İddianame olmayan iddianamenin davası sürüyor.
Bir seneye yakın zamandır Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri
içerİde. Hâkim karşısına çıktıklarından beri evlerindeki parkeleri
değiştiren parkecinin oğlunun yemek yediği lokanta, yaş gününde eve
ısmarlanan pide, tatil için aranan seyahat acentesi gibi tuhaflıklarla
boğuşarak bugüne kadar geldiler.
Bilirkişi olmayan bilirkişiye başvurulmuştu. Genç bir mühendise neden gazetenin manşet ve haberleri konusunda bilirkişilik yaptırıldığı anlaşılamadı. Bu tuhaflık da unutuldu gitti.
Sırada elbette tanık olmayan tanıklar vardı. Vakıf yönetimindeki oylamaya ilişkin süregiden bir hukuk davası olduğu zaten malum. O davanın taraflarından vakfın eski üyesi Alev Coşkun da tanıklığında bu hukuk davasının neden bir ceza yargılamasının konusu olduğunu anlayamadığını ifade etti. Gazetenin iki nüshasını Emniyet’e götürüp şikâyetçi olduğuna yönelik bir hayli ikna edici iddialara karşı ise pek yanıt veremedi. Ancak her durumda bu ceza yargılamasında hangi sebeple tanıklık yaptığı anlaşılamadı.
Diğer tanık Rıza Zelyut ise iddia olmayan iddia, bilirkişi olmayan bilirkişi serisini tanık olmayan tanıkların simgesi sıfatıyla bitirmeye özel bir gayret göstermek istemiş belli ki.
Bir defa iddianamede ya da yargılamada tanıklık yapmasını gerektirecek bir bilgisi ya da konumu yok. Cumhuriyet hakkında atıp tutan, şahsi görüşlerinden ibaret bazı yazılar yazmış. Ne somut bir bilgisi ne de bir delili var. Ancak gayretkeşliğiyle Andy Warhol’un “bir gün herkes on beş dakikalığına meşhur olacak” tespitini doğruladı.
Artık ismini hayatında duymamış olanlar dahi zamanında cemaat okullarına övgüler düzdüğünü, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan ödül aldığını biliyor. Daha da fenası, Ahmet Şık cemaat kumpasıyla içeride yatarken Güneş gazetesinde Fethullah Gülen’i en büyük milliyetçi ilan ederek cemaate başını okşatmak için boynunu eğdiği yazısından herkesin haberdar olması.
Sen kalk Cumhuriyet’e 2010’dan beri operasyon yapılıyor de, sonra 2011’de cemaatin avcunun içine başına sürte sürte makale döşen. Sorulunca da patronum baskı altındaydı mecbur kaldım de. Bu çelişkilerle bunalınca da “ben Türkiye’nin en iyi köşe yazarıyım” diye bağır çağır.
Türk yargısının çok mu vakti vardır?
İnsanların hayatlarının hiçbir önemi yok mudur?
Savcı bu saçmalıkları iddia diye yargılama konusu yapmak, mahkeme heyeti bu manasızlıkları saatlerce dinlemek için mi onca sene hukuk fakültelerinde dirsek çürütüp hayatlarını hukuka adamıştır?
Bu dava uzadıkça dökülmekte. Her bir duruşma yeni bir tuhaflıkla karşılaşmamıza sebep oluyor. Öğrenciler hâlâ hukuk fakültelerini seçsin, yeni mezunlar umutlarını kaybedip başka mesleklere yönelmesin istiyorsanız artık bu tuhaflıklar komedyasını bitirin.
Kadri Gürsel’in tahliyesine öfke içinde seviniyoruz. Neden tutuklandığını ilk günden beri izah edebilen olmadı. 31 Ekim’de diğer arkadaşlarımıza da kavuşmak istiyoruz. Umarım Gülen’den madalyalı, patron baskısıyla yazan bu garip âdemleri dinlemek gereği kalmamıştır. Onların uğultusundan adaleti duyamıyoruz.
Artık uğultu kesilsin ve duruşma salonlarını adaletin sesi doldursun.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Bilirkişi olmayan bilirkişiye başvurulmuştu. Genç bir mühendise neden gazetenin manşet ve haberleri konusunda bilirkişilik yaptırıldığı anlaşılamadı. Bu tuhaflık da unutuldu gitti.
Sırada elbette tanık olmayan tanıklar vardı. Vakıf yönetimindeki oylamaya ilişkin süregiden bir hukuk davası olduğu zaten malum. O davanın taraflarından vakfın eski üyesi Alev Coşkun da tanıklığında bu hukuk davasının neden bir ceza yargılamasının konusu olduğunu anlayamadığını ifade etti. Gazetenin iki nüshasını Emniyet’e götürüp şikâyetçi olduğuna yönelik bir hayli ikna edici iddialara karşı ise pek yanıt veremedi. Ancak her durumda bu ceza yargılamasında hangi sebeple tanıklık yaptığı anlaşılamadı.
Diğer tanık Rıza Zelyut ise iddia olmayan iddia, bilirkişi olmayan bilirkişi serisini tanık olmayan tanıkların simgesi sıfatıyla bitirmeye özel bir gayret göstermek istemiş belli ki.
Bir defa iddianamede ya da yargılamada tanıklık yapmasını gerektirecek bir bilgisi ya da konumu yok. Cumhuriyet hakkında atıp tutan, şahsi görüşlerinden ibaret bazı yazılar yazmış. Ne somut bir bilgisi ne de bir delili var. Ancak gayretkeşliğiyle Andy Warhol’un “bir gün herkes on beş dakikalığına meşhur olacak” tespitini doğruladı.
Artık ismini hayatında duymamış olanlar dahi zamanında cemaat okullarına övgüler düzdüğünü, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan ödül aldığını biliyor. Daha da fenası, Ahmet Şık cemaat kumpasıyla içeride yatarken Güneş gazetesinde Fethullah Gülen’i en büyük milliyetçi ilan ederek cemaate başını okşatmak için boynunu eğdiği yazısından herkesin haberdar olması.
Sen kalk Cumhuriyet’e 2010’dan beri operasyon yapılıyor de, sonra 2011’de cemaatin avcunun içine başına sürte sürte makale döşen. Sorulunca da patronum baskı altındaydı mecbur kaldım de. Bu çelişkilerle bunalınca da “ben Türkiye’nin en iyi köşe yazarıyım” diye bağır çağır.
Türk yargısının çok mu vakti vardır?
İnsanların hayatlarının hiçbir önemi yok mudur?
Savcı bu saçmalıkları iddia diye yargılama konusu yapmak, mahkeme heyeti bu manasızlıkları saatlerce dinlemek için mi onca sene hukuk fakültelerinde dirsek çürütüp hayatlarını hukuka adamıştır?
Bu dava uzadıkça dökülmekte. Her bir duruşma yeni bir tuhaflıkla karşılaşmamıza sebep oluyor. Öğrenciler hâlâ hukuk fakültelerini seçsin, yeni mezunlar umutlarını kaybedip başka mesleklere yönelmesin istiyorsanız artık bu tuhaflıklar komedyasını bitirin.
Kadri Gürsel’in tahliyesine öfke içinde seviniyoruz. Neden tutuklandığını ilk günden beri izah edebilen olmadı. 31 Ekim’de diğer arkadaşlarımıza da kavuşmak istiyoruz. Umarım Gülen’den madalyalı, patron baskısıyla yazan bu garip âdemleri dinlemek gereği kalmamıştır. Onların uğultusundan adaleti duyamıyoruz.
Artık uğultu kesilsin ve duruşma salonlarını adaletin sesi doldursun.
Özgür Mumcu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder