani, pazarlık masasından Putin’in koluna girerek kalkma olasılığı var.
Kısa gelgitler dışında bu çok zor. Türkiye ekonomisinin Almanya ve diğer NATO ülkeleri ile bağı nedeniyle zor; Türkiye’de ne kadar dağılsa da devlet kurumları ve bürokrasideki NATO gölgesi nedeniyle zor; AKP’nin içindeki Amerikancılar nedeniyle zor; Türkiye’nin ABD ve NATO için önemi nedeniyle zor.
Türkiye’nin NATO’dan kopması ancak bu zorlukların tamamından kurtulmaya kararlı bir devrimci iktidarla mümkün. Erdoğan ise hep söylediğimiz gibi bir devrimci değil; tersi geçerli!
Erdoğan aslında kurtulmak için Putin’e doğru yürüdükçe sonunu da hazırlıyor diyebiliriz.
Ancak yine de Erdoğan’ın kişisel kurtuluş kaygılarının bu uluslararası ortamda Türkiye’yi gerçek bir türbülansa sokması, dahası kaçınılmazlığını görürse kendi finalini ülkeyi savaşa sürükleyerek sahnelemesi olasılık dahilindedir.
ABD ve Almanya cephesi Erdoğan’ı yeniden yönetilebilir bir aktör haline getirmek için uğraşıyor, bu muhakkak. Ancak umutlarını büyük ölçüde kaybettikleri de açık. Özellikle dış politikada “korkak” Alman devletinin bütün kurumları ve bütün siyasi aktörleriyle Erdoğan’la dövüşmeye başlaması, yeni bir anlaşmanın çok ama çok güç olacağının kanıtı olarak görülmeli.
Ve adım adım kuşatıyorlar, bir açıdan kendi yarattıkları bu gerici siyasetçiyi. Her gün Erdoğan’ın ödemesi gereken fiyat daha da artıyor.
Ya Putin?
Putin Rusyası’nın aradığı kendi çıkarlarına mümkün olduğunca az zarar veren bir Türkiye’ydi. Bugünkü dengelerde Türkiye ile Rusya arasında bir müttefiklik ilişkisinde ciddi zorluklar vardı. Ancak Erdoğan’ın “kişisel kurtuluş” arayışı Moskova’yı pek hazır olmadığı bir durumla karşı karşıya bıraktı. Ancak herkes bilsin, Rusya bütün çamaşırlarına vakıf olduğu Erdoğan’ı bir noktadan sonra himayesine alamaz. Burda İslamcılık Putin’in en son dert edeceği başlıktır. Geçmişte Putin’in “laik” bir Türkiye’yi tercih edeceğini ben de düşünüyordum çünkü Rusya’nın kendi içinde ve yanı başındaki ülkelerde hep İslamcı hareketlerle başı dertte olmuştu. Dert doğruydu ama Putin’in “benim İslamcılarım” diyebileceği bir politika geliştirmeye başladığını unutuyorduk. Çeçenistan Rusya’nın bir parçasıdır ve bu bölge Putin’in adamı Kadirov’un liderliğinde şeriatçı bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Oradaki karanlık Putin’in umurunda değildir yeter ki, ABD ya da Almanya’nın değil onun İslamcısı olsun.
Peki Erdoğan neden Rusya’nın yeni İslamcısı olmasın?
Dediğim gibi bu teorik olarak mümkündür, Putin’in ahlakı açısından da mümkündür. Ancak Putin ülkenin dinamik toplumsal kesimleri tarafından diktatörlükle suçlanan, Suriye’deki marifetlerine ilişkin dosyaları işportaya düşen, yolsuzluklarla başı dertte olan bir liderin hamiliğini yapacak kadar güçlü bir konumda değil.
Zaten Erdoğan bu saatten sonra kimseye güven vermemektedir. En önemlisi kendi ekibi artık Erdoğan’a güvenini yitirmeye başlamıştır.
Saat çalışmaktadır.
ABD Erdoğan'ın korumalarını elinden aldığı sırada S-400'ler için kapora verildi. S-400'ler Rusya'yı korur ama Erdoğan için bu silahlar çok yetersiz, hantal ve de tehlikeli. "Korumalarımı ver S-400'ü al" bile diyebilir!
Kendi bilir.
Peki bizim bildiğimiz nedir?
Halkımız eğer bu yazıya konu olan bütün uğursuz güçlerden bağımsız bir biçimde kendi işini kendi görmez, bu deli saçması karanlığa karşı bağımsız bir seçenek oluşturmazsa dünyanın derdi haline gelen Erdoğan sorunu, olanca ağırlığıyla ülkemizin emekçi insanlarının tepesine çökecektir.
Kemal Okuyan / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder