Kim işsiz, aç kalmak ister?
Kim arkadaşının, komşusunun başına bu tür belaların sarılmasına duyarsız kalabilir?
Ama işte bakın tam da bu türden sorunların hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Dünya nüfusunun beşte biri sağlıklı içme suyundan bile yoksun. ABD’de tepedeki %1’lik azınlığın serveti kalanınkinden fazla. Türkiye’de en zengin %4’lük kesim ulusal gelirimizin %25’ine el koyuyor. Ve kim bilir ne kadar servetleri var? İngiltere’de hükümet patronların vergi yükünü düşürmek için kamu hastanelerini kapatıyor, koruyucu sağlık hizmetlerinden katkı payı alıyor. İsveç’te sağlıktaki katkı paylarının artış oranı 2002 sonrasında %30’u buldu ve yoksulluk sınırının altında yaşayan işsiz oranı son 20 yıl içinde %5’den %30’a çıktı.
ABD, İsveç, İngiltere. Sıradan ülkeler değil bunlar. Dünyanın en zenginleri. Emperyalist sistemin tepesindeler. İngiltere ve İsveç sosyal devletin (çöktü ama) beşiği, merkezi.
Daha da kötüsü şu: Artık herhangi bir anda herhangi bir yerde bir dünya savaşı boyutunu alabilecek yeni çatışmaların ortaya çıkabilecek olmasını herkes olağan görüyor.
Bu kapitalizmdir, bundan başka kapitalizm yoktur.
Bütün bunlar, yoksulluk, işsizlik, açlık, evsizlik… Hepsi kapitalizmin normalleri.
Nedeni çok basit. Kapitalizm sömürücü bir sistem. Emek sömürüsüne dayanıyor. Patronlar emeği sömürerek var olup, varlıklarını artırıyorlar.
Emek sömürüsü, işçinin emek gücüyle ürettiği değerin önemli kısmına patronun el koyması anlamına geliyor. Eşitsizlikler, yoksulluklar, yoksunluklar, zenginlikler bu ilişkiden kaynaklanıyor.
Daha da önemlisi şu: Kapitalizm bu özü nedeniyle son derece karmaşık bir sistem. Düşünsenize, ortada zorla el koyma söz konusu. Açıkça hırsızlık.
Peki kim elinden bir şey alınmaya kalkıldığında sessiz kalır? Kalmaz. Zaten bu nedenle kapitalizm, hırsızlığı gizlemek, gelişecek tepkileri bastırmak için karmaşık bir ideolojiler, siyaset ve polisiye önlemler dünyası yaratır.
Devlet denilen zora dayalı yönetim mekanizması bu amaçla organize edilir. Bakanlıklar, bürokrasi, polis, ordu, savaşlar… Ek olarak borsası, bonosu, faizi, borcu var. Var da var. Teferruatlı iş derken haksız mıyız?
Yetmez. İnsanı elinden alınana rıza göstermesi için “eğitmek”, dünyasını dogmalarla, korkularla doldurmak, bunun için cilt cilt kitaplar yazmak gerekir.
Görebiliyor musunuz toplumsal kaynaklarımızın ne kadar önemli kısmı boş işler için harcanıyor. Yani mesele yalnızca patronların ceplerini doldurmaları değil. Bir de bizden topladıkları vergilerle bu devasa yapıyı fonluyorlar.
İşsizlik gibi, yoksulluk gibi, karmaşa da kapitalizmin genetiğinde mevcut.
Bütün bunlardan kurtulmak ve eşit yaşamak mı istiyoruz, o zaman ilk elde patronları tepemizden atacağız.
Onların el koyduğu zenginlikleri kamulaştırıp, ortak ihtiyaçlarımıza yönlendireceğiz. Sosyalizm paylaşımın yeniden düzenlenmesi, yani matematiktir.
Patron sınıfını ortadan kaldırdıktan sonra, bir süre içinde, devlet aygıtına da, ideolojik mekanizmalara da gerek kalmayacak.
Toplumsal yaşam sadeleşecek.
Toplumun herkese yeteneğine göre iş verebildiğini ve böylece çocuklarımızı yarış atı gibi sınavlara hazırlamak zorunluluğundan kurtulduğumuzu düşünün bir kez.
%4’lük azınlığın el koyduğu kaynak miktarı yılda 200 milyar dolar ediyor. Bizim yıllık sağlık harcamamız 30, eğitim harcamamız ise 60 milyar dolar kadar. Patron sınıfını ortadan kaldırmanın sağlayacağı avantajın boyutu işte bu. Bir de AKP’nin toplumun tepesine diktiği polis ordusunun küçültüldüğünü, komşu ülkelerdeki saçma sapan askeri operasyonlara son verildiğini düşünün.
Sosyalizm basittir, sadedir, yaşamsaldır, herkes içindir.
Sosyalizmde yaşamak kolaydır. Yarın başımıza ne geleceği tedirginliğinden kurtarır bizi. Hepimize iş, sosyal güvence, sağlık, eğitim, konut verir. İnsanın aklını özgürleştirir. Büyük bilimsel atılımların zemini budur.
Mezhep, etnik kimlik, dini inanç fark etmez. Bunların hiç birisinin birlikte yaşamamız bakımından herhangi bir önemi kalmaz.
Sosyalizm hepimizin çıkarınadır.
Atatürkçü müsünüz, öyle olsun, ama neden sosyalizm mücadelesine katkı koymayasınız, eşitlik istemiyor musunuz?
Cumhuriyetçi misiniz, tamam. Esas cumhuriyet sosyalist olanı değil mi? Neden cumhuriyetimizin temeli kamucu ekonomi olmasın?
Kürt hareketine mi sempati duyuyorsunuz? Ama inşaatlarda, fındık tarlalarında sömürülen Kürt emekçisinin hakkını teslim etmek için adalet gerekmiyor mu? Kürt emekçisinin kaderini, Kürt de olsa patronunkiyle nasıl aynı görebiliriz?
İnançlı mısınız, zaten herkesin kendine göre bir inancı yok mu, yaşayın kendi içinizde onu. Ama inancın dayatılması, çocuklara zorla din eğitimi verilmesi, kabul etmelisiniz ki olacak iş değil.
Sosyalizm insan içindir. İnsan dediğimizde milliyetlerin, inançların hükmü kalmaz. İnsan milliyetini seçemez, inancı dayatmak ise zaten insanlıkla bağdaşmaz.
Ama sosyalizm birlikte inşa edebileceğimiz tek insani düzendir.
İlker Belek /SOL
Kim arkadaşının, komşusunun başına bu tür belaların sarılmasına duyarsız kalabilir?
Ama işte bakın tam da bu türden sorunların hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Dünya nüfusunun beşte biri sağlıklı içme suyundan bile yoksun. ABD’de tepedeki %1’lik azınlığın serveti kalanınkinden fazla. Türkiye’de en zengin %4’lük kesim ulusal gelirimizin %25’ine el koyuyor. Ve kim bilir ne kadar servetleri var? İngiltere’de hükümet patronların vergi yükünü düşürmek için kamu hastanelerini kapatıyor, koruyucu sağlık hizmetlerinden katkı payı alıyor. İsveç’te sağlıktaki katkı paylarının artış oranı 2002 sonrasında %30’u buldu ve yoksulluk sınırının altında yaşayan işsiz oranı son 20 yıl içinde %5’den %30’a çıktı.
ABD, İsveç, İngiltere. Sıradan ülkeler değil bunlar. Dünyanın en zenginleri. Emperyalist sistemin tepesindeler. İngiltere ve İsveç sosyal devletin (çöktü ama) beşiği, merkezi.
Daha da kötüsü şu: Artık herhangi bir anda herhangi bir yerde bir dünya savaşı boyutunu alabilecek yeni çatışmaların ortaya çıkabilecek olmasını herkes olağan görüyor.
Bu kapitalizmdir, bundan başka kapitalizm yoktur.
Bütün bunlar, yoksulluk, işsizlik, açlık, evsizlik… Hepsi kapitalizmin normalleri.
Nedeni çok basit. Kapitalizm sömürücü bir sistem. Emek sömürüsüne dayanıyor. Patronlar emeği sömürerek var olup, varlıklarını artırıyorlar.
Emek sömürüsü, işçinin emek gücüyle ürettiği değerin önemli kısmına patronun el koyması anlamına geliyor. Eşitsizlikler, yoksulluklar, yoksunluklar, zenginlikler bu ilişkiden kaynaklanıyor.
Daha da önemlisi şu: Kapitalizm bu özü nedeniyle son derece karmaşık bir sistem. Düşünsenize, ortada zorla el koyma söz konusu. Açıkça hırsızlık.
Peki kim elinden bir şey alınmaya kalkıldığında sessiz kalır? Kalmaz. Zaten bu nedenle kapitalizm, hırsızlığı gizlemek, gelişecek tepkileri bastırmak için karmaşık bir ideolojiler, siyaset ve polisiye önlemler dünyası yaratır.
Devlet denilen zora dayalı yönetim mekanizması bu amaçla organize edilir. Bakanlıklar, bürokrasi, polis, ordu, savaşlar… Ek olarak borsası, bonosu, faizi, borcu var. Var da var. Teferruatlı iş derken haksız mıyız?
Yetmez. İnsanı elinden alınana rıza göstermesi için “eğitmek”, dünyasını dogmalarla, korkularla doldurmak, bunun için cilt cilt kitaplar yazmak gerekir.
Görebiliyor musunuz toplumsal kaynaklarımızın ne kadar önemli kısmı boş işler için harcanıyor. Yani mesele yalnızca patronların ceplerini doldurmaları değil. Bir de bizden topladıkları vergilerle bu devasa yapıyı fonluyorlar.
İşsizlik gibi, yoksulluk gibi, karmaşa da kapitalizmin genetiğinde mevcut.
Bütün bunlardan kurtulmak ve eşit yaşamak mı istiyoruz, o zaman ilk elde patronları tepemizden atacağız.
Onların el koyduğu zenginlikleri kamulaştırıp, ortak ihtiyaçlarımıza yönlendireceğiz. Sosyalizm paylaşımın yeniden düzenlenmesi, yani matematiktir.
Patron sınıfını ortadan kaldırdıktan sonra, bir süre içinde, devlet aygıtına da, ideolojik mekanizmalara da gerek kalmayacak.
Toplumsal yaşam sadeleşecek.
Toplumun herkese yeteneğine göre iş verebildiğini ve böylece çocuklarımızı yarış atı gibi sınavlara hazırlamak zorunluluğundan kurtulduğumuzu düşünün bir kez.
%4’lük azınlığın el koyduğu kaynak miktarı yılda 200 milyar dolar ediyor. Bizim yıllık sağlık harcamamız 30, eğitim harcamamız ise 60 milyar dolar kadar. Patron sınıfını ortadan kaldırmanın sağlayacağı avantajın boyutu işte bu. Bir de AKP’nin toplumun tepesine diktiği polis ordusunun küçültüldüğünü, komşu ülkelerdeki saçma sapan askeri operasyonlara son verildiğini düşünün.
Sosyalizm basittir, sadedir, yaşamsaldır, herkes içindir.
Sosyalizmde yaşamak kolaydır. Yarın başımıza ne geleceği tedirginliğinden kurtarır bizi. Hepimize iş, sosyal güvence, sağlık, eğitim, konut verir. İnsanın aklını özgürleştirir. Büyük bilimsel atılımların zemini budur.
Mezhep, etnik kimlik, dini inanç fark etmez. Bunların hiç birisinin birlikte yaşamamız bakımından herhangi bir önemi kalmaz.
Sosyalizm hepimizin çıkarınadır.
Atatürkçü müsünüz, öyle olsun, ama neden sosyalizm mücadelesine katkı koymayasınız, eşitlik istemiyor musunuz?
Cumhuriyetçi misiniz, tamam. Esas cumhuriyet sosyalist olanı değil mi? Neden cumhuriyetimizin temeli kamucu ekonomi olmasın?
Kürt hareketine mi sempati duyuyorsunuz? Ama inşaatlarda, fındık tarlalarında sömürülen Kürt emekçisinin hakkını teslim etmek için adalet gerekmiyor mu? Kürt emekçisinin kaderini, Kürt de olsa patronunkiyle nasıl aynı görebiliriz?
İnançlı mısınız, zaten herkesin kendine göre bir inancı yok mu, yaşayın kendi içinizde onu. Ama inancın dayatılması, çocuklara zorla din eğitimi verilmesi, kabul etmelisiniz ki olacak iş değil.
Sosyalizm insan içindir. İnsan dediğimizde milliyetlerin, inançların hükmü kalmaz. İnsan milliyetini seçemez, inancı dayatmak ise zaten insanlıkla bağdaşmaz.
Ama sosyalizm birlikte inşa edebileceğimiz tek insani düzendir.
İlker Belek /SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder