Geçen cumartesi günü Erdoğan iki konuşma yaptı. İlki, İbni Haldun Üniversitesi’ndeki, “Uluslararası Medeniyet Şûrası”nın açılış konuşmasıydı. Hemen ardından, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, “Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi”nde konuştu.
Böylece, tek konuşma yaptığı günler çok gerilerde kaldı; öyle ki artık günde iki konuşma da doyurmuyor, “üçlü” günler başladı, başlayacak...
İbni Haldun Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, bir ara, sözü “ABD Başkanı Trump”a getirdi: “Sayın Trump, bana göre, medeniyet olayını şekil olarak değerlendiren bir ‘typolojidir!” dedi.
Bu tümceye şöyle bir dokunsak diyorum. Ama ilkin bu söylemde yer alan “typoloji” sözcüğü gibi bir iki örneğe değinmeli; “biyoloji”den başlayalım, “yaşambilim” olduğu bilinir, “sosyoloji” de “toplumbilim”, “antropoloji” ise “insanbilim”; tıpkı bunlar gibi, “typoloji”de “tipbilim”dir, insan “tipleri” üzerinde çalışmalar yapan.
Bu durumda, Erdoğan’ın “typoloji”li tümcesi de: “Sayın Trump, bana göre medeniyet olayını şekil olarak değerlendiren bir ‘tipbilimdir!” oluyor ister istemez; doğrusu hoş (!) bir dile getiriş. Ve Erdoğan, “bana göre” uyarısıyla bu hoşluğu (!) iyice sahiplenmiş...
Sahiplensin dursun, biz biliyoruz Erdoğan’ın konuşmalarının enini boyunu; ne var ki, bunun gibi “yabancı dil” kavramlarını kullandığı sözleri, açıklamaları “bu dillere çevrildiğinde” nasıl karşılanır dersiniz?
Kuşkusuz bu konuşmasında dikkat çekici olan, Erdoğan’ın, “Adalet” aradığını bildirmesiydi; “Adalet arıyorum!” dedi açıkça...
Dahası da var, ardından: “Merhamet bunlarda hiç yok!” diye ekledi gülerek yarı şaka söylüyormuş gibi yapıp; peki kimden istedi? “ABD”den ayrıca, “bunlarda” diyerek çoğul kullandığına göre “AB”den de.
Açıkça Erdoğan haklı!
Ne var ki “merhamet”, hele “adalet” söz konusu olduğunda, bunları ülkesinde yıllarca çiğneye çiğneye yok eden birinin, bu kavramların geçerliğini silecek ölçüde davrananlara karşı, bunları korumaya kalkışmasına, “Aynaya baksın!” yanıtımızı bilseler kullanırlar mıydı?
Kullanmasalar da, bir süre önce düzenlenen, “NATO Parlamenterler Asamblesi”nde, “Raportör Ursala Schmidt’in sunduğu raporda, * Türkiye’deki gelişmelerin, hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu olduğu konusunda çok ciddi şüphelerin bulunduğunu * Keyfi tutuklamalar olduğunu * İddianame olmaksızın cezaevlerinde tutulduklarını * Eleştirel medya kurumlarının kapatılmasının söz konusu olduğunu * Sadece mesleğini, ‘gazetecilik’ yaptıkları için cezaevinde olanlar bulunduğunu” belirtmiş.
Ayrıca, rapor ile ilgili olarak bir TV’de yaptığı konuşmasında da “* NATO üyesi olan bir ülkede yaşananlar açıkça konuşulmalı, gerektiğinde eleştirilmeli * Türkiye’de hukukun üstünlüğünden yana tavır alanların söz hakkına sahip olması sağlanmalı” demiş. Eksilik var, fazlalık yok.
Peki, Erdoğan aynaya baksaydı bunları mı görecekti?
Ya da görür müydü?
Ne dersiniz?
Not: Değerli dostlar, en büyük bayramımız olan, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı”nı, alanlarda, fener alayları etkinliklerinde kutlayalım!
Meriç Velidedeoğlu - CUMHURİYET
Böylece, tek konuşma yaptığı günler çok gerilerde kaldı; öyle ki artık günde iki konuşma da doyurmuyor, “üçlü” günler başladı, başlayacak...
İbni Haldun Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, bir ara, sözü “ABD Başkanı Trump”a getirdi: “Sayın Trump, bana göre, medeniyet olayını şekil olarak değerlendiren bir ‘typolojidir!” dedi.
Bu tümceye şöyle bir dokunsak diyorum. Ama ilkin bu söylemde yer alan “typoloji” sözcüğü gibi bir iki örneğe değinmeli; “biyoloji”den başlayalım, “yaşambilim” olduğu bilinir, “sosyoloji” de “toplumbilim”, “antropoloji” ise “insanbilim”; tıpkı bunlar gibi, “typoloji”de “tipbilim”dir, insan “tipleri” üzerinde çalışmalar yapan.
Bu durumda, Erdoğan’ın “typoloji”li tümcesi de: “Sayın Trump, bana göre medeniyet olayını şekil olarak değerlendiren bir ‘tipbilimdir!” oluyor ister istemez; doğrusu hoş (!) bir dile getiriş. Ve Erdoğan, “bana göre” uyarısıyla bu hoşluğu (!) iyice sahiplenmiş...
Sahiplensin dursun, biz biliyoruz Erdoğan’ın konuşmalarının enini boyunu; ne var ki, bunun gibi “yabancı dil” kavramlarını kullandığı sözleri, açıklamaları “bu dillere çevrildiğinde” nasıl karşılanır dersiniz?
Kuşkusuz bu konuşmasında dikkat çekici olan, Erdoğan’ın, “Adalet” aradığını bildirmesiydi; “Adalet arıyorum!” dedi açıkça...
Dahası da var, ardından: “Merhamet bunlarda hiç yok!” diye ekledi gülerek yarı şaka söylüyormuş gibi yapıp; peki kimden istedi? “ABD”den ayrıca, “bunlarda” diyerek çoğul kullandığına göre “AB”den de.
Açıkça Erdoğan haklı!
Ne var ki “merhamet”, hele “adalet” söz konusu olduğunda, bunları ülkesinde yıllarca çiğneye çiğneye yok eden birinin, bu kavramların geçerliğini silecek ölçüde davrananlara karşı, bunları korumaya kalkışmasına, “Aynaya baksın!” yanıtımızı bilseler kullanırlar mıydı?
Kullanmasalar da, bir süre önce düzenlenen, “NATO Parlamenterler Asamblesi”nde, “Raportör Ursala Schmidt’in sunduğu raporda, * Türkiye’deki gelişmelerin, hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu olduğu konusunda çok ciddi şüphelerin bulunduğunu * Keyfi tutuklamalar olduğunu * İddianame olmaksızın cezaevlerinde tutulduklarını * Eleştirel medya kurumlarının kapatılmasının söz konusu olduğunu * Sadece mesleğini, ‘gazetecilik’ yaptıkları için cezaevinde olanlar bulunduğunu” belirtmiş.
Ayrıca, rapor ile ilgili olarak bir TV’de yaptığı konuşmasında da “* NATO üyesi olan bir ülkede yaşananlar açıkça konuşulmalı, gerektiğinde eleştirilmeli * Türkiye’de hukukun üstünlüğünden yana tavır alanların söz hakkına sahip olması sağlanmalı” demiş. Eksilik var, fazlalık yok.
Peki, Erdoğan aynaya baksaydı bunları mı görecekti?
Ya da görür müydü?
Ne dersiniz?
Not: Değerli dostlar, en büyük bayramımız olan, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı”nı, alanlarda, fener alayları etkinliklerinde kutlayalım!
Meriç Velidedeoğlu - CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder