Üzerinde durulması gerekense bu hareketin kimi muhalif kesimler içinde
de heyecanla karşılanması, bir tür umut anahtarı olarak görülebilmesi.
MHP içinde iktidar mücadelesi olarak başlayan muhalefet, bir süredir Meral Akşener önderliğinde ayrı bir hareket olarak konumlanıyordu. MHP iç mücadelesi ardından da referandum süreci bir hazırlık dönemi olarak yaşandıktan sonra, 2019 öncesinde Partileşmiş oldu. Siyasetin olağan akışının gösterdiği bir adım atılmış oldu.
Sağda yeni bir Partinin ortaya çıkmasının toplumsal ve siyasal koşullarının oluştuğu referandum döneminde açık biçimde gözlemlenebildi. Siyasal İslamcı rejim, 7 Haziran seçimleri öncesinden başlayarak MHP (ve devletin geleneksel milliyetçi güçleriyle) ittifakla hem bölge ve hem de içerde bir siyasal yönelim içine girdi. Tarikat-cemaat yapılarının çoğunun da içinde yer aldığı bu ittifak karşısında sağda iki karşı eğilimden söz etmek mümkün. Saadet Partisi burada zayıf bir çizgi olarak varlığını sürdürürken, Meral Akşener ilk andan itibaren daha etkili bir özne olabilme potansiyeli ile sağdan yeni bir alternatif olarak görüldü. AKP-MHP ittifakının sıkıştırdığı krize sağdan (düzeni restore edecek) bir aktör ihtiyacının muhatabı olabilme imkanı Akşener hareketini en baştan etkin kıldı.
Referandum aynı zamanda MHP’nin büyük bir bölümüyle birlikte, AKP tabanından da belirli bir kopma eğilimi ortaya çıktı. Bir anlamda siyasetteki taşları yerinden oynatan nokta referandum oldu. Bugün AKP içinde Erdoğan eliyle sürdürülen tasfiyelerin de yeni Partinin kurulmasının da hareket noktası ortak. Siyasal İslamcı rejimin biriktirdiği sorunlar karşısında açığa çıkan toplumsal dip dalgası siyasal alandaki donukluğu ortadan kaldırdı. Erdoğan, bir anlamda Partisinin muhalefeti konumuna geçerek hem istediği tasfiyeleri gerçekleştirirken hem de yükselen eleştirileri ortadan kaldırmaya çalışıyor. İYİ Parti tam da bu dip dalgasının üzerine hareket ederek etkili olmaya çalışacak. Bu potansiyele ulaşıp ulaşamayacağı süreç içinde ortaya çıkacak olmakla birlikte, Akşener’i şimdiden özne haline getiren asıl olarak bu toplumsal potansiyel.
Kuruluş toplantısına ve öncesindeki söylemlere baktığımızda İYİ Parti’nin hareket noktasının ‘merkez’ kurma iddiası olduğu görülüyor. Dört eğilim olarak ifade edilen, siyasetin sağ ve soldaki tüm merkez kutuplarını birleştirecek, bir anlamda ANAP ve 2002 AKP modelini güncelleyecek bir kurucu kadro ve söylem öne çıkartılıyor. Akşener’in popüler liderliği ile beslenecek bu girişim bir anlamda Türkiye’yi ‘normalleştirme’ arayışının yeni aktörü olarak öne çıkartılıyor. Hem Partinin programına hem de Akşener’in söylemlerine bakıldığında milliyetçilik ve İslamcılık mızraklarının çuvala sığmayan uçlarını törpüleyecek, düzenin çürümüş olan hukuk ve siyasi yapısını toparlayacak bir merkezden söz ediliyor. Bu bakımdan Akşener’in eski marifetlerine dönmeye bile gerek olmaksızın ortaya çıkan Partinin yaşanan krize sağdan bir seçenek oluşturarak bugünkü düzenin (daha sağlıklı) sürdürülmesine aday olduğu ortada. Bunun bir yönü de toplumdaki değişim talebinin sağ bir siyasetle etkisizleştirilmesi, kontrol altına alınmasıdır.
İYİ Parti’nin niteliği ve hedefleri hakkında söylenebilecek bunun ötesinde pek bir şey de yok. Üzerinde durulması gereken ise bu hareketin kimi muhalif kesimler içinde de heyecanla karşılanması, bir tür umut anahtarı olarak görülebilmesi!. Bu tür bir kafa karışıklığının muhalefet hareketi içinde ortaya çıkmasının nedenlerinden birisi uzun zamandır siyasal İslamcı rejime karşı sağ bir siyasetle karşı koyma yönündeki yanlış politikalardır. Toplumsal alandaki hareketle (Gezi’den HAYIR’a uzanan dinamiklere) uyumsuz şekilde, siyasal alanda izlenen siyasetler ağırlıkla sağ argümanlarla ve sağı içeren bir ittifakı bir çıkış kapısı olarak işaret etmek üzerinden şekillendirildi. Hatırlanırsa referandum sonrasında HAYIR’ın üzerinden yapılan tartışmalarda yüzde 51 olarak ifade edilen AKP karşısındaki sağ ve sol uçların merkezde toplanması yönündeki görüşler ağırlık kazandı. 2019’da seçimlerde ancak böyle sonuç alınabileceğine yönelik bir matematik etrafındaki tartışmalarda CHP ve Akşener’in merkezinde olduğu yeni bir merkez arayışını ortaya koymaya başladı. HAYIR’daki ilerici-devrimci direnme potansiyelini sağ bir eksene hapsetmeye odaklanan bu siyasetler sonuçta topluma Akşener’i bir umut olarak ileri sürmekten başka bir şey söylemiyor.
MHP içinde iktidar mücadelesi olarak başlayan muhalefet, bir süredir Meral Akşener önderliğinde ayrı bir hareket olarak konumlanıyordu. MHP iç mücadelesi ardından da referandum süreci bir hazırlık dönemi olarak yaşandıktan sonra, 2019 öncesinde Partileşmiş oldu. Siyasetin olağan akışının gösterdiği bir adım atılmış oldu.
Sağda yeni bir Partinin ortaya çıkmasının toplumsal ve siyasal koşullarının oluştuğu referandum döneminde açık biçimde gözlemlenebildi. Siyasal İslamcı rejim, 7 Haziran seçimleri öncesinden başlayarak MHP (ve devletin geleneksel milliyetçi güçleriyle) ittifakla hem bölge ve hem de içerde bir siyasal yönelim içine girdi. Tarikat-cemaat yapılarının çoğunun da içinde yer aldığı bu ittifak karşısında sağda iki karşı eğilimden söz etmek mümkün. Saadet Partisi burada zayıf bir çizgi olarak varlığını sürdürürken, Meral Akşener ilk andan itibaren daha etkili bir özne olabilme potansiyeli ile sağdan yeni bir alternatif olarak görüldü. AKP-MHP ittifakının sıkıştırdığı krize sağdan (düzeni restore edecek) bir aktör ihtiyacının muhatabı olabilme imkanı Akşener hareketini en baştan etkin kıldı.
Referandum aynı zamanda MHP’nin büyük bir bölümüyle birlikte, AKP tabanından da belirli bir kopma eğilimi ortaya çıktı. Bir anlamda siyasetteki taşları yerinden oynatan nokta referandum oldu. Bugün AKP içinde Erdoğan eliyle sürdürülen tasfiyelerin de yeni Partinin kurulmasının da hareket noktası ortak. Siyasal İslamcı rejimin biriktirdiği sorunlar karşısında açığa çıkan toplumsal dip dalgası siyasal alandaki donukluğu ortadan kaldırdı. Erdoğan, bir anlamda Partisinin muhalefeti konumuna geçerek hem istediği tasfiyeleri gerçekleştirirken hem de yükselen eleştirileri ortadan kaldırmaya çalışıyor. İYİ Parti tam da bu dip dalgasının üzerine hareket ederek etkili olmaya çalışacak. Bu potansiyele ulaşıp ulaşamayacağı süreç içinde ortaya çıkacak olmakla birlikte, Akşener’i şimdiden özne haline getiren asıl olarak bu toplumsal potansiyel.
Kuruluş toplantısına ve öncesindeki söylemlere baktığımızda İYİ Parti’nin hareket noktasının ‘merkez’ kurma iddiası olduğu görülüyor. Dört eğilim olarak ifade edilen, siyasetin sağ ve soldaki tüm merkez kutuplarını birleştirecek, bir anlamda ANAP ve 2002 AKP modelini güncelleyecek bir kurucu kadro ve söylem öne çıkartılıyor. Akşener’in popüler liderliği ile beslenecek bu girişim bir anlamda Türkiye’yi ‘normalleştirme’ arayışının yeni aktörü olarak öne çıkartılıyor. Hem Partinin programına hem de Akşener’in söylemlerine bakıldığında milliyetçilik ve İslamcılık mızraklarının çuvala sığmayan uçlarını törpüleyecek, düzenin çürümüş olan hukuk ve siyasi yapısını toparlayacak bir merkezden söz ediliyor. Bu bakımdan Akşener’in eski marifetlerine dönmeye bile gerek olmaksızın ortaya çıkan Partinin yaşanan krize sağdan bir seçenek oluşturarak bugünkü düzenin (daha sağlıklı) sürdürülmesine aday olduğu ortada. Bunun bir yönü de toplumdaki değişim talebinin sağ bir siyasetle etkisizleştirilmesi, kontrol altına alınmasıdır.
İYİ Parti’nin niteliği ve hedefleri hakkında söylenebilecek bunun ötesinde pek bir şey de yok. Üzerinde durulması gereken ise bu hareketin kimi muhalif kesimler içinde de heyecanla karşılanması, bir tür umut anahtarı olarak görülebilmesi!. Bu tür bir kafa karışıklığının muhalefet hareketi içinde ortaya çıkmasının nedenlerinden birisi uzun zamandır siyasal İslamcı rejime karşı sağ bir siyasetle karşı koyma yönündeki yanlış politikalardır. Toplumsal alandaki hareketle (Gezi’den HAYIR’a uzanan dinamiklere) uyumsuz şekilde, siyasal alanda izlenen siyasetler ağırlıkla sağ argümanlarla ve sağı içeren bir ittifakı bir çıkış kapısı olarak işaret etmek üzerinden şekillendirildi. Hatırlanırsa referandum sonrasında HAYIR’ın üzerinden yapılan tartışmalarda yüzde 51 olarak ifade edilen AKP karşısındaki sağ ve sol uçların merkezde toplanması yönündeki görüşler ağırlık kazandı. 2019’da seçimlerde ancak böyle sonuç alınabileceğine yönelik bir matematik etrafındaki tartışmalarda CHP ve Akşener’in merkezinde olduğu yeni bir merkez arayışını ortaya koymaya başladı. HAYIR’daki ilerici-devrimci direnme potansiyelini sağ bir eksene hapsetmeye odaklanan bu siyasetler sonuçta topluma Akşener’i bir umut olarak ileri sürmekten başka bir şey söylemiyor.
Muhalefet hareketi açısından üzerinde durulması gereken temel
noktalardan birisi siyasal İslamcı rejime karşı süren
alternatifsizliktir. Soldan etkili bir muhalefet gücü oluşturulamadığı
koşullarda sağa doğru dümen kırmanın yoğunlaştığı, siyasal İslam’ın
alternatifinin başka bir sağ odak olduğu bir acayip durumla karşı
karşıya kalmaya devam ediyoruz. Böyle bir muhalefet de sonunda topluma 2007 öncesine dönmenin ötesinde bir şey vaat etmiyor! Bugün
siyasal İslamdan çıkışın anahtarı ancak düzenin toplumsal alanda
biriktirdiği sorunları politikleştiren, her alanda birlikte direnişi ve
dayanışmayı çoğaltan bir anlayışla düzenin gerçek değişim seçeneğini
ortaya koymaktır. O yüzden mesele Akşener’in ne ifade ettiğinden, ne
söylediği ve neler yapabileceğinin ötesinde muhalefet hareketinin bir
güç olarak çıkarak önümüzdeki sürecin her uğrağında toplumu seçeneksiz
bırakmayacak, düzeni kökten değiştirme iddiasıyla örgütlendirilmiş bir
alternatif oluşturabilmesine bağlıdır. Türkiye’yi AKP düzeninden
kurtaracak olan yeni sağ siyasetler değil devrimciliktir.
Önder İşleyen / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder