23 Kasım 2017 Perşembe

Soçi ve eriyen ‘Sünni cephe’ - Nilgün Cerrahoğlu

Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi zirvesine geçerken, Ortadoğu’daki son altı yılda yaşanan büyük savrulmaları düşündüm. 
 
Altı yıl önce Suriye savaşı başladığında, sözümona bir “Sünni cephe” kurulmuştu; RTE’den “Sünni muhalefeti” destekleyen “Sünni cephenin lideri” diye bahsediliyordu. 
 
Washington’u arkasına alan Sünni eksenin Riyad-Ankara ayağı hele el üstünde tutuluyor, Suudiler; Esad ve de İran’a karşı sürdürülen bu vekâlet savaşı için kesenin ağzını açmaktan çekinmiyordu.
Ortadoğu’daki gelişmeler yıllarca bu “Sünni cephe” merceğinden okundu. 

Galip belli, ya mağlup?
Bugün halbuki Türkiye, Washington’la kanlı bıçaklı. NATO ile tarihi kriz yaşanıyor. Yandaşlar “ABD ile savaşalım!” diyor. “Türkiye makas değiştiriyor; herkes hesabını ona göre yapsın, ona göre ayağını denk alsın!” ayarları veriyorlar. 
 
Gerçekten de Türkiye, sahada Esad’ı destekleyen Putin ve İran’ın yanında boy göstererek makas değiştiriyor. 
 
2015’te Ortadoğu oyununa yeniden güçlü şekilde dahil olan Rusya “havadan”, İran da milisleriyle karadan Esad’a arka çıktılar ve savaşı nihayete erdirdiler.
Soçi zirvesi öncesi aynı kentte can ciğer kuzu sarması kucaklaşan Esad’la Putin’in fotoğrafları; “Bu savaşın galibi biziz!”i ilan ediyordu. 
 
Galipler Esad, Putin ve Ruhani olduğuna göre, mağlup kim? 


“Sünni cephe” liderliğine oynadığı halde “cephe”yi de, “cephenin liderliğini” de yitiren Erdoğan’ı dünya, bir noktaya dek mağlup görüyor. 
 
Süratle “makas değiştirme” hızı ve Soçi’de masaya oturma kabiliyeti sayesinde RTE, zararı da mağlubiyeti de sınırlamış vaziyette. 
 
Suriye savaşına “Sünni cephe” ile giren Ankara, sonuçta savaştan Putin’le kol kola çıkıyor.
Beri yanda savaşın kesin bir mağlubu var. O da “Sünni cephe”nin baş mimarı Suudi Arabistan. 

Bir savaş biterken yenisi mi?
Suriye Savaşı ve bu savaşın sonucu olan IŞİD’ın bölgeden çekilmesiyle Suudi Arabistan ortada kaldı.
Ortadoğu’da kartların yeniden dağılımında Suudi Arabistan’ın bir çıkarı yok. Bilakis etki alanlarını İran’ın kontrolüne kaptırdı.
 
Sadece Suriye’de değil, 2015’ten beri boğazına dek saplandığı Yemen’de de durum böyle. Bu yüzden Suudi Arabistan’ın fabrika ayarları tamamen bozuldu. 
 
“En büyük bölgesel güç” olmak iddiasını sürdüren Riyad ısrarla, her şeye rağmen “yeni Ortadoğu”dan pay almak istiyor. Bu nedenle son olarak şimdi “Lübnan fay hattı”nı kurcalıyor. Bu da “Bir savaş -Suriye savaşı- sonuçlanırken, acaba yeni bir savaş -Lübnan vekâlet savaşı- mı başlıyor” sorusunun sorulmasına yol açıyor.
 
Suudi baskısıyla gizemli şekilde istifasını sunan, Riyad’da 2 hafta ev hapsinde tutulan, Macron’un aracılığıyla bırakılan ve nihayet “Lübnan’ın bağımsızlık günü”nde ülkesine dönen Hariri’nin maceraları bundan böyle en büyük merak konusu... 
 
Hariri ailesinin sponsoru Suudiler, Lübnan’daki piyonlarının; gene İran’ın bu ülkedeki piyonu Hizbullah’a karşı etkili olamadığından şikâyetçiler. Hariri üzerinden Lübnan’ın dengeleriyle oynayarak yeni bir Şii İran karşıtı Sünni cephe yaratmak arayışındalar. 
 
Velihat Muhammed bin Salman’ın günlerdir tozu dumana katması, ortalığı karıştırması bundan.
Bu yeni Sünni-Şii cepheleşmenin şansı ne var ki bir öncekinden daha da az.
Lübnan’ın “L’Orient-Le Jour” gazetesi; “Böyle bir cepheyi bölgede kim destekler” sorusunu sorduktan sonra özetle şunları ekliyor:
“Türkiye’nin ajandasında İran’a şu ara hiç cephe almak yok. Aynı şey diğer Sünni güç Mısır için geçerli. Kahire’nin önceliklerini de halihazırda 2018’deki başkanlık seçimleri, iç baskı ve terörle mücadele oluşturuyor.”
 
Suudi Arabistan “Sünni cephe”de bir başına kaldı!
 
Yanında sadece Tel Aviv ile Trump Amerikası var.
 
Bölgeye dışardan bakanlar, bu paylaşım savaşının -eski solcuların ağzıyla ifade etmek gerekirse- iki “emperyal blok” arasında geçtiğini belirtiyorlar: Bir yanda Suudi Arabistan, İsrail ve ABD; diğer yanda Türkiye, Rusya ve İran.
 
Nereden nereye değil mi?

Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder