Evet, nereye gitti bu Ortadoğu solu?
Sanmayın ki Ortadoğu hep böyle dinci gericiliğin, Selefi köktendinciliğin esiriydi! Selefi/Vahabi radikalizm hiç eksik olmadı bu kadim coğrafyada ancak bunun yanında çok güçlü bir sol damar hep olageldi. Ve günümüzde bu sol damardan eser yok! Post modern kimlikçi siyasetlerin ön plana çıktığı, etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarının harekete geçirildiği Ortadoğu’da tüm siyasal, toplumsal yaşam bu “zamanın ruhu”na göre şekilleniyor. Haliyle de kimlik üzerinden, aidiyetler üzerinden sürdürülen çatışmalar belirleyici oluyor.
Bu kimlikçi döngüden şu an için çıkmak elbette ki hiç kolay değil. Ama imkansız da değil. Kimlikler üzerinden, dinsel aidiyetler üzerinden verilen kavga da yeni çatışmalara, krizlere gebe. Bu bakış açısının yarattığı handikaplar tüm siyasal alanı hapsederken, meselelerin aslının da gözden kaçmasına yol açıyor. Bu nedenledir ki Kudüs gibi çok katmanlı bir mesele dinsel kodlar üzerinden okunurken büyük bir yanlışa düşülüyor, hiç olmaması gereken Yahudilik-İslamcılık çatışması üzerinden politik bir sorun din meselesine indirgenerek bağlamından koparılıyor.
Bir zamanlar sol rüzgârlar esiyordu
Selefi/Vahabi gericiliğin dört bir tarafı sardığı, radikal İslamcı gericiliğin bugünlerde hiç olmadığı kadar çoraklaştırdığı bu coğrafyada bir zamanlar çok güçlü bir sol gelenek vardı. Yemen’den Mısır’a, Lübnan’dan Filistin’e, Afganistan’dan İran’a, Suriye’den Irak’a uzanan geniş coğrafyada Sovyetler’den de beslenen sol parti ve akımların rüzgârı esiyordu.
O zamanlar da İslamcılar vardı ama onlar da esen rüzgârın etkisindelerdi. Filistin solu, Lübnan solu, Mısır solu uluslararası Marksist aktörler, teorisyenler çıkarmış topraklardı. Dünyanın dört bir tarafından solcular, Marksistler Filistin’le, Lübnan’la dayanışmak için Ortadoğu’ya akın ediyordu. Enternasyonalist dayanışmanın en güzide örnekleri sergileniyordu. Bölgenin her bir köşesinde bu dayanışmanın izlerini görmek mümkün. Batı Şeria’da, Filistin genelinde, Beyrut’ta, Aden’de, Şam’da, İskenderiye’de ve daha nice kentte.
Bir zamanlar Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, İran’da güçlü sol, komünist partiler vardı. Afganistan Komünist Partisi’nin gücü sadece Sovyetlerden kaynaklanmıyordu. Güney Asya’nın en büyük komünist hareketlerindendi.
Iraklı komünistlerden İran ve Mısır soluna
İtalyan yazar İlario Salucci’nin yıllarca Irak’ta kalarak hazırladığı ‘Irak’ta Solun Tarihi’ adlı kitabında bir zamanlar Ortadoğu’nun en devrimci gücü olan Irak Komünist Partisi’nin tarihini, solun seküler laik güçlü damarını muazzam şekilde aktarır.
Kitap esasında “Arap dünyasını modern sınıf mücadelelerinin ve seküler siyasi hareketlerin uğramadığı bir ‘Ortaçağ coğrafyası’ olarak okuyan, Türkiye gibi bu coğrafyaya komşu ve ortak bir geçmişe sahip bir ülkenin/bölgenin insanlarının bile veri kabul ettiği önyargıları yıkması itibariyle” oldukça önemli.
Bölgenin en seküler siyasi geleneklerine sahip ülkelerinin Mısır’ın, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın, Afganistan’ın solunun öncülük yaptığı sınıf mücadeleleri iktidarları sarsıyordu. Suriye bugün dahi çok parçalı yapısına rağmen çok sayıda sol sosyalist partiye sahip. Her renkten sol sosyalist partiye rastlamak mümkün. O görkemli İran solundan bahsetmeye dahi gerek yok.
‘Yeşil kuşak’tan ‘Ilımlı İslam’a Abd emperyalizmi ve siyasal İslamcılar el ele!
Peki, nereye gitti bu sol? Esasında bir yere gittiği de yok. Hâlâ varlar ve oradalar. Ancak güçsüzler, dağınıklar ve ABD emperyalizmi ve dincilerin el ele vermesi nedeniyle kafalarını çıkarabilecek durumda değiller. ABD emperyalizminin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş konseptinde ektiği dinci gericilik palazlandı, dört bir tarafı sarıp sarmaladı.
“Yeşil kuşak Projesi”nden “Ilımlı İslam”a uzanan hatta, islamcılar ABD emperyalizmin öncü müfrezesi olarak kullanıldı. İslamcılar, ABD-İngiliz emperyalizminin ayak oyunlarıyla sola karşı beslendi, korundu, kollandı. Bölge adım adım gericileştirildi.
Peki ne oldu?
ABD emperyalizminin ortaya sürdüğü İslamcı projeler adeta birer Frankeştayn’a dönüştüler. Bugün bu canavarlar sadece bölgeyi Ortaçağ karanlığına sürüklemekle kalmadı, kendisini var eden sahiplerini vurmaya de başladı.
IŞİD’ler, El Kaide’ler, El Nusra’lar, Horasanlar, Eş Şebaplar, İhvancılar bu iklimin eseri.
İbrahim Varlı / BİRGÜN
Sanmayın ki Ortadoğu hep böyle dinci gericiliğin, Selefi köktendinciliğin esiriydi! Selefi/Vahabi radikalizm hiç eksik olmadı bu kadim coğrafyada ancak bunun yanında çok güçlü bir sol damar hep olageldi. Ve günümüzde bu sol damardan eser yok! Post modern kimlikçi siyasetlerin ön plana çıktığı, etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarının harekete geçirildiği Ortadoğu’da tüm siyasal, toplumsal yaşam bu “zamanın ruhu”na göre şekilleniyor. Haliyle de kimlik üzerinden, aidiyetler üzerinden sürdürülen çatışmalar belirleyici oluyor.
Bu kimlikçi döngüden şu an için çıkmak elbette ki hiç kolay değil. Ama imkansız da değil. Kimlikler üzerinden, dinsel aidiyetler üzerinden verilen kavga da yeni çatışmalara, krizlere gebe. Bu bakış açısının yarattığı handikaplar tüm siyasal alanı hapsederken, meselelerin aslının da gözden kaçmasına yol açıyor. Bu nedenledir ki Kudüs gibi çok katmanlı bir mesele dinsel kodlar üzerinden okunurken büyük bir yanlışa düşülüyor, hiç olmaması gereken Yahudilik-İslamcılık çatışması üzerinden politik bir sorun din meselesine indirgenerek bağlamından koparılıyor.
Bir zamanlar sol rüzgârlar esiyordu
Selefi/Vahabi gericiliğin dört bir tarafı sardığı, radikal İslamcı gericiliğin bugünlerde hiç olmadığı kadar çoraklaştırdığı bu coğrafyada bir zamanlar çok güçlü bir sol gelenek vardı. Yemen’den Mısır’a, Lübnan’dan Filistin’e, Afganistan’dan İran’a, Suriye’den Irak’a uzanan geniş coğrafyada Sovyetler’den de beslenen sol parti ve akımların rüzgârı esiyordu.
O zamanlar da İslamcılar vardı ama onlar da esen rüzgârın etkisindelerdi. Filistin solu, Lübnan solu, Mısır solu uluslararası Marksist aktörler, teorisyenler çıkarmış topraklardı. Dünyanın dört bir tarafından solcular, Marksistler Filistin’le, Lübnan’la dayanışmak için Ortadoğu’ya akın ediyordu. Enternasyonalist dayanışmanın en güzide örnekleri sergileniyordu. Bölgenin her bir köşesinde bu dayanışmanın izlerini görmek mümkün. Batı Şeria’da, Filistin genelinde, Beyrut’ta, Aden’de, Şam’da, İskenderiye’de ve daha nice kentte.
Bir zamanlar Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, İran’da güçlü sol, komünist partiler vardı. Afganistan Komünist Partisi’nin gücü sadece Sovyetlerden kaynaklanmıyordu. Güney Asya’nın en büyük komünist hareketlerindendi.
Iraklı komünistlerden İran ve Mısır soluna
İtalyan yazar İlario Salucci’nin yıllarca Irak’ta kalarak hazırladığı ‘Irak’ta Solun Tarihi’ adlı kitabında bir zamanlar Ortadoğu’nun en devrimci gücü olan Irak Komünist Partisi’nin tarihini, solun seküler laik güçlü damarını muazzam şekilde aktarır.
Kitap esasında “Arap dünyasını modern sınıf mücadelelerinin ve seküler siyasi hareketlerin uğramadığı bir ‘Ortaçağ coğrafyası’ olarak okuyan, Türkiye gibi bu coğrafyaya komşu ve ortak bir geçmişe sahip bir ülkenin/bölgenin insanlarının bile veri kabul ettiği önyargıları yıkması itibariyle” oldukça önemli.
Bölgenin en seküler siyasi geleneklerine sahip ülkelerinin Mısır’ın, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın, Afganistan’ın solunun öncülük yaptığı sınıf mücadeleleri iktidarları sarsıyordu. Suriye bugün dahi çok parçalı yapısına rağmen çok sayıda sol sosyalist partiye sahip. Her renkten sol sosyalist partiye rastlamak mümkün. O görkemli İran solundan bahsetmeye dahi gerek yok.
‘Yeşil kuşak’tan ‘Ilımlı İslam’a Abd emperyalizmi ve siyasal İslamcılar el ele!
Peki, nereye gitti bu sol? Esasında bir yere gittiği de yok. Hâlâ varlar ve oradalar. Ancak güçsüzler, dağınıklar ve ABD emperyalizmi ve dincilerin el ele vermesi nedeniyle kafalarını çıkarabilecek durumda değiller. ABD emperyalizminin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş konseptinde ektiği dinci gericilik palazlandı, dört bir tarafı sarıp sarmaladı.
“Yeşil kuşak Projesi”nden “Ilımlı İslam”a uzanan hatta, islamcılar ABD emperyalizmin öncü müfrezesi olarak kullanıldı. İslamcılar, ABD-İngiliz emperyalizminin ayak oyunlarıyla sola karşı beslendi, korundu, kollandı. Bölge adım adım gericileştirildi.
Peki ne oldu?
ABD emperyalizminin ortaya sürdüğü İslamcı projeler adeta birer Frankeştayn’a dönüştüler. Bugün bu canavarlar sadece bölgeyi Ortaçağ karanlığına sürüklemekle kalmadı, kendisini var eden sahiplerini vurmaya de başladı.
IŞİD’ler, El Kaide’ler, El Nusra’lar, Horasanlar, Eş Şebaplar, İhvancılar bu iklimin eseri.
İbrahim Varlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder