İngilizcede “saving one’s own skin” deniyor. Türkçeye “postu
kurtarmak” diye çevrilebilir. Paçayı ya da bazen başka bir yeri
kurtarmak diye de söyleyebiliyoruz. Biz gerisini bırakalım, derisinden
devam edelim.
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı sonrasında yapılan yorum bu: Mistır Prezidan postu kurtarmaya çalışıyor. Bunun için de postu Kudüs’e seriyor.
Tayyip Bey, “Eyy Trump, sen ne yapmak istiyorsun?” diye çıkışıyordu önceki gün. Kibarlığa pek aldırış etmez oysa, ama kibarca “bu manyak ne yapmaya çalışıyor” demeye getirdiği açık. Üç gün önce Zarrab davasını ABD devleti içinde bir ekibin başına sardığını ama kendisinin Bay Trump’la muhatap olduğunu söylüyordu. Şimdi “van minüt”ün hayaleti ortalıkta dolaşsa da “ne yapıyor bu manyak” tonundan girmek istememiş olabilir. Ne de olsa muhatabı o manyak.
Bu manyak postu kurtarmaya çalışıyor sayın Cumhurbaşkanı. Tıpkı sizin gibi… Tıpkı İsrail’deki yoldaşı Netanyahu gibi…
Manyaklığın psikolojide bir tanımı olup olmadığını bilmiyorum. Ama her türlü rasyonaliteden kopuş anlamına gelmediği açık. Kendince bir mantığı var ve bu mantığın merkezinde de geriyi ve deriyi kurtarmak duruyor. Ama burada konu politik bir manyaklıktır ve siyasetin doğası gereği bunun sadece meselenin merkezindeki şahsın kendi rasyonalitesine hizmet etmesi yetmez. Bu şekilde belki seri katil olunabilir, ABD Başkanı olmak için bundan biraz fazlasına ihtiyaç var.
Evet, Trump postu kurtarmak istiyor. Bunun için kendi devletini kurmaya çalışıyor. Devlet kurmak kendi çıkarlarıyla uyumlu başka çıkarları da kollamak ve bir devrimden bahsetmediğimize göre, ille de yerleşik kurumsallıkla bağ kurmak demek.
Örneğin geçtiğimiz hafta ABD basınında Trump’ın kendi istihbarat örgütünü kurmaya çalıştığı iddiası gündeme geldi. Sürecin başını İran-Kontra skandalının başrol oyuncusu Oliver North, Irak ve Afganistan’daki katliamlarından tanıdığımız Blackwater adlı özel ordunun kurucusu Erik Prince ve Trump’ın geçiş dönemi ekibinde yer alan yandaşı, yine eski bir asker ve özel ordu Amyntor’un patronu John Maguire’ın çektiği söyleniyor. İddiayı ortaya atan The Intercept’in haberinde ismi verilmeyen bir istihbaratçının, Pompeo’nun (CIA Başkanı) CIA bürokrasisine güvenemeyeceği ve bu teşkilata bu nedenle ihtiyaç olduğu sözleri aktarılıyor. Yine Trump’ın Washington’daki otelinde üst düzey toplantıları için bir özel oda yapıldığı, Beyaz Saray personelinin bu odayı “tinfoil room” (folyo kaplı oda) diye adlandırdığı söyleniyor.
Demek ki ABD Başkanı bir tür hayatta kalma mücadelesi veriyor ve bunda başarılı olmak için de başka çıkarları bu mücadeleye eklemlemek zorunda. Tersinden söylersek emperyalizmin en başat gücü, kendi içine oynamaya muktedir odakların müdahalesine alabildiğine açık durumda. Bu odaklardan en yerleşiğiyse İsrail.
Bu yetmez.
Belirli bir süreklilik de olması gerek. Çünkü süreklilik iyi kötü tutarlılık demek; tutarlılık da güvence. Kudüs bu açıdan Trump’ın arayıp da bulamadığı bir malzeme.
Elinde 1995 tarihli “Kudüs Büyükelçiliği Kanunu” var. Bu kanunun ikinci bölümünün 16’ıncı maddesinde, “Birleşik Devletler resmi toplantılarını ve diğer işlerini Kudüs’te yürüterek, Kudüs’ü fiilen İsrail’in başkenti olarak tanımaktadır” deniyor. Üçüncü bölümün (a) fıkrasının 3’üncü bendindeyse “Birleşik Devletlerin İsrail’deki büyükelçiliği 31 Mayıs 1999’dan geç olmamak kaydıyla Kudüs’te kurulmalıdır” diye ekleniyor. Kanunda ABD Başkanına ulusal güvenlik gerekçesiyle bu taşınmayı altı aylık sürelerle erteleme yetkisi tanınıyor. Bugüne kadar her altı ayda bir bu yetkiyi kullandılar ama ABD Başkanları Kudüs’ü, kentin sadece batısını değil tamamını, fiilen İsrail’in başkenti olarak tanımaktan hiç geri durmadı.
Örnek olsun, Obama 2008’de Demokrat Parti’nin adayı olduktan bir gün sonra ABD’deki Yahudi lobisinin en önemli teşkilatlarından AIPAC’ta yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Açık konuşayım. İsrail’in güvenliği kutsaldır. Tartışma konusu edilemez. Filistinlilerin refaha ermelerini sağlayacak sınırdaş bir devlete ihtiyacı var; ancak Filistin halkıyla yapılacak her türlü anlaşma İsrail’in güvenli, tanınan ve savunulabilir sınırları olan bir Yahudi devleti olarak kimliğinin korunmasını sağlamak zorunda. Kudüs İsrail’in başkenti ve bölünmemiş bir kent olarak kalacaktır.”
Postu kurtarmaya çalışan Trump ne diyor? “Benden önceki ABD başkanlarının hep vaat edip yapmadığını ben yapıyorum.”
Peki o halde sayın Cumhurbaşkanı, siz neyi anlamadınız?
Umudunuzu “muhatabınızın” kurmakta olduğu devlete bağlamış bulunuyorsunuz. Ve muhatabınız postu Kudüs’e serdi. Size de o postun üzerinde namazınızı eda etmek kaldı.
Buyurun, hayırlı Cumalar!
Alper Birdal / SOL
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı sonrasında yapılan yorum bu: Mistır Prezidan postu kurtarmaya çalışıyor. Bunun için de postu Kudüs’e seriyor.
Tayyip Bey, “Eyy Trump, sen ne yapmak istiyorsun?” diye çıkışıyordu önceki gün. Kibarlığa pek aldırış etmez oysa, ama kibarca “bu manyak ne yapmaya çalışıyor” demeye getirdiği açık. Üç gün önce Zarrab davasını ABD devleti içinde bir ekibin başına sardığını ama kendisinin Bay Trump’la muhatap olduğunu söylüyordu. Şimdi “van minüt”ün hayaleti ortalıkta dolaşsa da “ne yapıyor bu manyak” tonundan girmek istememiş olabilir. Ne de olsa muhatabı o manyak.
Bu manyak postu kurtarmaya çalışıyor sayın Cumhurbaşkanı. Tıpkı sizin gibi… Tıpkı İsrail’deki yoldaşı Netanyahu gibi…
Manyaklığın psikolojide bir tanımı olup olmadığını bilmiyorum. Ama her türlü rasyonaliteden kopuş anlamına gelmediği açık. Kendince bir mantığı var ve bu mantığın merkezinde de geriyi ve deriyi kurtarmak duruyor. Ama burada konu politik bir manyaklıktır ve siyasetin doğası gereği bunun sadece meselenin merkezindeki şahsın kendi rasyonalitesine hizmet etmesi yetmez. Bu şekilde belki seri katil olunabilir, ABD Başkanı olmak için bundan biraz fazlasına ihtiyaç var.
Evet, Trump postu kurtarmak istiyor. Bunun için kendi devletini kurmaya çalışıyor. Devlet kurmak kendi çıkarlarıyla uyumlu başka çıkarları da kollamak ve bir devrimden bahsetmediğimize göre, ille de yerleşik kurumsallıkla bağ kurmak demek.
Örneğin geçtiğimiz hafta ABD basınında Trump’ın kendi istihbarat örgütünü kurmaya çalıştığı iddiası gündeme geldi. Sürecin başını İran-Kontra skandalının başrol oyuncusu Oliver North, Irak ve Afganistan’daki katliamlarından tanıdığımız Blackwater adlı özel ordunun kurucusu Erik Prince ve Trump’ın geçiş dönemi ekibinde yer alan yandaşı, yine eski bir asker ve özel ordu Amyntor’un patronu John Maguire’ın çektiği söyleniyor. İddiayı ortaya atan The Intercept’in haberinde ismi verilmeyen bir istihbaratçının, Pompeo’nun (CIA Başkanı) CIA bürokrasisine güvenemeyeceği ve bu teşkilata bu nedenle ihtiyaç olduğu sözleri aktarılıyor. Yine Trump’ın Washington’daki otelinde üst düzey toplantıları için bir özel oda yapıldığı, Beyaz Saray personelinin bu odayı “tinfoil room” (folyo kaplı oda) diye adlandırdığı söyleniyor.
Demek ki ABD Başkanı bir tür hayatta kalma mücadelesi veriyor ve bunda başarılı olmak için de başka çıkarları bu mücadeleye eklemlemek zorunda. Tersinden söylersek emperyalizmin en başat gücü, kendi içine oynamaya muktedir odakların müdahalesine alabildiğine açık durumda. Bu odaklardan en yerleşiğiyse İsrail.
Bu yetmez.
Belirli bir süreklilik de olması gerek. Çünkü süreklilik iyi kötü tutarlılık demek; tutarlılık da güvence. Kudüs bu açıdan Trump’ın arayıp da bulamadığı bir malzeme.
Elinde 1995 tarihli “Kudüs Büyükelçiliği Kanunu” var. Bu kanunun ikinci bölümünün 16’ıncı maddesinde, “Birleşik Devletler resmi toplantılarını ve diğer işlerini Kudüs’te yürüterek, Kudüs’ü fiilen İsrail’in başkenti olarak tanımaktadır” deniyor. Üçüncü bölümün (a) fıkrasının 3’üncü bendindeyse “Birleşik Devletlerin İsrail’deki büyükelçiliği 31 Mayıs 1999’dan geç olmamak kaydıyla Kudüs’te kurulmalıdır” diye ekleniyor. Kanunda ABD Başkanına ulusal güvenlik gerekçesiyle bu taşınmayı altı aylık sürelerle erteleme yetkisi tanınıyor. Bugüne kadar her altı ayda bir bu yetkiyi kullandılar ama ABD Başkanları Kudüs’ü, kentin sadece batısını değil tamamını, fiilen İsrail’in başkenti olarak tanımaktan hiç geri durmadı.
Örnek olsun, Obama 2008’de Demokrat Parti’nin adayı olduktan bir gün sonra ABD’deki Yahudi lobisinin en önemli teşkilatlarından AIPAC’ta yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Açık konuşayım. İsrail’in güvenliği kutsaldır. Tartışma konusu edilemez. Filistinlilerin refaha ermelerini sağlayacak sınırdaş bir devlete ihtiyacı var; ancak Filistin halkıyla yapılacak her türlü anlaşma İsrail’in güvenli, tanınan ve savunulabilir sınırları olan bir Yahudi devleti olarak kimliğinin korunmasını sağlamak zorunda. Kudüs İsrail’in başkenti ve bölünmemiş bir kent olarak kalacaktır.”
Postu kurtarmaya çalışan Trump ne diyor? “Benden önceki ABD başkanlarının hep vaat edip yapmadığını ben yapıyorum.”
Peki o halde sayın Cumhurbaşkanı, siz neyi anlamadınız?
Umudunuzu “muhatabınızın” kurmakta olduğu devlete bağlamış bulunuyorsunuz. Ve muhatabınız postu Kudüs’e serdi. Size de o postun üzerinde namazınızı eda etmek kaldı.
Buyurun, hayırlı Cumalar!
Alper Birdal / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder